Reklamı Geç
YAZARLAR
Batıcılık ve Aşağılık Psikolojisi
Ozan Utku ARICAN
07 Ocak 2022 - Cuma 16:37
185 defa okunmuş.

Batıcılık ve aşağılık psikolojisi, Osmanlı’dan bugüne kadar etkisini sürdüren yegane sorunumuz ve dayanağımız oldu. Her anlamda Avrupa bize cazip geliyordu. Sınıfsal yapı değişiyor, bilim ekonomiyi besliyor; sanayilerini beslemek isteyen ülkeler hammadde yarışına giriyorlardı. Dünya’da konjonktür değişmiş, diplomasi denilen bilim artık dünya ülkeleri tarafından kabul görüyor, uygulanıyordu. Ancak bu, yaşanacak savaşların da önüne geçemeyecekti; oturuşmanın yaşanması ve örtülü bir savaş evresine geçilmesi ancak 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde gerçekleşecekti.

 

Bizler izledik, tanımaya ve anlamaya çalıştık; gelişmeleri paçasından yakalamak için gayret sarf ettik.  Yerli ve yabancı okulların desteğiyle Avrupa ile boy ölçüşebilecek kadrolar yetiştirmek için uğraştık ve başardık. Uzun süren Batıcılık, etkisini yıkılış evresinde daha çok gösteriyordu.  Bu durumun bize iyi yönde getirilerini yaşasak da, elbette kötü etkilerini de yaşamamız kaçınılmazdı. 

 

Savaşlar sürecinin son evresinde, ideolojik ve politik bir çok çözüm önerisi tarihe karışmaktaydı. Yeni bir devlet doğacaktı. Uzun süren imparatorluk anlayışından ve etkisinden kurtulmak kolay olmadı.  Dünya ne kadar modern bir görünüm alsa da, perdenin arkasında vahşi dişlerini gösteren sırtlanları görüyorduk. Düşman, aynı düşmandı; ama silahları teknolojisi gibi  gelişmiş, ingiliz kurnazlığında kabuk değiştirmişti. 

 

Yaşanan oyun, bize hiç yabancı değildi. İmparatorluğu devraldıktan sonra geniş bir etnik yelpazeyi yönetmek ve dengeyi korumak gerekiyordu. Az değil, 622 sene boyunca aynı anlayışı koruduk ve kimi zaman gayrimüslim dediğimiz müslüman olmayan farklı etnik guruplara geniş haklar tanıdık; hatta bazen dozunu kaçırıp müslümanların tepkisini çektik. Ne de olsa Batı bizden bunu istemiş, alttan alta oyduğu parçalarımızı bir bir bizden almak için ellerini ovuşturuyor, ağzının suyu akıyordu.

 

Milli bir mücadele verilmesi gerektiğinde, o kadar farklı anlayışı savunan insan vardı ki! Tüm güçleri bir araya getirmek hiç kolay bir iş değildi...  Bu ölüm kalım savaşında, var olarak çıkmak, tek parça halinde kalabilmek gerçekten imkansız gözüküyor, devlet adamlarının çoğu buna inanmıyordu. Ve halk uzun süren savaşlar sonunda bitap düşmüştü.

 

Avrupalılar geliyordu. Osmanlı bir süre denge politikasıyla, oyalamayla, devletlere verdiği tavizlerle toprak kaybede kaybede bugünlere kadar gelmişti. Bir gün biri, diğer gün bir başkasının abiliğinde kısa olan ömrünü uzatmayı başarmıştı.

 

Halk ne yaptı derseniz, halk filler tepişirken ezildi elbette. Osmanlı’nın yıkılışına engel olmak, ellerinde kalan tek şey olan vatan toprağını kurtarmak için canını feda etti. Ki bu halk, zaten olan hayatından beklentisi olmadığı için değil, Türk halkı olduğu için, Müslüman olduğu için  gözünü kırpmadan kutsalı olan toprağı korumasını her zaman bilirdi.

 

“Ya istiklâl, ya ölüm” dendiğinde de, emperyalizmi yenmeyi bildi. Uzatılan tüm namluları kırdı geçti. Ve yeni bir devlet kuruldu. İlk defa millete dayanan, milleti gerçekten temsil eden bir yapı kurulacaktı. Bu eskinin artıklarıyla ne oranda kolaydı? Çıkacak engeller neydi? Belki de karşı devrim yaşanacaktı... Sonuçta, ihtimallerin sayısı gayet yüksekti. Kimse geleneksel yapıdan vazgeçmek için bu yola çıkmamıştı. Ancak önderlik edene olan inanç, kazanılan başarı azımsanacak ölçüde değildi. Böyle bir yapı kurulacaksa, ancak gücü elinde bulunduran kişi bunu başarabilirdi.

 

29 Ekim 1923’te cumhuriyeti kurduğumuzda, elden ayaktan düşmüş bir devlet, bitap düşmüş bir halk, kayıp bir genç nüfus ve bolca tehdit vardı. Askeri bir savaş kazanılmış, ancak büyük emperyal güçlere karşı kapitalizm içerisinde ayakta kalabilmek için vereceğimiz seferberlik, Atatürk’ün bile ömründen ömür eksiltti. Mustafa Kemal Paşa’nın ömrü cephelerde geçmişti. Ve yıllar sonra savaşın sonuna gelmiş, kendi tabiriyle başka bir savaş başlamıştı. Artık yeni devleti ayağa kaldırmak, yeniden toparlanmak gerekiyordu. Ne için? Yeni bir savaş için.! Çünkü, Türkiye, hep savaştı bulunduğu coğrafyada. Tarihin göbeğinde, yani merkezinde oldu.

 

Bu süreçte Batıcılık kuvvetle aramızda yaşadı. Dilimizde, beynimizde, heveslerimizde, tarihimizde, kültürümüzde, hayallerimizde...  Birileri yürüdükçe, düştük. Kalkmaya çalıştık, sendeledik, yine düştük. Tam kalkıyoruz dedik, kafamıza vurdular ama durduramadılar; yok edemediler. Baktılar ki olacak gibi değil, bunları dışardan değil, içeriden çökertmemiz lazım. Aynı Lord Curzon’un Lozan görüşmelerinde dediği gibi, bugün yuttuğumuz şeyleri cebimize atıyoruz; günü geldiğinde cebimizden çıkaracağız dediler, gerçekten çıkardılar; bizde boyun eğdik.

 

Öyle bir duruma geldik ki, bu içimizdeki Batıcılık, sadece teknolojik ve bilimsel gelişmeleri edinmek anlamında kalmadı, ruhunu ve tarihine reddetmeye kadar vardı, işte o zaman biz, biz olmaktan çıktık; tarihin tozlu sayfalarında ki şu cümleleri vücutlaştırdık  “ Bizden bişey olmaz”, “ biz kimiz ki!” , “Türkler yapamaz”...

 

 Niye ve niçin?

 

Olan ve biten her şeye karşı böyle yaklaşmak ‘niye’ diye sorunca aklıma bunlar geldi. Bu süreci yeterince anlatır mı? Elbette mümkün değil...  Ancak şunu biraz olsun anlamamız gerekiyor: Bizler başaranlara ne koşulda, hangi alanda, hangi yerde, hangi siyasi düşünceye sahip olursa olsun saygı duymak, tarihten aldığımız bilgi ve deneyimle düşünüp, değerini toplumsal olarak yüceltmek ve korumak zorundayız. A-B-C partisi olması önemli mi? Şu konjonktürde hele kesinlikle değil!

 

‘İyi ve kötüyü nasıl ayırt edeceğim?’ diye soruyorsun. En başta felsefe olmak üzere, sosyoloji, psikoloji ve tarih okumalı ve anlayabilmeliyiz. Tarih yazan bir millet, tarih okumazsa, tarih yazmazsa hali nice olur?!

 

Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.

Diğer Yazıları

BARIŞ- DEMOKRASİ – CUMHURİYET VE NEO-LİBERALİZM?
39
Türk Rönesansı: KÖY ENSTİTÜLERİ (1940-1954)
92
Türk Siyasi Zihniyeti Neden Çözüm Üretemiyor?
176
TÜRKİYE'DE DOĞRU SİYASET HANGİ İLKELERE DAYANMALI?
136
HAYAT BİZE NEYİ ÖĞRETEMEDİ?
115
GERÇEĞİN IŞIĞINDAKİ BUKALEMUN
127
TARTIŞMA VE ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ NİYE ÖNEMLİ?
186
GERÇEĞİN IŞIĞINDAKİ BUKALEMUN
128
ŞEREF VE İSTİKLÂL
129
İktisadi Krizler Tüketim Alışkanlıklarını Nasıl Etkiledi?
111
Anadolu ve Türkler
121
SİYASİ DURUŞ VE KİMLİK SORUNU
129
‘Türkiye, Türkiye’den Büyüktür’
137
KIVILCIM
127
GAFLET-DALALET-HIYANET
147
TOPLUMSAL ALZHEİMER
147
TÜRKİYE'DE EĞİTİM ÜCRETSİZ Mİ?
154
ABD'NİN 'CAMBAZA BAK' OYUNU !
149
FİYASKO: NEO-LİBERAL EKONOMİK-POLİTİKA
135
AŞAĞILIK PSİKOLOJİSİ VE İNSANOĞLUNUN DEHLİZLERİ
180
İNTERNETİN NATO'SU NE ANLAMA GELİYOR?
123
TARİHTE BİR YOLCULUK.. (1)
130
KÜLTÜREL DÖNÜŞÜM VE EĞİTİM
142
BİR PULSUZ DÜŞÜNCE
169
DOSTOYEVSKİ'den TOLSTOY'a...
173
MABED
125
ATATÜRK VE DEVRİM -2-
134
BU GİDİŞLE...
164
ATATÜRK VE DEVRİM -1-
129
CEPHANE
177
BELEDİYE, HALKLA İÇSELLEŞME VE HALKÇILIK
169
13
224
Endüstriyel Et Yığınları
145
Kapitalizm İçerisinde Şans Oyunu ve İnsana Dair..
167
GÖNLÜ YOL GÖSTERİCİ, ELİ ÖPÜLESİ İNCİLÂ ÖĞRETMEN
243
Çok Farklı Bir Gelecek..!
243
Çok Farklı Bir Gelecek..!
139
EFESLİ HERAKLEİTOS'A SELAM OLSUN
160
TAVUĞUN BACAĞI..!
159
Deve Kuşu Politikası
151