Kurtar kendini Türkiye.!

VAROL AKÇIN

Türk milleti, Türk vatanı, kurtar kendini! Kimden mi? Alçakların alçağı katil kapitalizmden, canilerin canisi emperyalizmden. Türkiye’yi bölmek için her türlü melanet dolu planlarını, askerî, malî, ekonomik, kültürel ve eğitim alanlarında 1991’den beri bazen sinsi, bazen açıkça ve haince sürdürmektedirler. Bu satırlardaki gerçekleri söyleyen gazeteler, televizyonlar ne kadar da az, değil mi? Bütün söylenenler, yazılanlar, halkımızın beynini yıkamaktan, zehirlemekten ibaret. Atatürk gibi bir dâhiyi, yurdunu, vatanını emperyalizmi yenerek kurtarıp kuran bu vatan evladını, halkımızdan uzaklaştıranın Batı Avrupa ve Amerikan emperyalizmi olduğunu unutma! Emperyalizmin kontrolünde devam eden Türk hükûmetleri, tüm yanlış siyasal davranışlarında ve icraatlarında önemli bir dereceye kadar bu cendereden çıkamadıkları için başarısız olmuşlar, Atatürk’ün ve arkadaşlarının bizlere bahşettikleri Türkiye’nin bağımsızlığını koruyamamışlardır. Bu nedenle halkımız tüm yurtta her yönden yüz yıl süren bir yoksulluğa mahkûm olmuştur. Emekçiler, memurlar, akla gelebilecek tüm kesimler, hatta siyasetçiler, bu kapitalist emperyalizmin kurbanları olmuşlardır. Cumhuriyet Devriminin bütün kazanımları ilerleyen süreçte tek tek terk edilmiş, Batılı kapitalistlerin yağmasına sunulmuştur. Her şeyin bir başlangıcı olduğuna göre bir sonu da olacaktır. O son da, yine yeni bir başlangıç olmaya mahkûmdur.

Osmanlı’nın son 3 veya 4 asırlık döneminde gittikçe çöken durumu, Avrupalı kapitalistlerin alıştıkları acımasız iştahını kabartmış, kapitülasyonlarla birlikte Türkiye’nin üzerine çullanıp ülkeyi her türlü malî bağımlılığa kelepçelemişlerdir. Yakın tarihe dönmekte yarar olduğunu unutmayalım. Atatürk’ün yanında ülkeye büyük hizmetleri dokunan, fakat Ata’nın ölümünden sonra Amerikan Başkanı Truman’dan aldığı tehdit mektubunu maalesef reddetmeyen İnönü, Ata’nın Köy Enstitüleri’nin gerçek kapatıcısı olmuş, Türkiye’nin yönünü Amerika’ya çevirmiş, kendisine de Halide Edip ve Adnan Adıvar gibi sözde Türk aydınları da destek vermişlerdir. Oysa Atatürk, özellikle son anlarında Sovyetlerle iyi geçinilmesini sıkı sıkıya İnönü’ye tembih etmesine rağmen, İnönü Atatürk’ün tüm vatansever kadrolarını tasfiye etmiş, Köy Enstitüleri gibi Türkiye’nin kalbini inşa etmiş olan İsmail Hakkı Tonguç ve Hasan Ali Yücel gibi kahramanlar işlerinden atılmışlardır. Altı yaşımdayken başımı okşayan Hasan Ali Yücel’in ve Tonguç’un ne denli kıymetli insanlar olduğunu büyüyünce çok daha iyi anlamıştım.

CHP EMPERYALİSTLERİN BEĞENDİĞİ PARTİ OLDU

Maalesef bu kadarla da kalınmadı. Ata’nın göz bebeği itinasıyla kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi, İnönü zamanında fırsatçılar ve CHP’nin amaç ve prensiplerini hiçe sayan şarlatanlarla doldu. İşte bu kadrolara emperyalistler kendi adamlarını yerleştirdi ve CHP o zamandan beri giderek Ata’nın Altı Ok’undan uzaklaştırıldı. Bugüne kadar uzanan süreçte de emperyalistlerin beğendiği ve güvendiği bir parti oldu.

Batı’nın hâkimiyetindeki Türk devletinin, özellikle NATO’ya girdikten sonra, beyin yapısı zehirlendi, örf ve adetleri gittikçe törpülendi, Amerikan kültür ve dünya görüşüne yandaş oldu. Yalnız sözde aydınlarımız değil, sözde solcu geçinen hainler bile Amerika’nın girdabında boğuldu. Ama ne yazık ki halkımızın çaresiz olarak Türkiye’deki seçimlerde iki, bazen de üç parti arasında bocalayıp bu partilerden umut beklentileri oldu. Amerikan demokrasisinin sahte ideolojisini üstlenen siyasi partilerimiz, bu boş demokrasiye bulaşmış partilerin hiçbir zaman Türkiye zemininde tutunacak gerçek bir temeli olamayacağını bildikleri halde kendi çıkarlarına tercih etmişlerdir. Türkiye’de siyasi partilerin hiçbirinin ülkemizin sorunlarını bu şartlar altında çözümlemesinin mümkün olmadığı açıktır.

 

Kapitalist emperyalist ve ona çok yakın olan siyonizm ne menem şeylerdir ki dünyanın mazlumlarına bu tarifsiz acıları çektiriyor. İşte bunun cevabının daha derinlere gidilerek bilinmesi hayati önemdedir. Tarihte uluslararası alanda birçok savaşlar olduğu bilinen bir gerçektir. Hiçbir ülkenin devamlı olarak zengin veya yoksul yaşadığı da doğru değildir. Ancak tarihi iyi bilenler göreceklerdir ki, vahşetin çok büyük çoğunluğunu beyazlar yapmışlardır; birçok kadim medeniyetleri yerle bir etmişlerdir. Her kıtada yapılan bu kıyımlara belki de kadim Hindistan’dan başlamak iyi olabilir. Bu sözlerimizin beyazlara karşı ırkçı bir yaklaşımla ilgisi olmadığı ortadadır. Eski ismi Harappa olan medeniyetin bile ismini değiştirerek Hindistan yapmışlar. Harappa’nın neredeyse tüm nüfusunu öldürmüşler, ölenleri üst üste yığmışlar, ikinci bir kavim yaratarak ona Mohenjo Daro demişler, yani Harappa’nın Ölüler Şehri ve ülkenin ismini de beyaz bir kadın tanrıçası olan İndi, İndus isminden alıp gerçek Harappa’yı yok ederek ismini Hindistan yapmışlar. Onlar, sadece ırkçı katliam ve soykırım yapmakla kalmamış, Harappa’nın din, gelenek ve tüm kurumlarını yok ederek, onların yerine beyaz istilacıların bu ırk üzerinde kurdukları Brahmin sınıfını yükseltip çeşitli sınıflar yaratmışlardır. Harappa toplumunu ırkçılığa göre tanzim edip “caste” sistemi kurarak sağ kalan yerli halkı köle yapmışlardır. Harappa’nın asıl dini olan Vişnu ile Şiva’yı yok etmişlerdir. Ayrıntılarına girmeyi gereksiz görüyoruz, bu soykırımı daha sonraları Asya’nın doğusundaki Malay ülkelerinde, Avustralya, Papua, Tazmanya ve Pasifik Okyanusu’nun doğusundaki adalarda da yapmışlar. Aynı bu beyaz sürüleri, eski Yunan ve İran’ı da istila etmişlerdir.

Daha sonra Portekiz, Hindistan’da ticaret merkezleri kurmuş Melaca ve Endonezya’yı müstemleke yapmıştır. Portekiz, özellikle Avis hanedanında denizci prens Henri zamnında Afrika’nın batı yakasındaki Cuvette’yi 1425’te işgal etmiş ve trans Sahara ticaret yollarını ele geçirmiştir. 19. yüzyılda Batı Avrupalı beyazlar müstemleke yönetimleriyle Afrika’nın üstüne çökmüşlerdir. Batı ve Doğu Afrika’yı İspanyollar, Portekizliler, Almanlar, İngilizler, Fransızlar sömürmeye başlamışlardır. 1600’lerde ise Hollanda ve İngiltere Hindistan’da kurdukları siyasi/ticari örgütleriyle adeta kemirdikleri Hindistan’dan sonra Güney Afrika’ya yerleşmişlerdir.

Emperyalistlerin saymakla bitmeyen katliamları Güney Amerika’da da devam etmiş, kuzeyde Olmeklerden gelen büyük bir medeniyet olan Maya ve Aztekleri yok etmişlerdir. Aynı katliamı yine Güney Amerika’da Chavin ve Tupac kökünden gelen İnkaları Avrupa’ya özgü bulaşıcı hastalıklarla öldürmüşlerdir.

Müstemlekecilikte din adamları başrollerde oynamış, kapitalizmin yayılması için çalışmışlar ve dünyanın çeşitli bölgelerindeki halkları misyonerlik faaliyetleriyle Hıristiyanlaştırmaya çalışmışlardır. Türkiye’de de ilk olarak Katolik, Cizvit, daha sonra protestan okulları açmışlardır.

Dünyanın mazlum ve ezilen halkları bu yayılmacı emperyalist kapitalizmden anlatılmaz acılar çekmiş ve halen felaket ve yoksulluklarla hayatta kalmaya çalışmaktadır.

TEK KUTUPLULUĞUN SONU MEZARLIK

1’inci ve 2’nci dünya savaşlarında batı Avrupa’nın amacının tüm dünyada hâkim olarak her yeri daha fazla müstemleke haline getirmek olduğu çok açıktır. Dünya savaşlarının asıl sebebi Nazizm veya parlamenter sistem çarpışması değil emperyalistlerin tamamen dünyaya hâkim olmak istemeleridir. Dünyanın en berbat yeri olan Avrupa 100 milyondan fazla emekçi sınıfın çocuklarını, sivil halkı açıkça katletmiştir. Bu ülkeler, katil parlamenter sitemi ile katil Nazi faşist sitemi kapıştırarak tüm Avrupa’yı mahvetmişlerdir.

Bugün Hitler gibi soykırımı devam ettiren siyonist İsrail’dir. Parlamenter demokratik sistemin temsilcileri de azgın kapitalist/emperyalist olan Batı Avrupa ile Amerika beyazlarıdır. Dün Hitler ve sahte demokrasiler, bugün ise siyonist İsrail ve sahte demokrasiye tapan ahlaksız ABD ve Batı Avrupa beyazlarıdır. Değişmeyen tek şey ise bu emperyalist beyazların tüm dünyaya göz dikmeleridir. Ama değişen şey ise tüm mazlumların mutlaka bu emperyalizmi yenip yeni bir dünya için ellerinden ne geliyorsa yapmaya çalışmalarıdır. Şu anda Gazze’de yaşanan inanılmaz felaketlere rağmen onlara kimse yardım edemiyor. Neden acaba? Çünkü diğer ülkeler Amerika’nın silahlarından korkuyorlar da ondan. Çünkü onlar, Avrupa dâhil, bağımlıdırlar da ondan.

Korkan insan, korkan milletler hiçbir şey yapamaz. Yapabilmeleri için bağımsız olmaları gerekir.

Amerika ile Batı Avrupa teröründen kurtulmak isteyen uluslar ile mazlum milletler bağımsızlık için mücadele etmek için direniyorlar. Tek kutuplu dünyanın sonu mezarlıktır, zaten daha ne kadar devam edebilirler. Şimdi çok kutuplu ulusların dünyanın devridir ve dünya bu bu Batı ülkelerinin teröründen kurtulup bağımsız yaşamayı mutlaka başaracaktır. Tüm dünyada böylesine bir devrimci uyanış mevcuttur ve gerçekleşecektir.

Türkiye için ise gerçek bağımsızlık Kemalizmin gösterdiği yoldur. Cumhuriyetin yağmalanmış kazanımlarının tekrar ele geçirilmesi hayati önemdedir. Bu Türkiye’nin en önemli sorunudur. Batı’nın uzantısı olan FETÖ, PKK hainleriyle ve ülke için çok zararlı olan tarikatlarla uğraşmak yerine tüm bu sorunları çözecek olan ilk iş asıl hain düşman emperyalizmi dize getirerek Türkiye’nin bağımsız kılınmasıdır. Şimdiye kadarki hükûmetlerin, Amerika kıskacında olmaları nedeniyle bu hain kuruluşlarla mücadelelerinde kesin bir sonuca gitmeleri mümkün olamamıştır. Bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin siyasi partilerinin Amerika ve İsrail katillerini durdurması ne kadar mümkündür? Çünkü Amerika ve İsrail emperyalist siyonizmi Türkiye dahil Ortadoğu’yu parçalayıp bölme projelerini hiçbir zaman terk etmeyeceklerdir.

İLK İŞ NATO’DAN ÇIKMAK

Türk milletinin ve vatanının bu saldırıdan kesin bir şekilde kurtulacak gücü ve azminden şüphe yoktur. Bağımsızlığımıza giden yol, doğal olarak hem yurt genelinde hem de Türkiye’nin dıştaki ilişkileri göz önüne alınarak değerlendirilmelidir. Türkiye’deki özelleştirme neredeyse tüm milli kazanımların hem Türk hem de yabancıların eline geçmesine sebep olmuştur. Ülkenin tabiri caizse canına okunmuştur. Bütün sanayi ve zirai kaynaklarımızı tekrar nasıl millileştireceğiz? “Bunları bize iade edin!” diye bu kapitalistlere mi yalvaracağız? Halkımızın olan milli servete sahip olmadan milli üretim nasıl yapılabilir? Milletin yararına yapılacak her türlü üretim ve tasarrufun ancak bağımsız bir ülkede yapılabilirliği apaçık değil mi?

Önce ülkemiz genelinde yapılabilecekleri düşünelim. Tüm emekçi sınıfın, ülkenin bağımsızlığını isteyen herkesin, özelleştirilmiş kuruluşların yeniden millileştirilmesi için duruma el koyması, bu konuda bir direniş ortaya koyması gerekmektedir. Fedakârlık gerektirecek bu direniş, sonunda feyzini verecek ve Türkiye’nin her alandaki milli servetleri tekrar milleştirilecektir.

Türkiye böyle bir atılımı yapmazsa tutsak olarak yaşayacaktır. Bu arada içteki direnişten sonra süratle NATO’dan ve emperyalizmle yapılan her türlü askeri anlaşmalardan çıkılmalıdır. İlk önce NATO’ya bağlı ya da benzeri tesislere Türk Ordusu süratle el koymalıdır. İçteki millileştirmeyi gerçekleştirecek bir Türkiye bu askeri tuzaklardan kurtulabilecek güce ve azme sahip olacaktır. Komşu ülkelerle sıkı bir işbirliğine girilmelidir. İsrail hariç tüm Batı Asya ülkeleri dostumuzdur. Asya’daki ülkeler de öyledir.

Çok zor günler geçirebiliriz. Ama Atatürk’ün bizlere bahşettiği bağımsız Türkiye’yi yeniden kurabiliriz.