Ülkemizin ve toplumun son yıllarda ana ve temel sorun ve sıkıntılarının başında siyasal açıdan birbirini ötekileştirmenin, ayrıştırmanın beslediği gerginlik geliyor.
Bu durumdan toplumumuz da ve yakın çevremizde rahatsızlık duymayan yok.. Bir cemiyet içerisinden vazgeçtik komşu sohbetlerinde bile muhabbetin siyasi konulara yönelmesiyle, en basit bir konu da bile, muhabbetlerin rengi aşırı siyasal tepkilerle hemen değişiyor.
Bu dili terk etmek ama nasıl !?
Bu nedenle, hem iktidar hem de muhalefet partileri liderlerinden başlayarak siyasetçilerin siyaset dilinin acilen değişmesi gerektiğini, siyasal düşün farklılıklarını ayrıştırmacı, ötekileştirmeci, gerginliğe mahal vermeden karşılıklı saygı ve hoşgörüyü gözeterek korunması gerektiğinin önemini hep yazılarımızda dikkat çekip, vurguladık.
Neden?
Çünkü, siyasal ve sosyal yaşamın zirvesinde söz sahibi olan siyasi liderlerin birbirlerine karşı kullandıkları dil, önce tepeden aşağıya, doğal olarak, siyasi organizasyonları kapsamında partililerini ve kamuoyuna olumsuz etkiliyor.
Demokrasi kültürü ve demokrasi kültürünü içselleştirmek..
Toplumsal açıdan insanlarımız, hangi siyasal partinin üyesi olursa olsun veya seçim zamanı siyasal tercihleri ne olursa olsun, siyaset dünyasında bu gidişten ve tarafların birbirine karşı kullandığı dilden memnun değil. Bu yönüyle, siyaset dilinin demokratikleşmesi sorunu gerçekte ülkenin ve toplumun demokratikleşmesi, düşünsel farlılıkların bir zenginlik olarak kabul edilmesiyle mümkün.. Kuşkusuz bu, aynı zamanda demokrasi kültürünün hem kamu yönetimi ve idaresi ile idarecileri, hem siyaset dünyasının temsilcileri ve sözcülerinin, hem yerel yönetimlerin ve yöneticilerin, sivil toplum örgütleri ve temsilcilerinin, yazılı-sözlü/işitsel basın da dahil hemen herkesin demokrasiyi bir yaşam tarzı olarak içselleştirmesiyle mümkün.
Yakın tarihimizde yaşananları unutmamak gerekiyor. Geçmiş yıllarda siyaset dünyasında yaşanan kutuplaşma ve cepheleşmenin çatışmaya dönüşmesi nedeniyle bu ülkede binlerce insan öldü, öldürüldü. Aileler ve evlatları heba oldu. Bu gerginlik ve çatışma ortamını kışkırtanlar ve besleyenler de hemen her seferinde kendi saltanatlarını kurdu.
Olay ve olguları kişiselleştirme hastalığı
Son günlerde bir başka olumsuzlukla da karşı karşıyayız. Olay ve olguları kişiselleştirerek, toplum yaşamımızda (kurumlardan vazgeçtik) kişisellik temelinde ‘düşman’ icat ediyor, özellikle sosyal medya üzerinden, ’düşman’ ilan ettiğimiz kişilere yönelik itibar suikastinden de vazgeçtik, kin ve nefret nöbeti içerisinde, ahlaki hiçbir kaygı ve sınır tanımadan, belden aşağı söylemlerde ya da imalarda da bulunarak çarmıha germeye çalışıyoruz. Bir anlamda ‘benden sonrası tufan’ anlayışıyla ‘cahil cesaret’ yeltenişlerine tanık oluyoruz..
Bu yol da yol değildir..! Böyle düşünüp, bir ‘iş’ yapılıyor ise, ‘iş’ hiç değildir ve sonu hüsrandır.!
Kuşkusuz ,toplumsal yaşamda böylesi fevri düşünce ve davranışlarla öne çıkılmasının da birden çok nedeni var. Örneğin; bu eğilimlerden biri dikkat çekme ve rüştünü ispat etme çabasıdır. Aşağılık kompleksidir.. Birden çok memnuniyetsizlik içerisinde bulunduğu, yetersizliği içerisinde bulunduğu konu vardır ki, bireysel çıkış ya da kurtuluşunu kendisine ‘düşman’ icat etmekte ve etrafına sarmakta bulur. Yaşamını belirleyen ve yön veren, çaresizliğidir.. Şahsının şu veya bu nedenle zarar gördüğüne inanarak, o da etrafında zarar verebileceği kişiyi arar…Bu nedensellikleri çoğaltabiliriz.. Çözümü ise, en kısa yoldan bir psikoloğa gitmektir.
Memnuniyet ya da memnuniyetsizlik..
Bu hem toplum hem de bireyler nezdinde genel ve temel sorunlardan biri.. Millet olarak memnuniyetsiz olduğumuz o kadar çok şey var ki, hangisini sıralayalım…Hele bir de en temel ihtiyaçlarımızı bile karşılamakta sorun ve sıkıntı yaşadığımız bu günlerde derdimizi kime anlatıp, derman bulalım. Evimizden binbir türlü dert ve düşünce ile çıkıyoruz, akşam katran karası düşüncelerle evimize dönüyoruz. İş yerinde, okul da, ofiste aynı.. Birilerine sarmanız ve rehabilite olmanız lazım.. Klavye delikanlılığının bile bir bedeli var. Tayyip’e dokunacak g..tünüzde yok.. Valiye kaymakama kafa atacak haliniz hiç yok.. Hakimi savcısını, jandarma ile polisini geç, vekiller emin sularda zaten, kime sarkıp, rahatlayacaksınız? En yakınızdakine ve en ulaşılabilir olana..
Kişinin rahatlaması ve memnuniyetsizliklerine dar alanda muhatap bulabilmesi de az şey değildir ve Allah ne verdiyse saydıracaksınız..
Ohhh rahatladınız mı..?
Bu pusuyu kendi ellerimizle biz kurduk kendimize.. Toplum ve bireyler, kendisini demokratik yaşamın gereği özgürce ifade edemiyor, beklenti ve taleplerine layıkıyla yanıt bulamıyor ise, en yakınımızdakini ‘öpmek’ çözümün kendisi değildir. Anlık olarak rahatladığınızı sanır, etrafınızı saran b.ka boyunca gömülürsünüz.. Aslında yıllardır yaşadığınız ve tanık olduğumuz gibi, işin yine kolayına kaçtınız ve farkında olmadan her zaman yaşandığı gibi yanlış insanı öptünüz.. Adresi şaşırdınız.. Bu memlekette öpülmesi gereken o kadar çok insan var ki..!Ruhunuz ve düşünceleriniz, d.tünüz ve cesaretiniz mi yetmedi..!? Hiç şaşırmadım..
Benden söylemesi ve uyarması..
|
||
|