Anadolu bilgeliğini hümanizmle buluşturdu

Türk ve Dünya şiirinin en büyük isimlerinden biri olan Nâzım Hikmet, 3 Haziran 1963’te hayatını kaybetti. Hikmet’in vefatı yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın pek çok yerinde üzüntüyle karşılandı. 1950’li yıllardan itibaren Nâzım Hikmet şiirlerini Japoncaya çeviren, Şair Oshima Hakko’nun Nâzım’ın vefatının ardından Akahata gazetesinde yazdığı ‘Elveda Hikmet’ yazısını İnan Öner Türkçeye çevirdi.

 

Hakko yazısında Nâzım Hikmet’in Japınya’da özellikle ABD’nin atom bombası saldırısı için yazdığı “Hiroşimalı Kız Çocuğu” şiiriyle tanındığını belirtiyor. Japon Şair ayrıca Nâzım Hikmet’in kendine özgü üslubuna ve insancıl yaklaşımına dikkat çekiyor.

Oshima Hakko’nun ‘Elveda Hikmet’ yazısı:

EMPERYALİZMİN ZALİMLİĞİNİ HAYKIRDI

Hikmet öldü. Türkiye’nin doğurduğu uluslararası şair Nazım Hikmet 61 yaşında öldü. Hikmet deyince, biz, o “Hiroşimalı Kız Çocuğu” şiirini anımsıyoruz. Hikmet’in adını unutsak ya da onu hiç tanımasak da,

 

“Kapıları çalan benim
Kapıları birer birer
Gözünüze görünemem
Göze görünmez ölüler”

diye başlayan bu şiiri bilenlerimiz, anımsayanlarımız çoktur. Atom bombasının zalimliğini haykıran, barışa özlemi, nükleer savaşa karşı duruşu, Hiroşima’da atom bombası sonucu yanarak ölen masum kız çocuğu imgesiyle anlatan, sade ve derin bir insancıllık taşıyan bu şiir, okuyanın insanca duygularının derinliklerine işleyen bir güce sahip. Bundan dolayıdır ki ülkemiz Japonya’da geniş kitlelerce sevilerek okunmuş, bestelenerek şarkı şeklinde söylene gelmiştir.

MÜJDE MEKTUPLARINI DAĞITAN POSTACI

Hikmet’in bu şiirinden başka Bikini açıklarında külle kaplanan Japon balıkçılarını -Kuboyama ve arkadaşlarını- anlattığı “Japon Balıkçısı” ve “Bulutlar Adam Öldürmesin” şiirleri de iyi biliniyor.

Hikmet, 1901 yılında Türkiye’nin Selanik şehrinde doğdu. Gençlik çağından itibaren milli kurtuluş hareketine katılan Hikmet’in ömrü hapislerde ve sürgünde geçti. Genç Hikmet, Moskova’daki Doğu Halkları Üniversitesi’ne gitti. 1922 yılında Mayakovski ve Yesenin ile tanıştı. Ülkesine döndükten sonra 1925 yılında milli kurtuluş hareketine katılarak 15 yıl hapse mahkûm edildi ancak Moskova’ya sığındı.

Sonra ülkesine tekrar dönerek faaliyetlerini sürdürdü ve 1937 yılında hapse atıldı. 1950 yılına kadar 13 yılını hapiste mücadeleyle geçirdi. 1950 yılında hapisten çıktı. 1951 yılında yeniden Sovyetler Birliği’ne sığındı. Moskova’dan Prag’a, Varşova’dan Budapeşte’ye birçok şehirde yaşadı. Orada kendisinin düşlediği bir dünya, yeni kurallarla yönetilen bir dünya kurulmaktaydı. Salt bir gözlemci değildi; orada umudunun ve şiirinin kaynağını buluyordu. “Postacı” şiirinde Hikmet kendi halini çantasına doldurduğu “müjde mektuplarını”, “umut mektuplarını” dağıtarak dolaşan bir postacıya benzetiyor. Ama vatanı Türkiye’yi düşünerek şöyle söylüyor:

Telgraflarda envai türlü acı
mektuplarda satır satır keder taşır
o güzelim memlekette postacı.

Sürgün koşullarında dahi şiirinde vatanı Türkiye’ye ve halkına karşı derin özlemini söylerken, aynı zamanda onları mücadeleye davet etmeyi de unutmuyor. Oğlu Memed’e gönderdiği “Memed’e Son Mektubumdur” şiiri Hikmet’in memleket özlemi ve umudunu ördüğü coşku dolu bir eserdir.

“...
memleketler içinde bir şirin memlekettir
türkiye,
bizim memleket,
insanı da,
su katılmamışı,
çalışkandır, ağırbaşlı, yiğittir,
ama dehşetli fakir.
çekmiş çekiyor millet.
lâkin güzel gelecek sonu.
sen bizim orda halkınla beraber
komünizmi kuracaksın,
gözle görecek, elle tutacaksın onu.
memet,
ben dilimden, türkülerimden,
tuzumdan, ekmeğimden uzakta,
anana hasret, sana hasret,
yoldaşlarıma, halkıma hasret öleceğim,
...
memet,
yavrum,
seni türkiye komünist partisi’ne
emanet ediyorum.
gidiyorum
içim rahat.
sende daha bir hayli zaman
halkımda ölümsüz devAm edecek
bende tükenen hayat
...”

Burada Hikmet’in halkına ve partisine duyduğu derin sevgi ve güveni görüyoruz. Oğluna bir vasiyet gibi bıraktığı bu şiirde şöyle söylüyordu: “ama sürgünde değil, / gurbet ellerde değil,/öleceğim rüyalarımın memleketinde, / beyaz şehrinde en güzel günlerimin”. Aynen söylediği gibi Türkiye’nin devrimci şairi Hikmet Moskova’da hayatını kaybetti.

ANADOLU BİLGELİĞİ İLE EVRENSELLİĞİ BULUŞTURDU

Şiirlerini Anadolu köylüsü için yazdığını defalarca belirten Hikmet’in şiirinde tuhaf bir saflık ve parlaklık, iyilik vücut bulmakta, kendine özgü bir mizah duygusu yaşanmaktadır. Bunun temelinde, Anadolu yaylasının halkının bilgeliği olmalı. Hem de örneğin “Hiroşimalı Kız Çocuğu” şiirinde görüldüğü gibi nadir rastlanan bir evrenselliği de yakalamış, hakikaten öze dair olanı sımsıkı tutmuş, insanlığın ortak düşünce ve duygularına kök salmış bir şiiri ortaya koymuştur.

Bunun şiirine zengin bir hümanizm rengi kattığını söylemek isterim. Hatta, hayır, rengi değil bu, hümanizmin ta kendisi, demeliyim. Çünkü onun şiiri anlık bir coşkuyu ya da gelip geçen bir algıyı anlatmıyor; her zaman toplumsal taleplere, halkın taleplerine yanıt vererek gerçekleşiyor.

Evet, Hikmet, elveda! Bizim Hiroşimalı kız çocuğunu incelikle şiirine işleyen, Bikini açıklarında külle kaplanan Japon balıkçılarını kalbini acıtarak anlatan Hikmet, elveda! Amerikan nükleer denizaltıları limanlarımıza daldığında, F105D hidrojen bombası yüklü bombardıman uçakları pistlerimize indiğinde, biz, yine senin şiirlerini okuyacağız; seni anımsayacağız.