Liderlerin ruh hastalıkları
Haber
22 Kasım 2021 - Pazartesi 08:44 Bu haber 2506 kez okundu
 
Liderlerin ruh hastalıkları
Adı tarihe geçen liderlerin psikolojik sorunlarını inceleyen Prof. Nassir Ghaemi, şaşırtan sonuçlara ulaştı. Belki de onları bu kadar güçlü kılan sorunlarıyla baş etme becerileriydi
Dünya Haberi
Liderlerin ruh hastalıkları

DR. EREN FIRAT

Nassir Ghaemi adlı bir psikiyatri profesörü, liderlerde gördüğü psikolojik sorunları içeren bir araştırma yapar. Ghaemi, liderlerin özel hayatlarına doğru derin bir araştırma yolculuğuna çıkıyor. Sorunumuz kişilikleri ve başarıları bilinen liderlerin psikolojilerinin nasıl olduğudur. Kuşkusuz burada amacımız kararların psikolojik niteliğini sorgulayarak bu konuda bizden önce çalışanların deneyimlerini aktarmak.

WİNSTON CHURCHİLL

Churchill’i hepimiz 1. Dünya Savaşı sırasındaki hamleleri ve söylemleriyle tanırız ancak pek azımız kendisinin ne gibi ruhsal sıkıntılardan mustarip olduğunu biliriz. Ulaşılan kayıtlardan ve mektuplardan Churchill’in ağır ve tekrarlayan depresif dalgalanmalardan şikayetçi olduğu biliniyor. Ghaemi’yse bu durumun kendisinin Almanya’nın oluşturduğu tehdidi gerçekçi biçimde değerlendirme yeteneğini arttırdığını savunuyor.

Raporlar Churchill’in depresif olmadığı zamanlardaysa hipomanik (orta düzeyde manik) olduğunu gösteriyor. Bu durumda Churchill, günümüzde yaşıyor olsaydı kendisi tipik bir akıl hastalığı öyküsüne konu olabilecekti. Ancak Ghaemi’ye göre, içinde bulunduğu koşullarda mustarip olduğu ağır depresif bölümler, kendisine bu krizleri ele almasında yardımcı olacak çelikliği sağlamış olabilir.

ABRAHAM LİNCOLN

Meşhur “Dere geçerken at değiştirilmez” sözünün sahibi, ABD’de köleliğin yasaklanması kanununu meclisten geçiren, eski başkan Abraham Lincoln de ağır depresyondan şikayetçiydi.

Ghaemi, depresyonun Lincoln’ün de siyasi gerçekçiliğini güçlendirdiğini savunuyor. Her ne kadar tarihçiler Lincoln’ün depresyonunun bir akıl hastalığı olup olmadığı konusunda bir fikir birliğine varamasalar da kendisinin çok ağır depresif dönemler geçirdiği çoğu tarihçi tarafından onaylanır. Bu dalgalanmaların bilinen belirtileri Lincoln’ün evlilik teklifinin reddedilmesiyle başlar. Akabinde meclisteki oylamaları kaçırmaya başlayan Lincoln, sonraki haftalarda meclis oturumlarına da katılmaz olmuştur.

Ağır depresyon vakalarının en tehlikeli yanı, intihara meyilli olmalarıdır. Lincoln’le ilgili az bilinen gerçeklerden biriyse kendisinin takma isimle intihar üzerine bir şiir yayımlaması ve hatta 1835’te aşık olduğu genç bir kadının ölümünden sonra bilfiil intihara kalkışmasıdır.

İç Savaş başlarken daha da kasvetli bir ruh haline bürünür ve sonrasında 1862’de 11 yaşındaki oğlu Willie’yi tifodan kaybedince belki de son ağır depresyonunu geçirir. Lincoln’ün bir arkadaşı, kendisi hakkında, “Doktorlar onun hayat boyu tam bir lunatik (deli) olmanın bir adım yakınında olduğunu söylüyorlar. Bazen işini ihmal eden tam bir deli oluyor ve aynı kişi gibi görünmüyor” der. Ayrıca kendisinin hipokondrizmden (hastalık hastalığı) de mustarip olduğu söylenenler arasındadır.

Ghaemi, bu gibi zorlu dönemleri atlatan Lincoln’ün köleliğin en yaygın olduğu bir dönemde kaldırılmasını meclise sunup geçmesini sağlayacak kadar güçlenmesini sağlamış olabileceğinin altını çiziyor.

Mahatma  Gandi

Ağır depresyondan mustarip, tarihe damgasını vurmuş bir diğer lider ise Gandhi. Kendisini Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesinde oynadığı baskın rolden herkes tanır ancak depresyonlu kişiliğini pek az kişi bilir. Gandhi, en az 3 ağır depresif dönem geçirmiştir. Hatta erken yaşlarda intihara bile kalkıştığı, otobiyografisinde bizzat kendisi tarafından açıkça belirtilmiştir. Distimik bir kişiliği, kronik hafif depresyonlu ve anksiyeteli anormal bir kişiliğe sahipti. Hayatının son iki yılındaysa çok ağır bir depresif dönemden geçmekte olduğu çevresindekilerce aktarılır. Hatta yardımcısı, büyük liderin kendisinin de son zamanlarda bu konuda epey açık sözlü olduğunu ve onu yanına alıp sürekli yaşadığı bu ıstıraptan kurtarması için tanrıya yakardığını belirtir.

MARTİN LUTHER KİNG

İçinde yaşadığı koşullar ve önderi olduğu oluşum gereğince King’in depresyonunun Gandhi’ye kıyasla deşifre edilmesi daha zordur. Fakat yine de Gandhi’ninkine ürkütücü şekilde paraleldir. King, arkasında Gandhi gibi açık bir otobiyografi de bırakmamıştır. Hatta kendisinden kalan mektuplar da bilim insanlarının incelemelerine açık değildir. Ancak “Bulguların yokluğu, yokluğun bulgusu değildir” diyen Ghaemi, Times dergisinde 1963’de yayımlanan “Yılın Adamı” isimli makalede King’in 2 kez intihar girişiminde bulunduğunu yazdığını fark eder.

King’in sorunlu bir ruh haline sahip olduğunu gösteren tek kanıt bu değildir tabii. Önderin bulunduğu oluşum gereği, sürekli yürüyüşlere, protestolara katılması ve siyahi haklarını kazanmak için yaptığı meşhur konuşmalar, kendisini ölüm tehditlerinin de hedefi haline getirir. Bunun sonucunda da yakın çevresine sık sık kendisini baskı altında hissettiğini ve belki de artık emekliye ayrılma zamanı geldiğini söylemeye başlar. Özellikle hayatının son 2 senesi ağır bir depresyonla geçer. Doktoru Poussaint’nin doğrudan gözlemlerinden ve tarihsel kayıtlardan anlaşıldığı üzere, King’in temel bir distimik kişiliği olmadığı sonucuna varılabilir. Kronik olarak depresyonda değildi ancak Gandhi gibi en az üç çok ciddi depresif dönem yaşamıştı.

JOHN F. KENNEDY

Psikolojik sorunlarına değindiğimiz liderler arasında hakkında en çok kanıt ve belge bulunanı tartışmasız Beyaz Saray’ın gülen yüzü olarak da bilinen Kennedy’dir. Amerika’nın en genç başkanı olan Kennedy, otuzlu yaşlara kadar hayatını dahi sürdüremeyecek durumdaydı. Hipertimik (yüksek enerjili, çekici, hipercinsel ve isyankar) bir kişiliğe sahipti. Okul çağında isyankar bir çetesi dahi vardı. Hatta bir keresinde, bu çetedeki vukuatları sebebiyle okuldan atılmanın eşiğine kadar gelmiş olsa da baba Kennedy’nin nüfuzunu kullanmasıyla paçayı kurtarmıştı.

Kennedy’nin bu hipertimik kişiliği başkanlığı esnasında da oldukça baskındı. Choate Kennedy, okul yıllarıyla ilgili bir kitap hazırlamayı planladığında başkan alaycı bir tavırla şöyle demişti: “Bunun karnelere vb. özellikle faydası olacağını sanmıyorum. Başkan olmak için çok çalışmaları ve okulda başarılı olmaları gerektiğini düşünen öğrenciler üzerinde ters etki yaratabilir.” Okul müdürü St. John, Kennedy 17 yaşındayken kendisinin psikolojik değerlendirmesini yaptırmış, IQ’sunu 119 olarak tespit etmiş ve hakkında şu sonuca varmıştı: “Çok yetenekli bir çocuk fakat psikolojik açıdan bakmak gerekirse kesinlikle çıkmaz bir durumda.”

Kennedy, hayatını hep hastalıklarla mücadele ederek geçirdi. Suikaste kurban gitmeden önce de birçok kez ölümün eşiğine gelmişti. Kennedy, ömrü boyunca geçirdiği çok ağır ölümcül hastalıklardan her seferinde sıyrılıp ayağa kalkmayı başarmış ve neticede çelikleşerek olaylara karşı insanüstü bir esneklik kazanmıştı. Başkanın hipertimik kişiliği dönemsel değil, sürekliydi. Aile üyelerinde bipolar bozukluk olması da hipertimik kişiliğini destekler. Kennedy, hayatı boyunca kazandığı bu esnekliği liderlik yıllarında da pek etkili kullanmış, büyük krizlerin üstesinden kendine has esprili tarzıyla gelmeyi başarmış ve Amerikan tarihine adını altın harflerle yazdırmıştır.

SORUNLARI ONLARI ÇELİKLEŞTİRDİ

Her birimiz günlük hayatlarımızda bin bir türlü sorunla karşılaşır ve gönül gücümüz bozulur. Oysa binlerce yıldır filozofların, bilim insanlarının söylediği tek bir şey vardır: İyi ve kötü tamamen sizin o anki bakış açınızla ilgilidir, gerçektir ancak hakikat değildir. Ben de bu yazıyı hazırlama isteği uyandıran en temel unsur, günlük hayatta karşılaştığımız problemleri, psikolojik rahatsızlıklarımızı ve hatta en ağır çöküntüye uğratan büyük sorunlar olarak görmektense bizi çelikleştiren, bize esneklik katan sınavlar ve gelecekte büyük işler başarabilmek için tırmanılması gereken basamaklar, büyük fırsatlar olarak görmenin bize ne derece yardımcı olabileceğinin altını çizmektir. Unutulmamalıki iyimselik aydınlığa giden ilk adımdır.

 

Kaynak: Editör:
Etiketler: Liderlerin, ruh, hastalıkları,
Yorumlar
Haber Yazılımı