Âşkı boynunda taşıyanlar
NADİR TEMELOĞLU
İnsanlık, evrenin bilgisinin ancak yüzde 5’ine ulaşabilmiş durumda. Yüzde 27’lik Karanlık Madde ve yüzde 68’lik Karanlık Enerji’nin henüz sırrına vâkıf olamadık.
Âşk, insanlık tarihi boyunca üzerine en çok söz söylenen konulardan bir tanesi. Ama henüz tam anlamıyla keşfedilebilmiş değil. Büyük bir muammayı içinde barındırıyor, bu anlamıyla Karanlık Enerji’ye benziyor.
İnsanlık, evreni anlamak için büyük sabır göstermiş. Ama konu âşka gelince değişiyor, taş olsa çatlıyor.
Dâne-i hâline bak cennet-i ruhsârında
Nice sabr eylesin Allah’ı seversen âdem
Büyük şairlerimizden Bâkî, âşığın sabırsızlığını bu dizelerle anlatıyor: “O güzelin yüzü cennetindeki tek bene veya dâneye benzeyen benine bak, bu beni -öpmemek için- Allah’ı seversen -sen söyle- âdem nasıl sabredersin.”
Edebiyat tarihine baktığımızda büyük âşklar, hep âşığın sabrı üzerinedir. Sonunda delilik veya yokluk olsa da, sevgilinin yolunda sabırla çabalamaktır. Mecnûn da böyledir, Kerem de… Klasik anlamda âşık, Eyüp peygamberin bir tezâhürüdür. Âşk, çileciliktir.
ENDÜLÜS’ÜN CÂHIZ’IÂşk yüzyıllar boyunca şiirlerin, destanların, hikâyelerin, romanların ana konularından bir tanesi oldu. Âşık, sevgilinin yolunda ona nasıl ulaşacağını bilmeden savrulur durur. Kâh şaraba düşer, kâh gökte arar, kâh rakibiyle savaşır, kâh sevgilinin gadrine uğrar. O; karanlıklarda ışığın peşinde koşan, gözü bağlı bir yolcu gibidir.
Bu durumdan vazife çıkaranlar da vardır. Âşkın ve âşığın hallerini inceleyenler, ona yol göstermek isteyenler de olmuştur. Âşığa el uzatan en önemli isimlerden biri İbn Hazm’dır.
Endülüslü İbn Hazm, 994 yılında Kurtuba’da doğdu. Fıkıh, tarih, hadis, edebiyat ve dil konularında derinleşti. Bir dönem babasına vekaleten vezirliği bile üstlendi. Fakat siyasi karışıklıklar nedeniyle kendini ilme adadı. Ansiklopedi derinliğinde bilgisi vardı. Bu yüzden onu Basralı bir bilgin olan Câhız’a benzetirlerdi. “Endülüs’ün Câhız’ı” lakabıyla anıldı.
UYKUDA ÂŞIK OLANLARDAN İLK BAKIŞTA ÂŞIK OLANLARAİbn Hazm, âşkı ve âşığın hallerini anlatan kitabı Güvercin Gerdanlığı’nı otuzlu yaşlarında yazdı. Kapı Yayınları’nın bastığı kitabın sunuşunda çevirmen Mehmet Hakkı Suçin, İbn Hazm’ın bu adlandırmayı seçmesinin sebebini şöyle anlatıyor: “Arapçada ‘güvercin gerdanlığı’ deyimi ‘kişinin devamlı yanında taşıdığı, hep birlikte olduğu ve hiç ayrılmadığı şeyler için kullanılan bir ifade’ şeklinde tanımlanır. Nasıl ki güvercinin boynundaki halka şeklindeki tüyler onu farklı kılan ve ondan hiç ayrılmayan bir özellikse, aşkın mahiyetini ifşa eden bu kitap da okuyucunun bir gerdanlık gibi boynuna taktığı yoldaşı ve aşk kılavuzudur.”(1)
Endülüslü yazar, uykuda âşık olanlardan ilk bakışta âşık olanlara, flört edemeden âşık olamayanlardan âşkta itaata, sözlerle aşkını ima etmekten göz işaretlerinin anlamına kadar pek çok konuyu irdeliyor.
‘İYİ YÖNET HAYAT OYUNUNDA ÇABALARINI KOLAYI KOLAYLA KARŞILA VE ZORU İLE ZORU’İbn Hazm, âşkta kolaycılığa karşı çıkıyor: “Oysa en küçük meşakkatler karşısında bile özlemini unutan, hatıralarını hemencecik siliveren ne çok kişi var.”(2) Ona göre bu dünya üç günlüktür. Bu yüzden ömrümüzü de doğru harcamalıyız. Peki, bu nedir? Yazar, insanın asıl varış noktasını “mutlu yarın ümidi” olarak gösterir.(3)
Mutlu yarın ümidi için, insanın yapması gerekenler vardır. İbn Hazm, bunu bir şiirle anlatır bizlere:
Sakın hafife alma zor işleri
Ve kolay işler için boşuna tüketme kuvvetini
Karşılamaya hazır ol her daim zamanın cilvelerini
Ki hayli çoktur zamanın sürprizleri
İyi yönet hayat oyununda çabalarını
Kolayı kolayla karşıla ve zoru ile zoru
Hiç dikkat ettin mi lambanın aldığı ilk ateşe
Ve söndüğüne hemen bir üfleyişte
Fakat iyice alev alıp tutuşunca fiili
Daha kızgın bir kora dönüştürür üflemen onu(4)
Hepimiz biliriz, âşk ele avuca gelmez. İbn Hazm da buna dikkat çeker, “Aşkın başı delişmen, sonu vakur olur.”(5) Boşuna çöle düşmez Mecnûn, dağları boşuna delmez Ferhat. Çünkü âşk ne engel tanır ne yasak: “Aşk kalplerin kilitlerini kırar ve yasakları meşru kılar.”(6)
Âşkın yasakları meşru kılışı ile çürüme farklıdır elbette. Bugün âşkı daha çok metaya feda ediyoruz. Fiziksel sevgiyi âşk sanıyoruz. Gelip geçiciliği, ayran gönüllülüğü “sevgi” diye satıyoruz. İşte İbn Hazm, bin yıl öncesinden günümüz âşklarına bir tenkit yazıyor:
“İlk bakışta yaşanan fiziksel beğenme belirtileri ve dış görüntünün ötesine geçemeyen görsel büyülenme, gerçek anlamda cinsel şehvet gizeminden başka bir şey değildir. Ancak bu duygular patlayıp şehvet sınırını aşmayı başarır da, doğal güdülerin ruhla birlikte iştirak ettiği ruhsal bir birleşme gerçekleşebilirse, işte o zaman bunun adı aşk olur. Aynı anda iki kişiyi sevdiğini ya da birbirinden farklı iki bireye âşık olduğunu iddia eden kişinin yanılgısı da bu şekilde açıklanmış olmaktadır. Zira bu durum, az önce bahsettiğimiz cinsel şehvetin bir türünden başka bir şey değildir. Buna benzer bağlamlarda aşk, kelimenin gerçek anlamında değil mecazi anlamında kullanılmaktadır. Gerçek anlamda aşka gelince; böyle bir aşka tutulmuş olan kişi din ve dünya işlerinden bile eteğini çekmişken ikinci bir sevgiliyle nasıl meşgul olsun?”(7)
Âşık olmak belki kolaydır ama esas zor olan o âşkı boynunda taşıyabilmektir.
Âşk, bilmek ve yapmaktır. Bu yüzden özgürdür.
Âşk, kargaşa içinde konuşmak değildir, saf muhabbettir.
Âşk, cömertliktir. Yeryüzünü cennete çevirmektir.
Âşk piyasaya düşmemektir. Bulanıklaşmamaktır. Seraba aldanmamak gerçeğe bağlı kalmaktır.
Âşk, bu yüzden karşındakini yurt bellemektir. Son sözü İbn Hazm’a bırakalım:
Sana olan muhabbetim dupduru
Oysa seraba dönüşen ne çok sevgi var
Yüreğimi koydum mesele sen isen
Orada nakış nakış işlenmiş bir kitap var
Senden gayrısının olduğu ruhu parçalarım
Yüreğimde sadece senin için bir yurt var
Muhabbetinden başka bir dileğim yoktur
Kelimelerimde yaşayan bir tek sen var
Nail olursam eğer bir parça muhabbetine
Gözümde her şeyin zerreye dönüştüğü bir dünya var(8)
(1) İbn Hazm, Güvercin Gerdanlığı –Aşkın ve Âşıkların Hâlleri Üzerine, Çev: Mehmet Hakkı Suçin, Kapı Yayınları, Haziran 2018, s. 11.
(2) İbn Hazm, a.g.e., s. 15-16
(3) İbn Hazm, a.g.e., s. 17.
(4) İbn Hazm, a.g.e., s. 100-101.
(5) İbn Hazm, a.g.e., s. 23.
(6) İbn Hazm, a.g.e., s. 71.
(7) İbn Hazm, a.g.e., s. 66.
(8) İbn Hazm, a.g.e., s. 16