Magazin ve dedikodu değil gerçek gazetecilik yapalım

Diyarbakır’daki Narin cinayeti hepimizi üzdü.

 

Hukuku süreçte bütün gerçeklerin ortaya çıkacağına inanıyoruz.

Bu işin insanî, hukukî yönü bir yana bir de gazetecilik yönü var.

Maalesef sosyal medya ve televizyonlardaki gündüz kuşakları, gazeteciliği olumsuz etkiledi.

Artık ekranlarda mahkemeler kuruluyor, bilgi diye dedikodular yayılıyor, hükümler veriliyor…

Olayın şahsiliği bırakılıyor, siyasî bir yöne çekilmeye çalışılıyor.

Yayın yasakları çiğneniyor. İnsanlar yargılanıyor, dedikoduya zorlanıyor. Haber sunmak yerine yorumlar, beddualar yapılıyor.

İşin magazin boyutu öne geçiyor.

Akşam kanalları açıyorsunuz, yorumcular oturmuş saatlerce “dedikodu” yapıyor.

Siyaset programları bile, Müge Anlı, Esra Erol programlarına dönmüş durumda.

Narin olayında kim ne kadar suça karıştı, bilip bilmeden anne ve babadan başlayıp aileyi ve köyü bütünüyle suçlu ilan edenler, dedikoduları kamuoyuna servis edenler, mahkeme gibi hüküm verenler...

Hizmet ettikleri algı, yönlendirme çok zehirli... Anne çocuk, baba çocuk, abi kardeş, dayı yeğen, amca yeğen ilişkisine ve aile kurumuna güveni yerle bir etmeye sözleşmişler gibi.

Aileler, çocuklar izliyormuş kime ne!

Aile kurumunu sakatlamak değil, çocuğu her zaman kurtaracak ve koruyacak kurumun başta aile olduğuna ve böyle olmaya devam edeceğine dikkat çekmek gerekiyor.

Toplumun psikolojisi, doğru bilgiye ulaşma hakkı düşünülmüyor elbette.

İşin sosyolojik, kültürel boyutları atlanıyor. Çözüm arıyor gözlerimiz… Hak getire!

Öncelik reytingde.

Aramızda yaptığımız eğitimlerde usta gazeteciler  hep vurgulardı: Gazeteci olacaksınız, gaz tenekeci değil.

Maalesef artık gazetecilik, gaz tenekeciliğe dönmüş durumda.

Bunun sorumlusu başta hükûmet ve RTÜK.

Yıllardır sosyal medya denetimsizliğinin, magazin kültürünün, gündüz kuşağının yarattığı tehlikelere dikkat çekiyor. RTÜK ve hükûmetten ancak ürkek açıklamalar geliyor. Ne yaptırım, ne yasa… Bakınız, hükûmetimiz hem fonlananlara hem de yaygarayı, dedikoduyu gazetecilik sayanlara göz yumuyor.

Bu kültürel ortam, basın ahlâkını daha da çürütüyor.

Gazetecilik, bir kamu hizmetidir. Bilgilendirme hizmeti.

Kamuya karşı sorumluluk gerektirir.

En doğru ve gerçeğe ulaşmada aracı olmaktır.

Türkiye’nin ihtiyacı bu.

İç cephede bölünmenin önüne geçmek de buralardan başlıyor.

Türk basınını sorumluluğa, hükûmetimizi ve yetkili kurumları da görevini yapmaya çağırıyoruz.