‘Görgü kurallarının öğretilmesi sadece okul içinde kalmamalı’

ZEYNEP SES

Millî Eğitim Bakanlığı, İstanbul ve ilçelerinin milli eğitim müdürlükleri, müftülükler, üniversiteler, STK’lar arasında, son aylarda yükselen bir ilgiyle, “Âdâb-ı Muâşeret Çalıştayı” düzenleme modasıdır gidiyor. Çalıştaylar tema ve amaç olarak genelde değerler, erdemler, nesiller, ilkeler üzerinde duruyor. Bazıları daha özel, nezaket, zarafet, hitabet veya İstanbul Türkçesiyle konuşma gibi becerilere eğiliyor. Atölye çalışmaları, seminerler, drama oyunları gibi etkinlikler, bu kapsamda sergileniyor. Başlangıç olarak evde ve ailede, devamında okullarda edinilen bir kurallar bütünü olarak bildiğimiz, “Âdâb-ı Muâşeret”imizle ilgili genel bir sıkıntı olsa gerek ki bu çalıştaylar bu kadar çok yapılıyor. Ne olabilir, sıkıntı nedir, çözümleri nelerdir, bize hangi sorumluluklar gelir gibi sorularımızla konuyu İzmir’den, Türk Kadınlar Birliği Karşıyaka Şube Başkanı, Sosyolog Mehpare Özbakan’la konuştuk.

ÇAĞDAŞ NESİLLER YETİŞTİRMELİ

- “Âdâb-ı Muâşeret” ne demektir? Önce sözlük, sonra felsefi anlamını açıklar mısınız?

Muâşeret, kelime anlamıyla toplumsal ilişkiler demektir. âdap ise güzel ahlâk anlamına gelen edep kelimesinin çoğuludur. Dilimize Arapçadan geçen bu tamlama, toplum yaşantısında uyulması gereken nezaket kurallarını içerir. “Âdâb-ı Muâşeret” veya görgü kuralları dediğimiz ilkeler, topluluk halinde yaşayan bireylerin, diğer bireylerle birlikte yaşarken, onlarla iyi ilişkiler kurmak, üretmek ve sürdürmek amacıyla uymaları gereken ortak davranış kurallarıdır. Bu kuralların yaşamda içselleştirilmesi sonucudur ki insanların birbirini nezaketle dinlemeleri, sorunlarını akıl yoluyla birlikte çözümlemeleri ve yaşadıkları bu örneklerle de sağlıklı ve çağdaş nesiller üretmeleri mümkün olabilir.

İLK EĞİTİM AİLEDE ALINIR

- “Âdâb-ı Muâşeret” eksikliği denince neden akla önce gençler gelmektedir? Eksiklik varsa sorumluluk hepimizde değil midir?

Kuşkusuz öyledir. Gençleri öne sürmek işin kolayına kaçmaktır, sorumluluk hissetmemektir. Sorumluluk hissetmeyip çözmeye çalışmamaktır. Ona buna kızarak, sızlanarak sıkıntıyı geçiştirmektir. İnsanlar doğup büyüdükleri topluluklarda, adına “kültür” dediğimiz mirasla davranış sergilerler. Çocukken evde veya dışarıda yaşamı paylaştıkları yetişkinlerin davranışları onların taklit ettikleri temel örneklerdir. İlk örneklemeler ev içerisindeki davranışlardan alınıyor. Bu konuda özellikle çocukla en yakın ilişkide bulunan anne-baba çok önemlidir. Sevecen, ilgili, nazik bir anne çocuğun ilk öğretmenidir. Anneden aldığı görgü ile yetişen çocuklar, okulda da bu davranışları destekleyici eğitim aldığı takdirde, yaşadığı toplumda başkalarına sevgi ve ilgiyle yaklaşan, saygılı, nazik, nerede ne yapılması gerektiğini bilen, sonuç olarak da o toplumda saygı ve sevgi gören bireyler olarak yaşamlarını sürdürebilirler.

- “Âdâb-ı Muâşeret” kurallarının yazılı olduğu bir yer yok mudur? Matematik, fizik gibi, buradaki kurallar da okullarda öğretilemez mi?

Okul müfredatları, görgü kuralları ve nezaket derslerini içermeli elbette. Ancak burada, öğretmek, belletmekten çok edindirmek, içselleştirmek önemli. Bu, çok çeşitli sorumluluklar ve dinamikler içeren bir eğitim anlamına gelir. Çocuklarımıza öğretmenler tarafından verilen destekler ve katkılar çok önemli. Fakat tüm bu öğretiler uygulamalarla pekiştirilmek zorunda. Toplumdaki olumsuz, hatalı davranışları düzeltmek amacıyla verilen eğitim ve öğretim süreğen olmadığı durumlarda, beklenen, arzu edilen, olumlu sonuçları vermeyebilir. Bu nedenle görgü kurallarının öğretilmesi sadece okul içinde kalmamalı, gerektiği zaman ve yerlerde çocuğun üyesi olduğu topluluklarda da böylesi çalışmalar sürdürülmelidir.

KONU AMACINDAN SAPMAMALI

- Son aylarda bu konuyla ilgili MEB, üniversiteler, STK’lar işbirliğinde gerçekleşen çalıştaylar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çalıştaylar, belli bir konuda bilimsel ağırlıklı düzenlenen toplantılardır. “Âdâb-ı Muâşeret” kuralları konusuna STK’ların dâhil edilmesi biraz düşündürücü. Biliyorsunuz, MEB, Gençlik Spor Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında iki sene önce imzalanıp yürütülen ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum) protokolü ile pedagojik disiplin dışı farklı meslek gruplarından kişilerin okullara gelmesi, derslere katılması tartışmalara ve itirazlara neden olmuştu, haklı olarak. Bahsettiğiniz çalıştayların benzer bir protokol, daha doğrusu ajanda kapsamında gerçekleşmediğini umarım. Öyle olursa konu da amacından sapar.

- “Âdâb-ı Muâşeret”e dönersek, ne yapılmalı, kimlere ne sorumluluklar düşüyor, özet olarak?

Eğitim aileden başlar, okulda öğretime dönüşür. Bireylerin küçük yaşta öğrenme becerileri, öz bakım, toplum içinde davranış kuralları, sosyal ilişkiler, aile, komşuluk, arkadaşlık, “Âdâb-ı Muâşeret”in başlıca uygulanma alanlarıdır. Buradaki kuralların bazıları yurttaşlık hakları gereği kanunlarla da belirlenir, gerisi toplum âdabıdır. Bu kurallar kişilerin inanç sistemi ile belirlenmez. Trafikte, sosyal alanda, kültürel etkinliklerde, seyahat sırasında ve diğer, yaşamın her anında bireylerin davranış biçimleri diğerlerini rahatsız etmemelidir. Yediden yetmişe hepimiz için bağlayıcılığı vardır, saygı, ahlâk, terbiye temelinde şekillenir. Bunlar herkes tarafından bilinir, anlaşılır, toplumsal yaşamın gereği olarak da kabul edilir.