Reklamı Geç
YAZARLAR
ATATÜRK VE DEVRİM -1-
Ozan Utku ARICAN
01 Mart 2022 - Salı 13:59
153 defa okunmuş.

 

Anadolu’nun kalbinden doğarak tüm yurdu kanatlarıyla çepe çevre saran Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Sivas Kongresiyle vücut buldu. Bu, Anadolu’nun her yerinde alev alev yanan bağımsızlık ateşinin tek bir kaynağa ve merkeze bağlanması demekti. Türkler uzunca yıllar ülkeyi ve milleti yıpratan savaşlar sonunda doruğa çıkan ümitsizlik ortamının kara bulutlarını dağıtmak için kanlarının son damlasına kadar koca çınarı yaşatmanın kavgasını vermek; cehennem denilen koru göğüslemeye gidiyorlardı. Bu, ilk değildi. Daha önce Çanakkale’de demire karşı etten gövdeleriyle bayrağı bayrak yapmış, milli mücadelenin kıvılcımını Çanakkale’de ateşlemişlerdi. Bu, gökte kızıl yıldızdan bir çengel gibi mitleşmiş, saçlara kınalanmıştı.


    Yurdun ve Milletin yönsüz, başsız kaldığı sanıldığı zamanlarda, ümitsizlik bulutlarını dağıtıp, duvarlarını yıkan ulusun öncüleri Anadolu’nun dört bir tarafında irili ufaklı baş kaldırıyor, teşkilatlanıyordu. ARMHC bu ruhu tek bir merkezde toplayan, milli iradenin gücü kılmak için kendi içinde bir kavga veriyordu. Birbirinden farklı, karmaşık bir yapıyı tek bir elde birleştirerek, devlet refleksini yeniden meydana getirmek hayli maharet gerektiriyordu. Ne kadar belli bir tüzüğü de olsa, kongreler süreci sancılı geçmişti. Daha cepheleşme kongrelerde başlamıştı ancak temel gayede hepsi bir araya gelinmesinin zorunluluğunu tüm çıplaklığıyla görüyor, iliklerine kadar bu gerçeği hissediyorlardı: Kurtuluş Savaşının başarıya ulaşması ve dört bir yanı işgal altındaki yurdun milli kurtuluş savaşı ile kurtarılması için bu mücadele verilmeliydi! 


  Bu savaş verilirken, farklı guruplara ayrılmak, ülkenin toptan kaybetmesiyle sonuçlanabilirdi. Ne de olsa emperyalizmin Avrupa’da birinci dünya savaşının sonundaki arzuları küçük ve kolay yönetilebilir devletçiklerin yaratılmasını öngörüyordu.  Çünkü, emperyal ülkelere göre,küçüğün karşısında büyük olan her zaman daha avantajlı olup, küçük olanın ele geçirilmesi ve yönetilmesi çok kolaydı. Ancak, büyük bir balığın, stratejilerinin göbeğinde bulunan Osmanlı’da gelişen milli mücadele, yapılan tüm emperyal planları alt üst edecekti. Artık siyasi, bürokratik, diplomatik ve kısmen askeri rüştünü kaybetmenin kıyısında olan Türkiye’nin bir önemi kalmamış, Syces-Picot gibi bir de işgallerle, işgal ettikleri topraklarda uyguladıkları zulüm ve soy kırımcı politikalarıyla Sevr antlaşmasının kabul ettirilmesine yönelik dayatma ve uygulanma aşamasına geçilmişti. Ve bunları yırtıp atmak, bağımsızlığı elde etmek için feleği tersine çevirmek gerekiyordu. 


   16 Mart 1920’de Osmanlı başkenti İstanbul’un işgali ve Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın dağıtılması sonrası 23 Nisan 1920’de BMM açıldığında, artık İstanbul Hükümeti’nin sonu fiilen gelmişti. İcra heyeti, aslında resmen ‘Cumhuriyet’ denilen egemenliğin kayıtsız ve şartsız milletin egemenliğine geçtiği demokratik bir yönetime geçiyor, saltanat tarihe karışıyordu.
 Ancak, toplumsal anlamda tarihsel kopuş daha yaşanmamıştı. 


Öyle ki, Mustafa Kemal Paşa’ya dahi saltanatın yeni varisi yeni ‘sultan’ gözüyle bakanlar vardı. Böyle bir ortamda cumhuriyeti benimsetmek bir yana, ağza almak bile cesaret isterdi.  Ancak, savaşta galip gelindiğinde, siyasi güç, devrimsel kaldıraca dönüşecek, doğmamış çocuğun adı konacaktı. Doğacak çocuk ise, Türkiye’nin siyasal tarihinde etkisini hala sürdüren bir ateşin kıvılcımını çakacaktı.  Bu kıvılcım ise, bir ateşe dönüşecekse milli mücadele zaf1erle sonuçlanması ve Yeni Türk Devleti’nin  kuruluş adımlarının atıldığı koşullarda 1927 yılında Atatürk’ün ikinci büyük kongre diye belirttiği CHF( Cumhuriyet Halk Fırkası)’nın ikinci büyük kongresinde somut olarak yaşanacaktı.  TBMM’nin Reisi Mustafa Kemal, bu kongrede hem geçmişle hesaplaştı, hem de ARMHC’yi CHF’ye resmen bağladı. Bu tarihsel bir bağın inşaasıydı.


Çünkü, Atatürk, tüm engellemelere rağmen inkılaplar konusunda kararlılığını, siyasal konumunu ve emperyalizme karşı yükselen bir Türkiye’yi inşaa edebilmek için CHF’yi ideolojik olarak devletin temeline oturtmuştu. Bu temel, 1927’de ‘dört ok’, 1931’de ‘Altı Ok’ olarak kabul edildi. Yeni Türkiye ancak bu ‘altıok’ etrafında yükselecek, yerli ve milli, emperyalizme karşı dik, bağımsızlığa ise son derece bağlı olacak; tüm ayrılıkçı hareketlere karşı kesin bir duruş sergileyecekti. 

 

Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.

Diğer Yazıları

YOL HARİTASI
60
GÖKBÖRÜ
50
KARTALKAYA FACİASI ve DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
50
DEPREM GERÇEĞİ VE SOSYOLOJİK DURGUNLUK
50
YILLAR ÖNCE YAZDIĞIM BİR YAZININ ANIMSATTIKLARI
48
SURİYE MESELESİNE NASIL BAKMALIYIZ?
38
BARIŞ- DEMOKRASİ – CUMHURİYET VE NEO-LİBERALİZM?
76
Türk Rönesansı: KÖY ENSTİTÜLERİ (1940-1954)
115
Türk Siyasi Zihniyeti Neden Çözüm Üretemiyor?
199
TÜRKİYE'DE DOĞRU SİYASET HANGİ İLKELERE DAYANMALI?
167
HAYAT BİZE NEYİ ÖĞRETEMEDİ?
136
GERÇEĞİN IŞIĞINDAKİ BUKALEMUN
149
TARTIŞMA VE ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ NİYE ÖNEMLİ?
215
GERÇEĞİN IŞIĞINDAKİ BUKALEMUN
148
ŞEREF VE İSTİKLÂL
156
İktisadi Krizler Tüketim Alışkanlıklarını Nasıl Etkiledi?
140
Anadolu ve Türkler
140
SİYASİ DURUŞ VE KİMLİK SORUNU
152
‘Türkiye, Türkiye’den Büyüktür’
164
KIVILCIM
150
GAFLET-DALALET-HIYANET
173
TOPLUMSAL ALZHEİMER
175
TÜRKİYE'DE EĞİTİM ÜCRETSİZ Mİ?
185
ABD'NİN 'CAMBAZA BAK' OYUNU !
177
FİYASKO: NEO-LİBERAL EKONOMİK-POLİTİKA
167
AŞAĞILIK PSİKOLOJİSİ VE İNSANOĞLUNUN DEHLİZLERİ
206
İNTERNETİN NATO'SU NE ANLAMA GELİYOR?
145
TARİHTE BİR YOLCULUK.. (1)
158
KÜLTÜREL DÖNÜŞÜM VE EĞİTİM
166
BİR PULSUZ DÜŞÜNCE
194
DOSTOYEVSKİ'den TOLSTOY'a...
202
MABED
147
ATATÜRK VE DEVRİM -2-
154
BU GİDİŞLE...
195
CEPHANE
200
BELEDİYE, HALKLA İÇSELLEŞME VE HALKÇILIK
193
13
247
Endüstriyel Et Yığınları
167
Batıcılık ve Aşağılık Psikolojisi
209
Kapitalizm İçerisinde Şans Oyunu ve İnsana Dair..
190
GÖNLÜ YOL GÖSTERİCİ, ELİ ÖPÜLESİ İNCİLÂ ÖĞRETMEN
273
Çok Farklı Bir Gelecek..!
276
Çok Farklı Bir Gelecek..!
162
EFESLİ HERAKLEİTOS'A SELAM OLSUN
185
TAVUĞUN BACAĞI..!
179
Deve Kuşu Politikası
171