İMF’ye borç verdiğimiz günlerdi.. Güney Amerika’nın ‘dış güçlere direnen’ enflasyon manyağı olmuş yoksul ülkelerinin hali pür melâliyle kafa buluyorduk!
Adam ekmek kuyruğunda sıra beklerken, şak diye yeni bir zam geliyor meselâ.
Şak diye… Öyle gelir çünkü. Yumuşak yumuşak olmaz; tokat gibi yapıştırırlar!
Bir kilo kıymaya koca bir çanta para verilmesiyle falan dalga geçiyorduk.
Cebinde tomar tomar, deste deste kağıt para var.. Ama bir kilo kıymaya anca yetiyor…
Bulabilirsen tabi.
Makarna neyine yetmiyor!..
Onu da, yoksul halkın market yağmalarından geriye kalanlar arasında bulabilirsen.
***
MİLYONLA, milyarla falan konuşurken.. Biz de şak diye altı sıfırı attık paradan.
Yüzleri, binleri konuşmaya başladık.
Yıllar oldu ama dilimiz hâlâ milyona dönüyor.
Galiba o günler geri geliyor!
***
İNTERNETTEN market alışverişi yapıyorsun. Sebze meyve butonundan domatese tıkladın, iki kilo alacaksın. İşlem gerçekleştirilemiyor. Sen alırken altı lira meselâ kilosu; tıklayıp satın alacağın anda fiyat güncelleniyor; iki lira zam koyuyor marketçi.
Güncellemenin adı zamdır.
Güncelleme sözcüğünü kullanıyorlarsa, “sizi yumuşak yumuşak öpüyoruz” anlamındadır.
Sanal market işleri böyle.. Gerçeği nasıl?
İki gün önce sekiz liraya aldığın ürün, iki gün sonra on iki lira.
Geçen sene yetmiş beş bin liraya sattığım arabaya bugün iki yüz bin lira fiyat çekiyorlar!
Neymiş, sıfır araç üretiminde sıkıntı varmış, çip krizi yaşanıyormuş; ikinci el fiyatları bu sebeple artmış.
Hani üç kuruş biriktirdin, ayağını yerden kesecek bir dört tekere binmeye heves ettin.. En kötüsü, en ağır hasarlısı, en hor kullanılmışına bile erişemiyorsun.
***
DOLAR olmuş on üç küsur lira. Üretmeyen, ürettirilmeyen, dışa bağımlı hale getirilen ülkeleri döviz kuruyla boğarlar.
Neredeyse her şeyini dışarıdan ithal eden bu ülke de döviz denizinde boğulmak üzere.
Sabah evden çıkarken on iki küsur, öğleden sonra on üç küsur.. Yarın on beş lira!
Euro’da alış on dört küsurdu, satış on beş küsur en son.
Bu rakamlar en küçüğünden en büyüğüne tüm üretenleri bitirir. Bitirdi zaten.
Sattığın malı yerine koyamıyorsun. Ürettiğin malzemenin hammaddesini zor alırsın bu krizde.
Böyle ortamlarda elinde döviz birikimi olan kazançlı çıkıyor.
Bir de altın mevzumuz var; o da hergün yükselişte.
TL ile yaşayan herkes gariban şimdi.
***
TAMAM, ‘dış güçler’ falan da.. Bu gidişe göğüs gerecek, dur diyecek yönetenlerin “şöyle şöyle yaparsan krizden kurtuluruz” dediğini duyuyor muyuz?
Az çok ekonomiden anlayan birilerinin, ülkenin haline dair iki kelam ettiğini, öneriler sunduğunu, ne yaparsak bu krizden çıkacağımızı falan söylediğini duyuyor muyuz?
Üretici üretemiyorsa, emekçi zaten aç.
Bu ortamda siz istediğiniz kadar istihdamı destekleme politikaları falan geliştirin; fabrikalar şakır şakır işçi çıkarmaya başlar. Üretim ve hizmet sektörlerinde kayıt dışı istihdam ikiye üçe katlanır; işsizliğe çözüm bulunmaz.. İşsizler ordusuna yeni neferler katılır.
***
KONUŞMASI gerekenler, “başımız derde girer” korkusuyla susuyor.
Çözmesi gerekenler, vatan millet sakarya ile vaziyeti idare etmeye çalışıyor.
Müflis vatandaşın Ecevit’in önüne yazar kasa fırlattığı dönemin bile çok ötesindeyiz bugün.
Hani artık bugünlerde ana maksat karın doyurabilmek ya.. Sağlıklı gıdaya erişimi falan geçtik; yeter ki mideler boş kalmasın.
Eh, kış geldi çattı; millet ısınmak zorunda.
Kömürün tonu, neredeyse bir asgari ücret…
Doğalgaz fiyatları ikiye katlanmış.
Bir hafta önce açtık kombiyi; akşamları üşüyoruz zira. O da yarım gün yanıyor, yarım gün kapalı.
Bir haftalık kullanımın karşılığı üç yüz on beş lira…
Tam gün yaksak, ayda iki bin lirayı geçecek.
Hani elektrik, hani su?
***
İŞİN özeti, faizden, kurdan beslenenlerin hızla zenginleştiği..
Çalışanın, emekçinin, çiftçinin, esnafın, işsizin, emeklinin hızla garibanlaştığı bir ortam.
Önümüzdeki süreç, zenginleşme ve garibanlaşma hızının artacağı kesin.
Bugüne dek herkes susup oturmayı tercih etti.
Bir zamanlar hükümetler devirip hükümetler kuran anlı şanlı iş adamı örgütleri falan.. El pençe divandı.
Sendikalar, şunlar bunlar.. Hemen hepsi ‘mış’ gibi yapıyordu.
Muhalefet derseniz, laf, söz, bağırış çağırış gani.. Ama öneri yok, tavsiye yok, program yok.
Kimsesizlerin kimsesinden makarna bulgur bekleyen vatandaş, bu sahipsizlik ortamında kime inansın, kime güvensin, kimin arkasında dursun?
***
SÖZÜN özü şudur: Otoyollara atılan asfalt yenmiyor.. Şehir hastanelerinin duvarlarını kemiremiyorsun. Kanal projeleri, santraller, köprüler, demir yolları şunlar bunlar, cebindeki para pula dönen yoksul vatandaşın çaresizliğine çözüm olmuyor.
|
||
|