Akılcı milliyetçiliğin müttefik seçimi

Tevfik Kadan

Milliyetçiliğin tarihi, aynı zamanda rasyonalizmin tarihidir. Rasyonalizm usçuluk, akılcılık anlamına geliyor. Feodalizmin dogmalarına karşı dünyeviliği, nesnelliği ifade ediyor. Türk Milliyetçiliği de Namık Kemal’lerden, Yusuf Akçura’lardan, Ziya Gökalp’lerden bu yana bilimsel gerçekler etrafında inşa edilmiştir.

İhtilalimizin büyük şefi Atatürk, “Niçin milliyetçiyiz?” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Bizim açıklık ve tatbik kabiliyetini gördüğümüz siyasi meslek, milli siyasettir. Dünyanın bugünkü genel şartları ve asırların dimağlarımızda ve karakterlerde biriktirdiği hakikatler karşısında hayalperest olmak kadar büyük bir hata olamaz. Tarihin ifadesi budur. İlmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir.”

Tarihte ise akılcı milliyetçiliğin izdüşümü, tehditlere karşı mevzilenme içinde görülebiliyor. İstiklâl Savaşımızda emperyalist saldırganlığa karşı Sovyet Rusya ile kurulan dostluk, akılcı milliyetçiliğimizin en parlak örneklerindendir. O dönem Kafkas Seddi’nin bir parçası olarak inşa edilen Azerbaycan için “Onlar da Türk’tür!” denilmemiş, Sovyetler’le birlikte kuşatma yerle bir edilmiştir.

Günümüzde ise akılcı milliyetçiliğin yolu, ABD-İsrail saldırganlığına karşı doğru cepheyi inşadan geçiyor. Nitekim jeopolitiğin birinci yasası da “Küresel güçlere küresel güçlerle yanıt verilir.” diyor. Öyleyse Türkiye, Rusya, Çin ittifakı formülü, akılcı milliyetçiliğin de jeopolitik gerçekliğin de merkezine oturuyor. “Baş börksüz, Türk Farssız olmaz.” diyerek İran’ı da bu cepheye ekliyoruz.

Böylece NATO milliyetçiliğinin sonuna yaklaşıyoruz. Yükselen dünyadaki yerimizi her geçen gün daha fazla keşfediyoruz. Zaten Türk’e yakışan da o büyük aklını kullanmak değil midir?