Bir devlet adamı, benim gözümde, siyasi söylemleriyle çizgisini açıkça belli etmeli. Doğrultusu, karakteri ölçüsünde orantılı olmalı. O dengeyi öyle bir korumalı ki, halkın gözünde başka düşüncelerin oluşmasına ön ayak olmamalı. En başta halk güven duyabilmeli. Güven duygusunu insanlara hissettiremeyen, siyasi empatiden uzak olan bir siyasetçi, ne kadar başarılı olabilir değil mi? Göstermelik, maskeli, gerçek planlarından başka paravanın arkasında farklı masalar kurup, haritalar çıkaran bir adam, elbet birileri tarafından sezilir, görülür. Gizlilik, kaçınma, gözlerden, tartışmalardan, sesten dahi çok bir süre sonra anlaşılır. Bu, insanı okuyan birisi için çok da zor bir şey, imkansız bir meziyet değildir. Savunduğu şeylerden, söylemlerinin derinliğine, kelimelerin seçilmesinden, genel birikimine kadar bunu çözebilmek, psikolojik karakter ve düşünsel analiz yapabilen biri için gayet mümkün. Bu noktada asıl sıkıntı bu analizleri yapabilmek değil, bunu insanlarla paylaşma sırası geldiğinde yaşanan bunalımdır. İnsanı kimi zaman içten içe yiyip bitirir. Gerçeği görmek, kendini kandırmaya benzemez. Gerçek bir kaşıntı yaratır. İnsanı ister istemez harekete geçirir. Bir şekilde dilden döküleceği anı bekler. Ancak öyle bir ateşten gömlektir ki, eleştirel yeteneği bilimsel birikimiyle orantılı olmayan, felsefi düşünü gelişmemiş bir insanla bunları tartışmanın anlamsızlığı sizin için kazan kaynatmalarına neden olabilir.
Bu eşiği geçebilen insanların sayısı maalesef çok fazla değildir. Anlaşılmamaları genel olarak dönemsel olarak şaşırtıcı da değildir. Tam tersi, bulundukları toplum içerisinde dışlanır ve yalnızlaştırılarak cezalandırılırlar. Ancak bu toplumsal norma savaş açanlar, belki de tarihte hatrı sayılır bir yer edinebilirler. Tabi ki bu altı boş, bir iddia sahibinin erişebileceği bir şey değildir. Kimisi toplumsal olarak desteklenir ancak ne yaparsa yapsın birikimi aslında sadece yüzeysellikten öteye gidememiştir. Bu eşiğin atlanması sadece bilimsel birikim değil aynı zamanda ideolojik ve düşünsel üstünlüğün, mantalitenin en keskin haliyle uygulanması sonucunda gerçekleşir. Eğer doğru ve gerçek neyse onu kabullenmeden ideolojik bir çöküşün içinde olan bir kişiyse, daha eşiği atlayamamıştır.
O yüzden kimi filozoflar zamanında siyasetçilerin filozoflardan seçilmesini isteseler de, tarihte bunun bir örneği görülmemiştir. Filozoflar ve bilim adamları bir çok şeye etki etmiş ancak bir yönetim boyutunda siyaset yapamamışlardır.
Siyasi karakterin baştan aşağıya doğru bir çizgide olmasını hepimiz isteriz ancak buna erişmek günümüzde de geçmişte de tam anlamıyla mümkün değildir. Çünkü siyaset kendi içerisinde karmaşayı ve ödün vermeyi de getirir. Biyografik olarak siyasetçileri incelerseniz herkesin dosdoğru olmadığını yanlışlar ve yanılmalar içerisinde olduğunu apaçık görebilirsiniz. Yine de ne olur ne olmaz, alınan her karar siyasetçinin sırtına halkın sorumluluğunu yükler. Bunu her zaman hatırlamalı, verdiği kararın vebalini de sonunu da düşünmelidir. Yoksa siyasetçi halkın yararına değil, ya başkalarının ya da kendi rantının yararına işler peşinde koşarak, siyaseti kirlileştirir; kişisel rant mecrasına dönüştürür. Bundan da en çok güç sahipleri faydalanır. Halkın kanını emer...
|
||
|