DESTUR… NEREDE BASIN MESLEK AHLÂKI, NEREDE BASIN MESLEK İLKELERİ?

DESTUR… NEREDE BASIN MESLEK AHLÂKI, NEREDE BASIN MESLEK İLKELERİ?

 

Gazetelerin künyelerinin alt kısmında şu ibareleri özellikle yazarız. Yazmak da zorundayız;  Gazetemiz Basın Meslek Ahlâk ve İlkelerine uymaya Söz vermiştir. Buna Basın Meslek Ahlâkı ve İlkeleri ile ilgili nice  cümleler  daha ekleyebilirsiniz. Bütün gazeteler bu sözü verir vermesine de uyar mı? Uymaz mı? Bunun denetimi  var mı? Gazetelerin Sorumlu Yazı İşleri, Sorumlu Müdürleri ne derece denetlenir? Sahipleri bundan sorumlu mu? Genel Yayın Yönetmenleri sorumlu mu? İlke ve Ahlâka uymamanın denetim ve yaptırım mekanizması nasıl çalışır?. Sadece habere, yoruma, köşe yazısına konu olan şahısların, tekzip(cevap ve düzeltme hakkı)’iyle mi olur?.. Sözüm ona “Gazeteci Meslek örgütleri, Gazeteci Cemiyetleri, Gazeteci Konfederasyonları vs..ne işe yarar? Gazetecilerin haklarının arkasında duramadıkları gibi, Gazetelerin,  gazetelerin haber sitelerinin,  gazetecilerin, üstüne basa basa çiğnemiş oldukları BASIN MESLEK AHLÂK VE İLKELERİNE istinaden hiçbir yaptırım, uyarı, kınama vs. kıllarını bile kıpırdatmazlar. Gazetecilerin haklarının arkasında durun, ama Basın Meslek Ahlâk ve İlkelerini kanırta kanırta çiğneyen gazetecilere de gerekli KINAMAYI, KAMUOYU ÖNÜNDE yapın lütfen! Yoksa Cemiyet miş, Dernek miş, Konfederasyon muş… güvenilirliğini, inanılırlığını yitirir. Tabeladan ibarettir!

 

Geçtiğimiz günlerde Balıkesir yerel gazetelerinden birinin gazetesinde ve internet haber sitesinde yayınlanmış olan  “Manşet haber” olarak girilmiş, haber mi? yorum mu? Köşe Yazısı mı? Hangi statüye konduracağımı bilemediğim ama “Manşet haber”vasfıyla yayınlanan haberdeki üslub, akıllara zarar, habercilikten uzak, Basın Ahlâkından, Basın Meslek İlkelerinden uzak, habere konu olan şahısların unvanı, vasıfları, makam sahibi oluşları hiçe sayılıp, deyimi yerindeyse yoldan geçen adamın birine kafa tutar bir sokak magandası jargonuyla; “Ahmet, Mehmet.. bu hesabı sen vereceksin…”satırları, üstüne basa basa söylüyorum ki, haber mi, yorum mu, köşe yazısı mı (köşe yazısı ise isimsiz, rumuzsuz) manşetten girilen ne olduğu belirsiz bir magandaca hesaplaşma yazısını “gazetecilik mesleğinin içine edilmişliğini, görerek ve eshefle kınayarak okudum. ŞİDDETLE KINIYORUM!

 

Manşetteki yazıya konu olan resimler, satırlar, ayrıntılar, bir ilçenin ŞEHREMİNİ, MAKAM SAHİBİ, Kaymakamdan sonra ŞEHRİ YÖNETEN bir insanın adı bu şekilde babanızın oğlu, ya da sokaktan geçen adamın birine kafa tutar gibi maganda yaklaşımıyla Ahmeet, Mehmeet, bu hesabı sen vereceksin..” diyemezsiniz. Basın’ın da uyması gereken yasalar, kurallar vardır. Basının da bir kanunu vardır. Maksat çamur at da nasıl atarsan at. Kamuoyu önünde siyaset çamuruna batır da nasıl batırırsan batır.

 

İlginç.. Hem de çok ilginç! Seçim dönemindeyiz elbette. Aday Adayları birbiriyle kıran kırana yarış içinde. Kim kime ne çamur atayım da yoldan çekilsin telaşında.

 

Ya da bunun en kolay yolu, “seçim dönemi ne indirebilirsem kârdır” çakallığına soyunmuş Basın Kuruluşları aracılığıyla yapılıyor mu? Yapılıyor. Gerçekten ilkeli ve ahlâklı , Basın Meslek ilkelerinin doğrultusunda, üsluba da dikkat ederek, ( çoğumuz Gezetecilik eğitim seminerlerinde, haber nasıl yapılır, kaza haberi nasıl yapılır, siyasi haberler nasıl yapılır, küçük çocukların isimleri resimleri nasıl girilir, makam sahipleri, devlet erkanı, mülki idare amirlerinin isim ve haberleri , yerel yönetim, Belediye başkanlarının isimleri nasıl yazılır, nasıl yazılmalıdır…kanıtlanmamış, suçu ispat edilmemiş, suçu sabit olmayan, ya da mahkeme süreci devam eden hiçbir kişi, kurum adını “gerçekten asıl suçluymuş gibi yazamazsınız. Kişinin Etrafındakilerin bir açığını bulup, elinize koz geçirmiş gibi, başkasının kabahatini, makam sahiplerine yüklemeye çalışamazsınız. Ama at çamuru, bilmem hangi başkanın adı geçsin de Aday adaylığından dahi çekiliversin umuduyla, kamuoyu şöyle bir çalkalansın umuduyla, BASININ MESLEK AHLÂKI, BASININ MESLEK İLKELERİ yerle bir ediliyor. Yetmiyor, bir de Yargı makamlarını, Adli makamları da yazıya konu edip, sanki geçmişe dönük her türlü belge, bilgi, bu haber mi, yorum mu, manşet mi köşe yazısı mı ne olduğu belirsiz imzasız yazınıza bir güvenceymiş gibi alet ediyorsunuz. Bu gazetecilik değil, BASIN MESLEK ÖRGÜTLERİNİ VE KURULUŞLARINI BU KONUDA GÖREVE DAVET EDİYORUM, ESHEFLE KINAMALARINI umut ediyorum.

 

1990 yılında fiili olarak ilk gazetecilik meslek hayatıma adım attım. Bandırma’nın ilk ofset gazetesi Marmara Vatan milat oldu. Ardından Realite Dergimiz, İlkhaber, Gönen İlkhaber ve Sonkurşun’la devam eden basın yolculuğum 33 yılı geride bırakmışım. Bilen bilmeyen çok çok eski yıllara giderek Bandırma’nın yetiştirdiği kadın gazeteci arayıp bulurlar ama Bandırma’da yani kendi şehrinde bu mesleğe başlayıp kendi şehrinde gazetecilik yapmış olan ilk kadın gazeteciyim ne yazık ki. Ne yazık çünki; insanlar gazeteciliği hep İstanbul basınıyla özdeşleştirirler. Oysa işin mutfağı mahalli basındır. Önemli olan işin mutfağıdır. Konusu farklı olan bir çok Derneğin ve platformun kurucu üyeliğini, yönetim kurulu üyeliğini de yapmış olduğum gibi, Genel Merkezi Bandırma olan Güney Marmara Gazeteciler Cemiyeti’nin de Kurucu Üyeliğini ve Denetim Kurulu Üyeliğini yapmış bir kardeşinizim. Türkiye Gazeteciler Sendikasının üyesiyim, (üyeliğim devam ediyor mu ilgilenmedim uzun süredir) Basın Meslek örgütlerinin önemi büyüktür; eğer hem gazetecilerin haklarını koruyup, gazetecilerin basın yoluyla işledikleri bir takım kabahatlere karşı yaptırım ve kınamanızı yerine getirebilme cesaretiniz varsa! Benim kurucusu olduğum Gazeteciler Cemiyetimiz şu an açık olsaydı böyle bir basın kuruluşunu, böyle gazetecileri ESHEFLE KINAR, GEREĞİNİ YAPARDIK.

 

Balıkesir merkezli yayın yapan bu mevzubahis gazeteyi, sahibini, sorumlu yazı işleri müdürünü, genel yayın yönetmenini gazetecilik mesleğini kötüye kullandıkları, BASIN MESLEK AHLÂK VE İLKELERİNİ hiçe sayarak, kamuoyu önünde basın ve gazetecilik mesleğini çamura buladıkları için, ESHEFLE KINIYORUM.  Böyle gazetecilik olmaz.

 

Bandırma Basınını kendi çıkarları doğrultusunda kullanamayanlar, Balıkesir’i keşfetmişler. Hatta havasını soludukları, suyunu içtikleri Bandırma’ya, Balıkesir basını aracılığıyla aşağılanmasına bile göz yumarak, Sanayi kentine “taşra” dedirtecek kadar.  Taşra güzeldir ama, Bandırma’ya “taşra” diyerek, “taşra” kelimesini alay etmek aşağılamak için kullanan zihniyetler, Balıkesir’in o “taşra” diyerek aşağıladıkları Sanayi Kentinten beslendiğini akıllarından çıkarmamalı...

 

 

Aynur Ç. ARICAN