Türkiye Cumhuriyeti Devleti son yıllarda özellikle terör sorununun çözümü noktasında önemli mesafe katetti. 2015 yılından itibaren başlayan süreç hala tazeliğini korusa da, şehirlerde artık bombaların patladığı, hendeklerin kazıldığı kaos dönemi sona erdi, yerini sükunete bıraktı. Neticede bu sükunet ve terör batağının büyük ölçüde kurutulması siyasi ve sosyal yaşamı, vatandaşın siyasal tarcihlerini derinden etkilemekte.
Harekat kaçınılmaz.!
Bölücü terör ile mücadelede siyasal iktidar ve TSK’nin mücadele konseptinin değişerek; Fırat Kalkanı Harekâtı, İdlib Operasyonu, Zeytin Dalı Harekâtı, Barış Pınarı Harekâtı, Bahar Kalkanı Harekâtı ve Pençe-Kilit Operasyonu’yla tam anlamıyla bölgede bir terör koridoru’ oluşturma gayretlerinin TSK tarafından önlenerek güvenlik koridoru oluşturulmuş olmasının başta ABD ve AB nezdinde nasıl bir hoşnutsuzluğa neden olduğunu hepimiz gördük, yaşadık ve hala da yaşıyoruz.
Türkiye’yi yaz aylarında Suriye’nin kuzeyinde operasyona iten sebeplere göz attığımızda ise Suriyeli sığınmacıların ülkemizdeki durumları ve meydana gelen sorunlar; ABD ve Rusya’nın sınırımızda 30 km.derinlikte bir güvenlik koridorunun gerçekleşmesi konusunda yazılı taahhütlerini yerine getirmeyerek, terör oyununa devam etme gayretleri ve doğan güvenlik boşluğu, teröristlerin ülkemize karşı saldırılarına devam ediyor olması ABD ve Rusya’nın tüm itirazlara karşın yeni bir TSK operasyonunu zorunlu kılıyor.
Peki, Türkiye ne yapıyor ya da ne yapmalı?
Tabii ki, göbeğini kendisi kesmeye çalışıyor. Gelişmişlik bakımından Dünya’da söz sahibi olan Rusya ve ABD, kendi çıkarları söz konusu olduğunda, ‘demokrasi ve ‘insan hakları’ kavramlarının ardına gizlenerek uluslararası kamuoyunda tiyatrolarını sürdürmeye devam ediyorlar. Bu bir bakıma emperyalist devletlerin 2. Paylaşım savaşı sonrası kurdukları ‘ Yeni Dünya Düzeni’ ni yeniden kurmak arzusuyla ‘3. Dünya Paylaşım Savaşı’nın fitilini ateşlemesi...
Türkiye, Suriye’ye bir operasyon düzenleyerek, hem halkın tepkisini hem de Suriye’lilerin olağandışı ve devletin ekonomik olarak karşılayacağı maliyetleri hayli arttırmasını göz önüne alarak, PKK /YPG/PYD (emperyalist ülkelerin finanse edip eğittiği paralı askerler) ‘ ye karşı operasyonlarına hız kesmeden devam ediyor. Suriye’nin kuzeyine TSK operasyonunun başlatılması an meselesi.
Miçotakis, ABD’nin Eyalet Valisi’dir.!
Dünya’da son zamanlarda meydana gelen olaylara baktığınızda uzun zamandır Ukrayna-Rusya savaşı konuşuluyor. Pandeminin ülke ekonomilerini sarsmasıyla birlikte, pandeminin hangi ülkenin biyolojik silah ürünü olduğu hala tartışılırken, bir anda bu tartışma yerini diğer gelişmelere bıraktı. (Bildiğini gibi yakın zamanda ABD’nin Ukrayna’da bir çok laboratuvar kurdurarak biyolojik silah ürettiği uluslararası basına yansımıştı. Hatta ‘Maymun Çiçeği’ Virüsü’nün de ABD ordusu tarafından yıllar önce geliştirildiği de geçtiğimiz günlerde basında ve bilim çevrelerince iddia edildi.) Bir anda ABD, İki Kutuplu Dünya’da olduğu gibi Ukrayna üzerinden Rusya’yla karşı karşıya geldi. Bu arada, Zelensky’nin Soros tarafından finanse edildiği ve bir turuncu devrimle başa geçirildiğini unutmamak gerekiyor. Aynı şekilde ABD silah, para ve lejyoner yardımı da yaparak Ukrayna’ya kol kanat germeye çalışsa da Avrupa Birliği bu blokta etkisiz kaldı ve ABD’nin 2.Dünya Savaşı’ndan sonra nasıl bir hegemonya kurduğunu açıkça gösterdi. Rusya-Ukrayna savaşında oynadığı rolle ABD halâ dünya jandarması olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu. Aylardır Yunanistan’a yaptığı askeri yığınak bir yana son günlerde Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in ABD’nin ‘Yeni Eyalet Valisi’ olduğunun konuşulup, tartışılıyor olması rastlantı olmasa gerek.
Bağımsızlık ve Egemenlik, bir ulusun kimliğidir.!
Biz, Türkiye olarak, tarihsel süreçte aslında aynı yollardan geçerken Yunanistan ile aynı kaderi paylaşmıştık. 2.Dünya Savaşı’nın sonunda ABD, Avrupa ve Türkiye’ye Marshall ve Truman ekonomik yardımları yaptığında, bir çok ülke ekonomik bağımsızlığından ciddi ödünler verdi. Ekonomik yardımların ardından Sovyet tehlikesi bahane edilerek, bir çok ülkeye ABD ordusu askeri üsler kurdu. Bu üsler sadece asker bulundurmadı, aynı zamanda SSCB’ye karşı stratejik silahların hatta nükleer bombaların konuşlandırıldığı ve casusluk faaliyetlerinin yürütüldüğü merkezler olarak hizmet verdi. İşte, biz, Yunanistan’la o yıllarda üsler konusunda da ortak noktada buluştuk. Ancak, Yunanistan içten içe bağımsız karakterini geçmişte olduğu gibi yitirdi, kullanıldı ve yönlendirildi. Aynı şekilde ülkemizde de benzer olaylar ve durumlar meydana geldi. O yüzden üsler sorunu 21. yüzyıla girmemize rağmen tartışılmaya ve tehlike olarak görülmeye devam ediyor. ABD’nin ülkemizde gerçekleşmiş askeri darbeler ile FETÖ’cülerin 15 Temmuz darbe kalkışmasındaki rolü de unutulmamalı.
Türkiye, neden kuşatma ve saldırı altında?
2. Dünya Savaşı patlak verdiğinde emperyalist devletler nasıl SSCB’yi bahane edip ülkelere çıkarları için yerleşmeye çalıştıysa, bugün de aynı sebepler öne sürülüyor ve yayılmacı politika ve nüfus mücadeleleri devam ettiriliyor. 1. Dünya Savaşı (Paylaşım Savaşı) zamanında İngiltere bir numaralı güç olarak sahnedeyken de Rusya’ya karşı alınacak önlemler için aşağı yukarı aynı stratejiler öne sürülüyordu (Klasik bir çevreleme politikası). Şimdi aynısını günümüzde ABD yapıyor ve bugün Türkiye, hedef ülkelerden biri konumunda. NATO’ya üye olmasına rağmen Türkiye neden hedef ülke konumuna geldiğini bir çok kişi belki saçma bulabilir, gereksiz görebilir, yanlış, abartı olduğunu düşünebilir; ancak, ne yazık ki, ABD’nin politikalarına ters düştüğünüz bir durum varsa ve sözkonusu ülke Türkiye ise, işler değişir.
Kabul edelim ya da etmeyelim, Dünya’daki hiçbir emperyal güç, Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırlarını ortaya atmasına ve yıllar önce işgal edilerek elinden zorla ya da masa başı oyunlarla alınan bölgeler konusunda sakin-sessiz durmasını bekleyemez. Tam tersi, büyük bir jeo-stratejik sorun yıllardır yaşanıyor Bu paylaşım savaşında taşları yerinden oynatarak, bölgesel güç olduğunuzu göstermek, haklarınızı dillendirmek demek, sınırlarınıza ABD’nin ordu yığması demektir.
Ege Adalar ve Batı Trakya gerçeği
ABD ve Rusya, bölgede kendi oyununu Türkiye’nin etkisini en aza indirgeyerek sürdürmek istiyor. Oysa ki, Türkiye ile komşu ülkelerle ilişkileri bozmak yerine kendi ulusal hak ve hukukunu korumak ama Türkiye’de masada yer almak istiyor. Peki, Yunanistan neyin telaşında? Yunanistan, askeri güç olarak Türkiye’nin savunma sanayini, askeri operasyonlarını, ürettiği silahları, askeri kabiliyetini ve geçmişte Türkiye’nin Ege ve Batı Trakya’da yaşadığı haksızlıkları biliyor. Batı ile Yunanistan, Türkiye’nin yakın tarihte yaşadığı kayıplara ve acılara karşı halkın içinde uyuyan, ancak her an uyanacak olan ulusal arzularının, adalet duygusunun farkında. O yüzden Yunanistan. evine ateş düşmüş biri gibi oradan oraya koşturup, geçmişte olduğu gibi kendisine kol kanat gerecek hamiler ile sorumsuzluklarına devam edebilecek bir ortam arıyor. Ancak unutuyor, ABD. Vietnam’ı, Irak’ı ve Afganistan’ı askeri olarak işgal ettiğinde hezimeti yaşadı ve işgaller, yaşananlar büyük bir öfke ve tepkiyle karşılandı. Aynı şekilde İtilaf Devletleri, Türkiye’yi parçalayıp, bölmek, uydu devletler kurmak isterken, Türk milleti buna yol ve geçit vermedi. ‘Anadolu Macerası’ sonuçta ‘ Anadolu Felaketi’ olarak tarih kitaplarında yerini aldı.
Türkiye, Suriye’deki kangrenli kolu kesmeye çalıştıkça, ‘adaları işgal edecekler, Yunanistan’a saldıracaklar’ propagandası ve kışkırtmalarla, Türkiye’yi başka bir kulvara çekmeye çalışarak tuzağa düşürmek istiyorlar. ABD ve Batılı ülkelerin. siyonistlerin Irak ve Suriye’nin kuzeyinde kurulu oyunlarının bozulmaması, vekalet savaşının taşeronu olan PKK-YPG’li teröristlere yönelik TSK’nin operasyonunu bir şekilde türlü oyun ve tertiplerle engellemek istiyor. Yunanistan’ı ülke olarak ABD üsleri ile doldurması, ülkeye envai çeşit silah taşıması ve ,bir Türk-Yunan savaşının kışkırtıcılığına soyunması bu yüzden, yani boşuna değil..
|
||
|