Yeni bir Türkiye için..
Haber
19 Temmuz 2022 - Salı 16:15 Bu haber 2308 kez okundu
 
Yeni bir Türkiye için..
Gazeteci-Yazar Engin Arıcan, Cumhuriyet Türkiyesi'nde ilk organize ve planlı karşı-devrimci darbenin İstiklal Savaşımızın muzaffer komutanı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk'e karşı gerçekleştirilmesi ve sonrası darbeler tarihini değerlendirdi..
Manşet Haberi
Yeni bir Türkiye için..

ABD/AB/NATO beslemesi  FETÖ'cülerin 15/16 Temmuz  darbe kalkışmasının 6.yıldönümünü resmi bayram olarak törenlerle andık, yad ettik ve yurdun dört bir köşesinde kutladık.

 

Bu makalemizde öncelikle 15/16 Temmuz darbe kalkışması ile  ülkemizde ideolojik ve politik açıdan ilk günden bugüne yaşanan kavram/terminoloji  ve mana/anlam  karmaşasına değinmenin  üzerine kafa yorup, sorgulayıp, tartışmanın önemli ve gerekli olduğuna inanıyorum.

 

Cumhuriyet tarihinde ilk darbe Mustafa Kemal ve Atatürkçülere  karşı  gerçekleştirildi..

 

1.si, ülkemizde TSK'nin  emir komuta zinciri içerisinde  veya dışında bugüne kadar 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971,12 Eylül 1980,28 Şubat 1997 'post modern'  askeri darbeleri ile 15 Temmuz 2016 darbe kalkışması gerçekleştirildi.

 

Cumhuriyet tarihimizdeki tüm bu askeri darbelerin hepsinin ortak özelliği, darbe kalkışmaları ve darbelerin tümünün ABD/CIA/NATO/Gladıo/AB ve siyonistler tarafından belli emperyal amaç ve çıkarlar için planlanıp, desteklendiği  içimizdeki 'our boyslar'  yani işbirlikçileri ve hainleri eliyle gerçekleştirildiğidir.

 

İdeolojik-politik bir genelleme yapmak gerekirse; ülkemizde Cumhuriyet'in ilk yıllarından başlayarak başta emekçi sınıflar ve halkın en ileri kesimleri  olmak üzere, demokratik ve özgürlükçü (yasal zeminde) toplumsal  demokratik kıpırdanış, hak arayışı zorbalıkla, yasaklarla ,keyfi, otoriter veya faşizan baskılarla karşılanmıştır. Ülkenin aydınları ve sanatçıları, kanaat önderleri tek parti dönemi dahil çok partili yaşama geçilmesi sonrası da nefes  alamamıştır. Cumhuriyet öncesi ve sonrası ile siyasal ve sosyal sistemimiz en genel ifadesiyle sol'a ve sosyalizme kapalı olmanın ötesinde, bu politik kesimlere/kişilere karşı düşmanca bir politika izlenmiştir.

 

Salt sol ve sosyalistlere mi, hayır..! 'resmi ideoloji' gereği muhafazakarlara, İslamcılara ve özellikle Atatürk  daha hayattayken  bizzat Cumhuriyet'in kurucu değerleri, ilkelerine ve anti-emperyalist bağımsızlıkçı ve egemenlikçi, halkçı, milliyetçi ve devrimci  karakteri nezdinde Atatürk ve yol arkadaşlarına karşı da sinsi bir karşı-devrimci kalkışma  başta İngilizler olmak üzere organize edilip, Atatürk'ün vefatı sonrası adım adım bu süreç hızlandırıldı. Ulusal bağımsızlığımız ve egemenliğimizin DP iktidarı ile başladığı ve DP ile bir karşı-devrimin gerçekleştirildiği   savı tam bir tarih ve toplum, siyaset bilimi açısından  bilimsel açıdan safsata olmanın ötesinde  Cumhuriyetçiler, Kemalistler, Kuvvayi Milliyecilere yönelik gerçekleştirilmiş en ciddi operasyon ötesi bir darbedir.!

 

Kitap okumuyorsanız, açın 'Google Amca'yı 'biraz sörf yapın!'

2.si, 2.Dünya Savaşı sonrası Küresel Efendiliği üstlenmiş ABD'nin öncülüğünde oluşturulmaya çalışılan 'yeni dünya düzeni' ninde   ve 'yeni sömürgecilik' koşullarında  46/47'li yıllardan  başlayarak ABD ile imzalanan ikili kölelik  antlaşmalarıyla  ABD ve Batı'nın dayatmalarıyla çok partili yaşama geçilmiş;   adım adım ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenlik  anlayışından uzaklaşan ve Kemalist kadroları tasfiye eden   mandacı ve muhip yönetim anlayışı, basiret ve geleceğini    ABD ve Batı'ya bağlanmakta görmüştür. NATO ile kapitalist-emperyalistlerin kontrol ve denetimindeki tüm  askeri, iktisadi, politik, kültürel, eğitim, sportif ,istihbari ittifaklar tercih edilmiştir. Mustafa Kemal ve yol arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyet Devleti, ABD-Batı ve NATO'nun beklenti ve çıkarlarına uygun yeniden reorganize edilmiştir. Cumhuriyet Türkiyesi'nin yegane bekçisi konumundaki TSK, 'Kemal'in Askerleri' yerine  adım adım planlı olarak '1 'lık 'ruhsuz ve işbirlikçi asker üniformalı teröristlerce ' doldurulmaya çalışılmıştır. Örn. Kore Savaşı, Atatürk ya da Atatürkçülerin savaşı mıydı? O yıllarda 'Hayır', diyenlere neler oldu  savaşa gönderilmiş Mehmetlere ne oldu?

 

‘Kemalistler, solcular’  nasıl darbeci oldu, darbeciler tarafından yedeklendi?

 

3.sü, ülkemizdeki askeri darbelerin 'anası' 27 Mayıs 1960 darbesidir. Ülkemizde yaşanan tüm darbe ve kalkışmaların tarihsel açıdan izi sürüldüğünde kapılar hep 27 Mayıs'a çıkar. 27 Mayısçılar'ın darbe bildirileri ortada. ABD, Batı ve NATO ile GLADIO'nun, 'our boys'ların 'Atatürkçülük'  adına' başarılarıyla gerçekleştirdikleri en kapsamlı ve en derin operasyonlardan biridir  27 Mayıs.! Mustafa Kemal'in adının da, cisminin de, gençliğinin de, askerinin de ,aydınlarının da, bilim insanlarının da göz göre göre çalındığı en  başarılı operasyon ve darbedir,27 Mayıs.! Hem milletin siyasi iradesine darbe yapacaksın, ülkenin C.başkanını, başbakanını, bakanlarını göstermelik darbe mahkemelerinde darbe hukukuna göre yargılayacaksın, yetmedi, asıp, bir de hiçbir şey olmamış, yaşanmamışçasına bir milleti cinayetine ortak edip, yıllarca darbeyi 'Hürriyet ve Anayasa Bayramı' diye  kutlatacaksın.!

 

Maşallah..!

 

Türkiye o günlerden bugünlere  Kemalizm, solculuk hatta sosyalistlik adına darbeci bir geleneğe sahip oldu. Mazoşist, çileci ve narsist kılındı.. Boşuna dememişler, oltaya gelen balığın yeme ihtiyacı yoktur, diye.. Onun içindir ki, 27 mayıs darbesi sonrası 70'li yıllarda işi gücü bırakıp, darbecilere karşı darbe yapma  sevdasına düşülüp, TSK bünyesinde onlarca belki de yüzlerce yiğit subay ve askerin tasfiyesine, mağduriyetine neden olundu.. Bir çoğu da yaşamını yitirdi..12 Mart da 'Atatürk' adına darbe yapanlar, ellerini çabuk tutup 'Atatürk' adına darbe yapmaya soyunmuşların 9 Mart' da canına ot tıkadı.! Emekli ve mağdur darbeci  Muhsin Batur’u 'halk kahramanı' gibi el üstünde taşınmadık mı?

 

İ

Gaflet, Delalet ve ihaneti  besleyen ne? Damat Ferid ve Anzavur, APO-Fetullah ne ile beslendi?

 

4.sü,Türk toplumunun en aydın, en bilinçli, en akıllı insanlarının örgütlü-örgütsüz   hafızalarının sıfırlanıp, tüm tarihsel demokratik, aydınlıkçı, ilerici, devrimci  bilgi ve deneyimlerinden, ulusal özünden  uzaklaştırılıp, yabancılaştırılıp  'şaşkın ördek' misali  bir anlamda 'ortalık malı' gibi gelenin-geçenin tepe tepe kullanması günümüzün vakası değildir. Çok mağdur olmak yada kılınmak/kırılmak, çok eziyet çekmiş olmak da ne mazoşist , çilekeş olmayı ne de ukalalık/bilgiçlik taslamayı,  kibir sahibi olmayı gerektirir.

 

Örn: emperyalizmle hesaplaşmak colayı boykot etmek ya da  hiç kolayı içmemek değildir. İslamla ve dini inançlar ile imanla hesaplaşmak; şovenizme ve ırkçılığa karşıyım diye tarihinle, soyun-sopunla dalga geçip, aşağılamak  ise hiç değildir. Toplumsal bir hastalıkla cebelleşiyoruz. Öyle ki;

 

- Karşınızdaki veya birileri,dinden ve imandan söz ediyor ama Kur'an-ı açıp okumamış ya da okuduğunu hiç anlamamış..

 

- Atatürk'ten söz ediyor ama Nutku açıp, okumamış ya da okuduğunu anlamamış..

 

- Sosyalizmden söz ediyor, Marks-Engels, Lenin'i okumamış ya da okuduğunu anlamamış..

 

- Sosyal demokrasiden söz ediyor ama ne  teorisyenleri Eduard Bernstein'ı  ne de Kautsky'i biliyor..İstiklal Harbinde ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında Mustafa Kemal'e yanaşan sosyal demokratların ve 2.Erternasyonelcilerin  neden dışlandıklarını bile bilmiyor..

 

Sonuç olarak; kimisi liberal kimisi Anarşist yada Nihilist, milliyetçiyim diyen de ne milliyetçiliğin tarihini ne de Türk tarihini biliyor.. Hele şu 'faşizm' konusunda yaşanan kavram karmaşası. Kenarından kıyısından zor'u  gören, anti-demokratik bir şeye tanık olan,yol da asker-polis görse 'faşizm' diye kendisini parçalıyor. Rahmetli Uğur Mumcu ne de güzel söylemiş: Fikir sahibi olmadan bilgi sahibi olunmaz, diye.. Siyasal, iktisadi ve sosyal terminolojimiz alt üst, kuşa çevrilmiş.! Felsefe zaten ya seçmeli ya da yasak..!

 

Kuşkusuz, bu salt insanlarımın eksiği ya da suçu değil.. Çünkü, on yıllardır fikir işçilerini, fikir üretenleri şu veya bu nedenle sürüm sürüm süründürüp, analarından emdikleri sütü burunlarından getirildi.. Hele bir de Mustafa Kemal'in en büyük düşmanın 'cehalet' olduğuna dikkat çekerek, en tehlikelisinin de 'okumuş cahiller' olduğunu söylemesi yok mu, buyrun halimizi siz düşünün..!

 

Konuyu parçalayıp, paçallaştırmayalım...

 

Millet'in çığlığı,isyanı,sığınağı,umududur  'Allah..Allah' nidası..

 

5.si,15/16 Temmuz' darbe kalkışmasında  bu millet, 'asker üniformalı teröristlerin' ve '1 dolarlık'  vatan hainlerine karşı çıplak elleriyle, sıkılı yumrukları, inanç ve imanları, 'Allah..Allah' nidalarıyla kurşunlara, bombalara bedenlerini siper edip, ellerinde bayrak dövüşerek engelleyip, bastırdı. Kimine soruyorum, yanıtları şaşırtıcı  olmanın ötesinde ürkütücü ve düşündürücü:

 

- Sokağa çıkanlar Tayyip'in adamlarıydı..!

 

- Sokağa çıkanlar şeriatçılar ile gericilerdi. Allah.. Allah diye bağırıp, yürüyen bir güruhtu. Ben laikim..!

 

- Fetullah ile birbirlerini yiyorlar. Dün iyidiler ya.. Bu hesaplaşma bizim hesaplaşmamış değil. Biz Mustafa Kemal'in askerleriyiz..

 

-Saat akşam 7-8 de darbe mi olur. Bunlar tiyatro oynuyorlar. Kontrollü darbe.. Tayyip, yine tezgah kurdu.. Ben, zaten AKP'li değilim..

 

Aklıma 27 Mayıs'ta sahnelenmiş oyun ile oyuna adım adım zemin hazırlayıp, oyuna ortak olanlar geliyor. Oysa ki, ne ABD'nin ne AB'nin ne FETÖ'cülerin partisi  ne de kıbleleri, dinleri, imanları var. İktidarlar, partiler onlar için sadece  amaç ve hedefleri için kullanacakları birer araç..

 

Ağızlarından dökülen 'Allah' ya  da 'Bismillah' ile camilerden okunun selalar mı sizi ürküttü.. Yazık..!( 'Allah' ve Bismillah' sözcüne takılanlar  Mehmet Akif in  İstiklal Marşı'nı okumayıp, çöpe atmalı)Oysa ki, ben, aynı gün sokaklarda kalabalıklara karıştığım da 12 Eylül ve 12 Mart da neredeydiler diye üzüldüm, kendi adıma hayıflandım..

 

O yaşamlarımızda üzerlerine yedi katlı apartman inşaa ettiğimiz 'halk' ve 'millet' budur.. Bu milletin vatanına, toprağına, ezanına, anasına-avradına-çocuğuna ,bayrağına değil el uzatmak, yan gözle bakanın gözünü çıkartacağını, bilmiyor musunuz?

 

Çanakkale' ve  İstiklal Harbi'nde k.ç mı kıvırarak, mücadele ve savaş veriyordu  bu insanlar.? Gerçekten yazık.! ABD/AB/NATO beslemesi PKK/YPG'ye karşı 'Allah.. AIllah' nidalarıyla saldırıp ,gazi olup ya da şehit düşüyor Mehmet..! Bu vatan ve millet, Anzavur'u da, Mustafa Kemal ve arkadaşlarıyla ilgili 'katli vaciptir' diye fetva veren soytarıları da , Anzavur melununu tepeleyen ve karşı fetva çıkartanları da gördü, yaşadı.. Acıdır ama kimin   martavallarını okuyorsunuz..!?

 

Bu millet,direne direne  emperyalizmle- darbecilerle-haramilerle  bağımsızlığı ve egemenliği için

mücadele vermeyi  öğrececek!

 

6.sı,15/16 Temmuz ve sonrası altı yıldır yaşananlara aslında fazla da şaşırmamak ve üzülmemek de gerekiyor. 27 Mayıs askeri darbesine kadar toplumumuzda hep anti emperyalist damarı diri tutanlar ve Aydınlık Türkiye umudunu besleyenler, 2.Kuvâ-yi Milliyeci bir avuç yurtsever, toplumcu ve kamulcu ezildi, baskı gördü. 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ile ise 1950'den o güne halkın iradesiyle iktidarda olan  'merkez sağ'da konumlanmış liberal-munafazakar(!?) Demokrat Parti (DP) iktidardan alaşağı edildi. DP'li C.başkanı Bayar, Başbakan Menderes, Bakanları, il-ilçe-belde başkanları, belediye başkanları darbe hukuku ile  sorgu ve gözetim evlerinde eziyet görüp, darbe mahkemelerinde yargılandı. Göstermelik ve uyduruk itham ve iddialarla kimi asıldı, kimi yıllarca cezaevi koşullarında kaldı. O yılları yaşamış olanları bir dinleyin ya da gazete arşivlerinde yazılıp-çizilenlere bir  bakın.! DP'lilerin kendi düşünce ve inançları doğrultusunda direndiklerine tanık olursunuz. 'Normal yaşama geçiş' ile birlikte yapılan ilk genel seçimlerde DP'nin yerine kurulmuş Adalet Partisi(AP)'nin iktidar ortağı olduğuna görürsünüz. AP'nin bu  siyasi başarının altında da 27 Mayıs darbecilerine karşı gelişmiş direnişin, mücadelenin rolü ve payı vardır ve darbe tarihimiz açısından üzerinde pek durulmasa da bu çok önemlidir.

 

12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinde ise darbecilerin amaç ve hedefi radikal sol ve  toplumcu/kamulcu solu ezip, imha etmekti. Ederler de..27 Mayıs darbesinin mağdurları bile Meclis'te 'üçe üç' diyerek üç gencin idam sehpasına gitmesine CHP'li bir çok vekille birlikte onay verir. İşkenceli sorgu evlerinde, cezaevlerinde, darbe hukuku ile yargılanan yüzlerce genç korunaksız ve mağdurdur.

 

12 Eylül 1980 askeri darbesinde de  film değişmez. Darbeciler ülkeyi açık cezaevine dönüştürürken, on binlerce genç, yaşlı, kadın-erkek, aydın, sanatçı, kanaat önderi NAZİ kamplarını aratmayan  cezaevlerinde onlarcasını asar, yüzlercesini  imha eder. Sahipsiz ve korunmaya muhtaç ama ölümüne darbecilere direnen bir avuç onurlu genç insan.. Bugün, konu darbe olduğunda atıp-tutanların o günlerde esamesi bile okunmamaktaydı..

 

Evet,ülkemizde ilk kez 28 Şubat 'post modern darbesi' ile 15/16 Temmuz darbe kalkışmasında bir iktidar partisi, c.başkanı ve başbakan, bakanları, belediye başkanları ve parti temsilcileri, partilileriyle  ittifak içinde bulunduğu MHP-BBP liderleri, milletvekilleri, belediye başkanları, parti temsilcileri ve partilileriyle 'HAYIR' diyerek sokaklara, meydanlara döküldü ve başardılar.

 

Kimse kimseye inancını, mezhebini, tarikatını, politik görüşünü, politik tercihini, etnik kökenini sormadı. En ufak bir taşkınlığa mahal verilmedi, herkes birlik ve beraberliğini gözetip, uyanık davrandı. Herkes birbirinin  canını canı belledi. Eksiği veya yanlışları yok muydu? Kuşkusuz vardı ama biliniyordu ki, yaşananlar bir ders niteliğindeydi ve sonuçta öğrenilecek çok şey vardı. Askeri-polisi ama en önemlisi halkın desteğiyle, onca şehit ve yaralanmış insana karşın, kalkışmanın hep birlikte bastırılmış olmasının   tarihsel-toplumsal  ve siyasal  kazancı çok büyüktü.

 

Çatışmaların göbeğinde bir polisin yanındaki bir gence, 'yanımdan ayrılma. Ben düşersem, silahımı sen alıp, savaşacaksın' demesinin anlamını darbe kalburundan geçmiş insanlar anlayacaktır. Çünkü, bir asker-polis için silahı namustur ve hayatında ilk kez gördüğü bir gence namusunu teslim ediyor ise  bu düşündürücü bir vakadır.. Ya da Köprüdeki direnişe yetişmek için koşan bir gence annesi yaşındaki bir kadının ona kaygıyla yaklaşması ve uyarması karşısında 'bugün ölmek için ne güzel gün annem..' sözleri  karşısında şunu mu kendi kendimize soracağız: ' Acaba bu genç AKP'li mi MHP'li mi, BBP'li mi, CHP'li mi? Alevi mi Sünni mi? Kürt mü, Türk mü, Çerkez mi? Şeriatçı mı laik mi?'

 

 

Tarih, tekerründen ibaret değil ise tarihimizi, kültürümüzü, coğrafyamızı ve düne ait tüm yaşanmışlıkları öğrenip, gerekli dersleri edinip, ülke ve halk olarak tarihi  yeniden yazmanın ve Aydınlık, gerçekten Bağımsız, demokratik ve egemen  Türkiye'ye  umutla ulaşmanın mimarı  ve  tarih yazıcıları olacağız.. Bunun yegane teminatı ulusal birlik ve beraberliğimizin  güçlendirilmesi olmalı..

Esen kalın..

Kaynak: Editör:
Etiketler: Yeni, bir, Türkiye, için..,
Yorumlar
Haber Yazılımı