Rusya ve Türkiye'nin kesışen yolları
NATO liderler Zirvesi’nde ABD’nin siyasi, askeri ve ekonomik, diplomatik baskısı sonucu AB ülkelerinin hegemonik baskı ortamını kabullenerek, Rusya- Ukrayna arasında yaşanan savaşta ABD’nin arzusuna uyarak savaşın sürdürülmesi lehine konuşlanmaları, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu hegemonik baskı ortamında ABD ile yaptığı görüşmelerin mahiyeti doğal olarak ülke kamuoyunda değişik tepkilere ve tartışmalara neden oldu.
Daha önce de bir çok yazımda özellikle dikkat çekmiştim. Anti-emperyalizm ve anti Amerikancılığın özellikle teorik anlamdan öte pratikte tezahürünün farklı ve zengin bir çeşitlilik içerebileceğine dikkat çekmiş bu konuda ortodoks ve radikal anlayış ve yaklaşımların yaşanan süreci ve olayların mahiyetinin anlaşılamaması gibi eksiklik ve yanlışlıkları içinde barındırabileceği konusunda uyarmıştım. Öncelikle olup- bitenlerin iyi anlaşılabilme için bazı soruların yanıt bulması gerekiyor.
Öncelikle şunu kendimize soralım: Rusya Devletler Topluluğu, sosyo-ekonomik açıdan kapitalist mi sosyalist/komünist bir ülke mi? 90’lı yılların sonunda 91’de Rusya’da Sovyet sisteminin yıkıldığını ve sosyalizmden hızla uzaklaştığını, Komünist Parti’nin iktidardan uzaklaştırıldığını hepimiz biliyoruz. ABD ve AB ülkeleri de kapitalist ülkeler bu gerçeği çok iyibiliyorlar.… O zaman ABD ve AB ülkelerinin Rusya karşıtlığı ve düşmanlığı neye dayanıyor ve amaçlanan ne?
Bu ülkeler topluluğunda herkesin farklı beklentileri ve hesapları olabilir ama en önemlisi, Rusya’nın çok değil, 19 y.yılın sonu ve 20 yılın başından itibaren 1917 yılında dünyanın ilk sosyalist Sovyet rejimine sahip bir ülke olduğu gerçeğini ne çabuk unuttuk.ABD ve Batı, yanı başındaki 100 yıllık kâbusun sahibini asla hala affedemiyor, hala asla kabullenemiyor.Keza kabul etse de etmese de ortada 17 100.000 km2'lik toprak parçasına sahip devasa bir ülkeden,bir imparatorluktan söz ediyoruz.Sovyet rejiminden sonra kapitalizmi tehcih etmiş olsa bileRusya gibi bir ülkenin ABD'nin hegemonyasını kabullenmesi mümkün değil.
Yaşananlar sadece ABD ve Batı’nın psikolojik takıntısı, travması, gemleyemediği öç alma duygusundan mı kaynaklanıyor, hayır.! Saplantıları ve takıntıları çok daha derinde ve Rusya’nın bugün mevcut sosyo-ekonomik, siyasi, kültürel, askeri ama en önemlisi toplumsal açıdan psikolojik yapısının incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü 90’lı yılların sonunda Rusya’da sosyalizm yıkılmış ve iktidardan komünist parti ile komünistler uzaklaştırılmış da olsa,yaklaşık 100 yıllık sosyalizmin ve sosyalist kurumsallaşmanın, kadrolaşmanın izlerini hemen silebilmek mümkün değil. Öyle ki Rusya’da Rusya Federasyonu Komünist Partisi hala yasal ve ülkenin ikinci en güçlü, en ciddi partisi. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin kapanmasından sonra, 14 Şubat 1993 tarihinde Rus Komünistlerinin II. Olağanüstü Kongresi'nde kurulan parti, yaklaşık 200 bin üyesi ile halen faaliyette. Bugün hala Duma’da temsil yetkisine sahip partinin Rusya idari sisteminde elinde valilikler ve yerel temsilciliklerde 449 temsilcisi bulunmakta. Rusya Devlet Başkanı Putin’in de eski Sovyet rejiminde KGB’nin bir istihbarat elemanı olduğunu da unutmamak gerekiyor. Yani şunu demek mümkün: Komünist Manifestoda Marks’ın ifade ettiği gibi Rusya’da komünizm hayaleti hala eşikte ve ABD ile Batı’nın hala korkudan ödü patlıyor ve Rusya temizlenmeli..
Rusya düşmanlığının tarihsel nedenlerini iyi anlamak için hafızalarımızı biraz daha zorlayalım. Ülkemizin emperyalist işgale uğradığı bağımsızlık ve egemenliğimiz için verilen mücadelenin önderliğini ve öncülüğünü Mustafa Kemal ve bir avuç yol arkadaşı yaptı. Dönemin emperyalist ve sömürgeci ülkeleri, yönetimleri, yöneticileri nezdinde Mustafa Kemal ve yol arkadaşlarının yaftalanması gecikmedi: Komünistler, Bolşevikler, Kızıllar… Oysa ki Mustafa Kemal yaşamı boyuncu hiçbir zaman komünist olmamıştı.
Dönemin emperyalist ve sömürgeci ülke yönetimleri bu yaftayı 1923 Devrimi sonunda Cumhuriyet Devleti kurulduktan sonra ki yıllarda da hep kullandılar. 60’lı, 70’li hatta 80’li yıllara kadar mandacı ve muhipler tarafından Cumhuriyetin kurucu liderine ve Cumhuriyet değerlerine, kurumlarına, Kemalistlere karşı bu nakarat devam ettirildi.
Sömürgeciler, emperyalistler, Batılı kapitalistler aradan yüzlerce yıl geçse de bağımsızlık ve özgürlük istencini, mücadelelerini kabullenmez ve bu mücadelenin öncüllerini bağışlamazlar. Bunun içindir ki Erdoğan yanı sıra Putin’i diktatör olarak lanse edip, NATO tatbikatlarında Mustafa Kemal ile Erdoğan’ı birlikte hedef yaparlar. Bu düşmanlık tarihseldir ve sürpriz görülmez. Mustafa Kemal de, sömürgeciliğin ve emperyalizmin amasız ve amansız düşmanıdır ve iyi bilir, iyi tanır düşmanını..!
Bugünde Türkiye ve Rusya halkları kader ortaklığı içinde ve bir sınav veriyor. ABD ve Batılı emperyal ülkelerin Rusya düşmanlığının altında yatan aşırı ırkçı ve nazizme öykünen faşizan arayışlar tüm ülkeleri ve dünyayı tehdit ediyor. Türkiye de ağır tehdit ve baskı altında.Misket bombaları gibi ölüm silahları elma şekeri niyetine pazarlanıyor.Bildiğimiz ve gördüğümüz tek şey var: Emperyalistler tarihsel hınçlarıyla saldırıyor ve asla affetmiyor.Bu nakaratların ise bizde alıcısı yok.Çanakkale’den, Kut’ül Amare’den kurtuluş lavaşından,15 Temmuz’dan aşılıyız.
Esen kalın..