Ölümüne direniş..!

2024 yılının son günlerinde ve 2025 yılı  Ocak ayında sınır komşumuz Suriye ile işgal altındaki Filistin’de Hamas ve Siyonist İsrail rejimi arasında gerçekleşen ‘barış’ görüşmelerinde tarihsel ve toplumsal açıdan iki olay yaşadık, tanık olduk. Mevcut iki rejim çatırdadı ve uluslararası açıdan bölgesel, stratejik olaylara neden olacak gelişmelere sahne oldu.

 

Önce, Suriye'de rejim karşıtı Heyet Tahrir Şam'ın (HTŞ) başını çektiği silahlı gruplar, 27 Kasım sabahı Halep'in batı kırsalında rejim güçleriyle çatışmaya başladı. Önce Halep'te hakimiyet sağlayan gruplar, kısa süre içinde İdlib, Hama ve Humus'un, bu sabah da başkent Şam'ın kontrolünü ele aldı.

 

Gerçekleşen iddia edildiği gibi gerçekten bir ‘halk devrimi’ miydi, tartışılır.61 yıllık Baas rejiminin alaşağı edilmesi sonrası Suriye’de yaşananlarla ilgili ortaya çıkan tablo, verilmiş ve verilen mücadelenin anlamını büyütüyor. Baas yönetiminin onlarca yıldır zorbalık, türlü işkence ve katliamlarla sürdürdüğü yönetime karşı halkın direnişinin ‘ölümüne’ katlanarak büyümesi ve sonuçta iktidarı alaşağı ederek, yönetime gelmesi muazzam bir başarının hikayesidir aynı zamanda.

 

Suriye'de rejim karşıtı Heyet Tahrir Şam'ın (HTŞ) başını çektiği silahlı gruplar veya başındaki isimlere, sahip oldukları siyasal düşüncelere, inançlarına şimdilik kafayı takmayın. Başardılar ve yıktılar. ’Ölümüne direnen’ ve ‘ölümüne başaranlar’ ın ‘Yeni Suriye’nin inşa sürecinde nasıl bir rol üstleneceklerini hep birlikte izleyip, göreceğiz. ’Yeni Suriye’ lafımızı bir kenara yazın. ‘Yeni Suriye’ aynı zamanda  ‘yeni bir devlet düzeni’ nin kurulması anlamını taşıyor ve bunu ‘ölümüne direnenler’ başardı, başaracak.

 

Tüm bu alt-üst oluş sürecinde yani devrimsel süreçte inancın ve İslami değerlerin, motiflerin öne çıkıyor olması, doğal olarak, ülkemizde çok kişinin kafasını karıştırıyor.

 

Örneğin;

 

-İslamcılar, devrim yapabilirler mi? İslamcılar, anti-emperyalist ve anti diktatoryal bir mücadelenin öznesi olabilirler mi? İslamcılar, demokratik bir hukuk düzeni kurabilirler mi?

 

Bu ve benzeri soruları çoğaltabiliriz. Öncelikle, olay ve olguları Batı dünyasının perspektifinden değerlendirmememiz gerekiyor. Yani mevcut kalıplardan ve ezberlerden sıyrılmak gerekiyor. Özelikle de İslamiyeti ve İslami  düşünce zenginliğini iyi anlamak ve kavramak gerekiyor.

 

Bu noktada Siyonist ve işgalci İsrail’e karşı Gazze’de Filistin halkının ve Hamas’ın verdiği başarılı ve ‘ölümüne’  mücadeleye dönüp bakmamız gerekiyor. Bu mücadeleyi de Filistin’de sürdüren Hamas, İslamcı bir siyasi ve askeri harekettir.

 

Ne o garipsediniz ya da şaşırdınız mı?

 

Hamas (Arapça: حماس) veya resmî adıyla İslamî Direniş Hareketi (حركة المقاومة الاسلامية Harakat al-Muqawama al-İslamiya), Filistin Ulusal Yönetimi'nde seçimle belirlenmiş Filistin Parlamentosunda çoğunluğu elinde tutan Filistinli paramiliter örgüt ve Sünni İslamcı ve militarist siyasi parti.

 

Ve bu örgüt ya da parti, siyonist devlete karşı 16 aydır ‘ölümüne’ direniyor. 50 bine yakın Filistinli kadın, erkek, genç ve yaşlı, çocuğun öldürüldüğü savaş demeye dilim  varmıyor soykırım ve katliamda ortada ‘ölümüne’ direnen bir örgüt var.

 

Suriye’deki Baas yönetimini ve siyonist İsrail yönetimini ideolojik ve politik olarak demokrat, laik diye kategorize etmenin anlamı ve mantığı yok. Her iki yönetimin ortak karakteri zorba ve baskıcı, katliamcı olması. Keyfiyet diz boyu. Yine her ikisinin ortak noktası insanlık  ve özgürlük düşmanı. Her ikisinin de bildiği tek şey var: Öldürmek.!

 

‘Öldürmek’ eylemine karşı, halkın ve muhalefetin temel sığınağı ve direnç noktası İslam ve Yaradana sığınmak.! ’Ölümüne direniş’ in ve mücadelenin temel dayanağını da bu oluşturuyor. O nedenle bu direnç ve dayanak noktasını Batıcı bir anlayışla sağ veya sol, şu veya bu ideolojik eksen ve temelde sorgulayıp, yorumlayabilmek mümkün değil. Bu durum, mevcut ideolojik ve politik, hatta felsefi kalıpların dışında durmayı ve mevcudu anlama yetimizi geliştirip kuvvetlendirmeyi zorunlu kılıyor.

 

Suriye ve Filistin’deki olay ve gelişmeleri yorumlarken buna Lübnan’da Hizbullah direnişini ve Yemen’de Husiler öncülüğünde sergilenen direnişi katabiliriz.

 

Sonuç olarak, yakın coğrafyamızda ‘ölümüne’ verilen birden çok başarılı mücadele ve direniş söz konusu. Bu olay ve olguları alışıla gelmiş basma kalıp sözcüklerle, ezberlerle tanımlayıp, yorumlamak mümkün değil ve bu kolaycı bir yaklaşım. Bir anlamda yeni şeyler söylemek lazım. Yoksa, ’bunlar İslamcı. dinci, şeriatçı’ diyerek kestirip atmak hiçbir şey gibi gerçeği de  ifade etmiyor.

 

Esen kalın…