Savaş gerçeği ve ulusal hassasiyetimiz
Ulusal ve bölgesel gündem karma karışık. Uluslararası arena da adım adım küresel bir çatışma ve 3.oünya savaşına sürükleniyor. Olayın geçiştirilecek, küçük görülüp, espri yapılacak bir yanı yok.
Ve 2.dünyasavaşları emperyalist ülkeler arasında yaşanan bir paylaşım ve hegemonya savaşıydı. Her iki savaşta da milyonlarca insan yaşamını kaybederken milyonlarca insan doğrudan veya dolaylı saldırılarına, yıkıcı sonuçlarına maruz kaldı. Ülkeler harabeye döndü. 1914’den 1918’e kadar süren 1.dünya savaşında yaklaşık 7 milyon sivil 10 milyon asker öldü.1939-1045 yılları arasında yaklaşım 6 yıl süren 2.dünya savaşında ise 70 ile yaklaşık 90 milyon insan yaşını yitirdi.
Kuşkusuz, 2.dünya savaşının bir özelliği var ve bu savaşta ilk kez nükleer bomba yani atom bombası kullanıldı. ABD’nin Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine attığı atom bombası ile insanlık tam bir felaket yaşadı. Hiroşima’da bir anda 200 bin insan ölürken, Nagazaki’de aynı anda 74 bin insan yaşamını yitirdi. Savaşın ve radyasyonun ölümcül etkileri yıllarca sürdü.
Yaşananları tarihten acı bir yaprak veya anı olarak düşünmeyin.
Neden?
Çünkü 1.dünya savaşı ve Osmanlı Devleti’nin başına gelenleri bu ülkenin insanları da tüm yönleri ile dolu dolu yaşadı. Cumhuriyet Devleti bu koşullarda kuruldu. Düşünün, sadece farklı cephelerde yaklaşık 800 bin Osmanlı askeri ve insanı yaşamını yitirdi ve sadece Kurtuluş Savaşında – cephede ve cephe gerisinde 137 bin şehit verdik.
Anlayacağınız emperyal savaşların kabul edilebilecek hiç bir yanı ve yönü yok. Yakın tarihimiz böylesi acı örneklerle ve derslerle dolu. Onun içindir ki Ulusal birliğimizin ve dirliğimizin korunması konu edildiğinde hassasiyetimiz artıyor ve tepkilerimiz hemen değişiyor.
Bu konu, Türkler açısından bir mayın tarlasıdır, üzerinde oynamaya ve laf cambazlıklarına gelmez.
Örneğin Türkiye, 70’li yılların sonundan bugünlere bölücü terör belası ile uğraşıyor ve ölümüne bir mücadele veriliyor. Yıllardır, ülkenin öncelikli sorununun başında hep 1.sırada bu terör belası gelmişti. Ne oldu? Son 1 yıldır terör sorunu önceliğini yitirdi ve bugün tali planda. Artık, enflasyon ve hayat pahalılığı gibi başka önceliklerimiz var. Peki, terör sorunu bitti mi, hayır. Ama kökü kazınıyor.
Böyle abartılı sözcükler kullanmayı sevmiyorum ama bir gerçek var ortada. Aynı zamanda ülkede bölücü terör hızla deşifre oluyor ve düne kadar terörün ardında oynayanlar artık bir bir gün yüzüne çıkıyor. Aynı ABD ve İsrail gibi..
İlginçtir.! Düne kadar ‘İsrail’in işi gücü yok da, bu nüfusla bize mi saldıracaklar’ diye gevezelik yapanlar, tüm Siyonist söylem ve masalları görmezden gelenler Filistin’den sonra İsrail’in Lübnan ve Suriye’ye dönük işgal ve saldırganlıklarının, etnik kışkırtıcılıkla Türkiye’ye dönüşüverdiğini görmek zorunda kaldılar.
Oysa ki Türkiye ve TSK yıllardır ABD ve İsrail’le, AB ülkeleriyle bölgede adı konulmamış bir savaşı zaten sürdürüyor. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Devleti binlerce yıllık geleneğe sahip bir devlet. Bugün İsrail’de Siyonist yönetimin Gazze ve Batı Şeria’da savaşan Filistinlilerin arasında gönüllü Türk mücahidinin de bulunduğunu söylemesi bana uçuk gelmiyor. Neden acaba? Çünkü, bunun yakın tarihimizde onlarca, yüzlerce örneği var.
Ülkemizin kuzeyinde Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan ve başka ABD-İngiltere olmak üçere AB ülkelerinin müdahil olduğu savaşın hızla evrildiğine ve olası bir 3. Dünya savaşı çıkma riskinden söz edilmekte.
Bu arada Ukrayna ile Rusya arasında Balistik ve Kıtalararası füzeler uçuşmakta.. Öldürücü konvansiyonel silahlardan bile söz etmiyoruz ve nükleer bir bombanın ne zaman patlatılacağı konusunda adeta fal bakıyoruz. Burnumuzun ucunda yaşananlarla ilgili yaşanan rezillik bu.! Böylesi bir saçmalığa seyirci durumdayız.. Ki pe ki taraf içinde geçerli bir nükleer silahın kullanılmasının doğrudan Türkiye’yi de vuracağı bir gerçek. Siyaseten ilgisiz saçma sapan açıklamaları izlemekle yetiniyoruz. Bu durum, Kıbrıs ve KKTC içinde geçerli..
Bu durumda ne yapacağız? Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığından dem vurup, terör örgütü ile ilişkili belediye başkanlarının görevden alınıp, kayyım atanmasına mı ulus olarak kitleneceğiz. Teğmenlerin kılıç gösterisine mi?
Onun için siyaseten suni tartışmaları ve gündemleri bir kenara bırakıp, ’önce vatan’ diyerek ulusal birliğimizi ve dirliğimizi koruyup, güçlendireceğiz.
Esen kalın..