'BENİM EN DERİN VATANIM TÜRKÇEDİR'

Türk edebiyatının usta kalemlerinden Mario Levi’nin, aramızdan ayrılışının adından Anadolu Ajansı’na verdiği röportaj yeniden gündem oldu. İstanbul’a olan tutkusu ile bilinen Levi, ardında sayısız eser bıraktı. Birçok dil bilmesine rağmen, eserlerini Türkçe olarak kaleme alan Levi bakın o röportajında neler söyledi…

MARIO LEVİ'NİN TÜRKİYE VE TÜRKÇE SEVDASI  

Yazarlığının yanı sıra iletişim eğitmeni de olan Levi, İstanbul Bir Masaldı, En Güzel Aşk Hikayemiz, Lunapark Kapandı, Size Pandispanya Yaptım adlı kitaplarının da aralarında bulunduğu pek çok esere imza attı. 1975 yılında Saint Michel Fransız Lisesi'nde eğitimini tamamlayan ve ardından 1980 yılında İstanbul Üniversitesi Fransız ve Roman Filolojisi'nden mezun olan Levi, çok sayıda dil bilmesine rağmen eserlerinin tamamını Türkçe yazmayı tercih etti. Her zaman Türkiye’ye bağlı, Türkçeyi çok seven bir isim olan Levi’nin Fransız gazeteciye verdiği muhteşem cevap onun aydın karakterini bir kez daha gösterdi.

'BENİM EN DERİN VATANIM TÜRKÇEDİR'

AA'dan Fatih Türkyılmaz’a verdiği röportajda bir Fransız gazetecinin kendisine ses kayıt cihazını kapatıp “Neden Fransızca yazmadın” diye sorduğunu söyleyen Levi, sözlerine şöyle devam etmişti:

"Şimdi bundan önce iyi bir sonuç çıkardım. Demek ki yazabilecek kadar görmüş beni. İkincisi bazı şeyleri yeteri kadar anlamadığını gördüğüm için de biraz kızdım. Kendisine şu cevabı verdim; 'Evet Fransızca yazabilirdim. Yazsaydım da işim çok kolaylaşırdı bir dünya yazarı olmak açısından. Çünkü Türkçe yazıyorsunuz, onun tercüme edilmesi var. Onun getirdiği sorunlar var ama Fransızcadan eserlerin tercüme edilmesi çok daha kolay. Daha da sempati duyar Avrupa buna, ‘Fransızca yazıyor adam’ diye. Bunu tercih etmedim, zor yolu seçtim belki ama kendi doğallığı içerisinde gelişti bu. Neden biliyor musun?' dedim. 'Çünkü çocukken sokakta hangi dilde top oynamışsan, genç olduğunda hangi dilde ilk aşkını yaşamışsan, çok kızdığında hangi dilde sövmek geliyorsa içinden o dil senin dilindir ve o dil Türkçeydi' dedim. Dolayısıyla kendi doğalı içinde gelişti. Bu sebepledir ki kendime hep şunu söylüyorum. Benim en derin vatanım Türkçedir."

‘NE YAZACAKSAM İNANDIĞIM METİNLER YAZMALIYIM’  

Röportajda yazarlık serüveninden de bahseden Levi, “İki önemli değer vardır. Hem yol almanız için ve yıllarca yürüyebilmeniz için iki önemli değere bağlanmalısınız. Bunlardan birisi tutkudur, diğeri ise sabır. Ben birçok meslek için bunun geçerli olduğunu düşünüyorum. Bu söylediğim, marangoz için de geçerli, kuyumcu için de geçerli. Bir edebiyat tutkusu var yola çıkarken. Birtakım hikâyeler çiziktiriyorsunuz. Bunları neşretme cesaretini uzun yıllar gösteremedim. Bazı hikâyelerimi okuyan, yüreklendirici telkinlerde bulunan hocalarıma rağmen. Buna ek olarak, hayatın getirdiği zorunluluklar vardı. Hayat gailesi dediğimiz. Üniversiteyi bitiriyorsunuz, ayakta kalma savaşı veriyorsunuz. Meslek edinmek, para kazanmak zorundasınız. Kitaplarınızdan hayatınızı kazanmanız mümkün değil, başka işler yapmak zorundasınız. Zaman zaman yazmaya ara verdiğim dönemler oldu. Ne yazacaksam, mutlaka inandığım metinler yazmalıyım” ifadelerini kullanmıştı.

‘İSTANBUL HER ZAMAN BENİM İÇİN BİR İLHAM KAYNAĞI OLDU’

Kendisinin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal, Abdülhak Şinasi Hisar çizgisiyle anılmak istediğini belirten Levi, İstanbulluluk kimliğini gururla taşıdığını söylemiş ve şöyle demişti:

"İstanbul her zaman benim için bir ilham kaynağı oldu. Kötüsüyle de ilham kaynağı oldu. İstanbul aslında neresinden bakarsanız bakın yaşanması kolay olmayan, hatta yaşanması zor bir şehir. Tarihin bıraktığı izler yüzünden de öyle, bugün açısından da öyle. Mesela en azından İstanbul büyük ve bir yerden bir yere gitmek için, işin içine bir de trafik sorunlarını eklerseniz, çok vakit kaybediyorsunuz. İstanbul büyük, kalabalık ve her zaman sevdiğiniz insanlarla birlikte olamıyorsunuz. Bütün bunlar birikince zorluklar çıkıyor elbette ortaya. Ancak bu zorlukların kendisidir edebiyatı doğuran. Mesela yaşaması zor olmayan bir şehirde yaşasaydım belki yazacak bu kadar çok hikaye bulamayacaktım. Bütün bunların yanı sıra İstanbulluluk kimliğini de açıkçası biraz gururla taşıyorum. İstanbullu olmanın bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorum. Çünkü eğer görmek isterseniz pek az şehrin sahip olduğu bir özelliğe sahiptir. İstanbul, doğuyla batıyı bir arada yaşamaktır. Bu yüzden ben biraz da Türk edebiyatında Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal ya da Abdülhak Şinasi Hisar çizgisinde bir yerde yer almak isterim."

NEOLİBERALİZMİN TÜRKÇE EDEBİYAT DAYATMASINA KARŞI ÇIKMIŞTI

Mario Levi, neoliberalizmin 'Türkçe edebiyat' isimlendirmesine de karşı çıkmıştı. 15 Aralık 2020’de Aydınlık’a verdiği röportajda Türk edebiyatı denilmesi gerektiğini belirterek şu ifadeleri kullanmıştı:

“Türk edebiyatı diye adlandırılmalıdır. Çünkü Türk edebiyatı bir kültürdür. Kültüre olan bağlılığından dolayı Türk edebiyatı denilmelidir. Tabii bunlar çok da önemli tartışmalar değil. Çünkü önemli olan edebiyatın kendisidir. İyi edebiyat ve kötü edebiyat vardır.

Mesela bir İngiliz dili ve edebiyatı denebilir. Çünkü işin içinde İngiltere var, İrlanda var. Alman dili ve edebiyatı diyebiliriz. Çünkü işinde Almanya ve Avusturya var. Ama Türkiye'de olana Türk edebiyatı denilmeli”