2024 Yılı Mart ayında gerçekleşecek yerel seçimlere yaklaşık 7 aylık bir zaman kalmış olmasına karşın ülkede genel manzara ve yaşananlar iktidar partisi ve Cumhur İttifakı lideri AK Parti ile Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından pembe bir tablo sunmuyor bizlere.
Özellikle ekonomik açıdan karanlık ötesi zifiri bir karanlık ile karşı karşıyayız. Görünen o ki, AK Parti ve Erdoğan’ın 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası ekonomik politikada tercih ettiği neo liberal politikalar, yıkım politikaları olarak toplumun geniş kesimlerini vurmuş, felç etmiş durumda.
Yüksek enflasyonla mücadele adına izlenen sıkı para politikası, yeksek faiz politikaları ile yağmur gibi yağan zamlar, ekonomik krizin faturasının toplumun alt gelir grupları ile emekli ve çalışan emekçi kesimlerin üzerine yıkılması karşısında bu toplumsal kesimler açısından AK Partinin ve Erdoğan’ın inandırıcılığını ve duyulan güveni büyük ölçüde sarstı. Vatandaş ve seçmen, enflasyonu tek haneli rakamlara indireceğiz yollu açıklamaları artık inandırıcı bulmadığı gibi bu gibi tekerlemelerin ekonomik yaşamda karşılığının bulunduğuna da inanmıyor.
AK Parti ve Erdoğan, yüksek enflasyon ile ücret artışları sarmalı neo liberal tuzağına düştü. Oysa ki bu kurgunun Özal ve Kemal Derviş dönemlerinde yaşanmış onlarca somut örneği bulunmasına karşın neo liberaller ve küreselciler adım adım bu batağın içersine Ak Parti ve Erdoğan’ı çekmeyi başardı. İttifak Ortağı olarak MHP ile Devlet Bahçeli de serbest piyasacıların ördüğü ve dayattığı bu tuzağa düşmekten kendilerini kurtaramadı. Büyük Birlik Partisi ile Yeniden Refah Partisi’nin bu noktada çırpınışları ve gemiyi terk etme çabalarını da anlamak gerekiyor. Çünkü, neo liberal politikaların, serbest piyasacıların ülkeyi ve milleti götürebileceği yer yoktur ve kaçınılmaz son yıkım ve bataklıktır.
Bu bir siyasal tercih olarak görülebilir ve ben, bir gazeteci-yazar olarak neo liberal, serbest piyasacı değilim ve karşıyım. Yıkımın allanıp pullanmasına, felaketin cicili bicili sözlerle geçiştirilmesinin bu ülke ve millete en büyük kötülük olduğuna inananlardanım. Entellektüel olarak namuslu davranılmasının elzem olması kaçınılmaz. Bu bir yol ayrımıdır ve hiç de kolay bir iş de değildir.
AK Parti ve Erdoğan da girdiği yol ayrımının farkında ve belalı birçok sorunla boğuşuluyor. Örneğin. Berat Albayrak da bakanlığı döneminde yaşadıklarını dillendirdiği ve yazdığı kitapta sıcak para politikasının ve neo liberal politikaların yıkıcı sonuçlarını alenen ifade etti. Ülkenin Dolarizazyondan kurtulması, yüksek kur ve faizden, enflasyondan sıyrılması ancak farklı ve kamucu ekonomik politikaların gözetilmesiyle mümkündü ki, bu hem kapitalist emperyalizmin ve küreselcilerin, neo liberallerin korkulu dünyasıydı. ABD ve Batı, serbest piyasacılar kazandı ve Türkiye’nin sürekli gidip gelen dümenini kırarak, tercihini ve yolunu sabitledi. Bir anlamda özelleştirmeciler kazandı.
Bu yolun yapı taşları 28 Mayıs öncesi döşenmeye başlandı. Şimşek’in Maliye Bakanlığına ve Hazineye ekip olarak taşınması ekonomik politikada tercih edilen yolun belirginleşmesine hizmet etti ve hiçbir şey sürpriz değildi. 2024 yılını da kapsayacak serbest piyasacı ekonomik politikanın ülke ve millet için anlamı bugünden bellidir: Aşırı yoksullaşma ve batak.!Ak Parti ve Erdoğan bunu biliyor ve görüyor ve bunun parti içi sıkıntısını yaşıyor. Ekonomi politikada gel-gitlerin yaşanmasının nedeni de budur. İlk fırsatta Erdoğan, Mehmet Şimşek ve ekibinden kurtulacaktır.!
Sayısız anket yayınlanıyor. Bu anketlere göre, çok değil Mayıs’ta AK Parti ve Erdoğan’a oy vermiş seçmen de büyük bir moral çöküntüsü yaşanıyor. Bu çöküntü, yarın seçim olsa sorusu ile birlikte beraberinde farklı siyasal tercihlerin öne çıktığı gözlemleniyor. Bu da doğaldır. Çünkü, aşırı hayat pahalılığı ve alım gücündeki düşme,kurdaki yükselme, zamlar doğrudan milyonları vuruyor ve 7 ay sonra seçmenin önüne sandık gelecek.!
Yekten söylemek gerekiyor. İzlenen ekonomik politikanın ağır siyasi sonuçları ve bir siyasi faturası olacaktır. 22 yıldır iktidar olan bir AK Parti’nin ve Erdoğan’ın bunu görmemesi ve bilmemesi mümkün değil. Ancak, özellikle AK Parti ve Erdoğan’a bugüne kadar oyunu ve desteğini esirgememiş seçmen şu soruyu soruyor: Bu koşullarda ve ortamda oyumu kime vereceğim?Muhalefetin hali ortada.!
Ülkede siyasi açıdan yaşanan siyasi seçeneksizlik ‘kötünün iyisi’ anlayışını ve ‘görüyorlardır halimizi, düzeltirse yine bunlar düzeltir’ anlayışını ve arayışını öne çıkartıyor.Bir anlamda şu söylenebilir: Yıl sonu ve Ocak ayında iktidar ve Erdoğan,atacağı adımlar ve alacağı kararlar ile toplumdu hızla derinleşen gelir adaletsizliğini popülist bir anlayışla emeklilerin ve asgari ücretlilerin gelirlerini yeni maaş düzenlemeleriyle yeniden düzenleyebilir. Toplumun alt gelir gruplarının ekonomik olarak rahatlatılması Mart yerel seçimlerinin kaderi için kaçınılmaz olacaktır.
Siyasi ve ekonomik pragmatizm sadece politikacılar değişmeyen sermayesi değildir.Geniş halk yığınları ve seçmende pragmatizmi öğrendi, ezberledi.Bunun siyasi ve sosyal, ekonomik sonuçlarını hep birlikte izleyip,göreceğiz.
Esen kalın…
|
||
|