Reklamı Geç
HABER DETAY
CHP'nin Kıbrıs politikası
CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan, ‘Biz kabul etmesek de Avrupa Birliği’nin yolu Kıbrıs’tan geçiyor. Çözüme yönelik BM parametreleri özetle iki toplumlu, iki bölgeli ama yeni bir federasyon öngörüyor. Bizim bunu tek taraflı çöpe atmamız ikna edici olmuyor.’ dedi
22 Kasım 2024 - Cuma 00:46
433 defa okunmuş.
Siyaset

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Dışişleri Bakanlığı bütçesi görüşmeleri yapıldı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan komisyon salonuna geldi. Geçen günlerdeki bakanlıkların bütçe görüşmelerinin aksine Fidan’a yönelik muhalefet milletvekillerinin protesto amaçlı döviz ya da söylemde bulunmadı. Komisyonda CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan’ın konuşması dikkat çekti. Tan, “Biz kabul etmesek de Avrupa Birliği’nin yolu Kıbrıs’tan geçiyor. Çözüme yönelik BM parametreleri özetle iki toplumlu, iki bölgeli ama yeni bir federasyon öngörüyor. Bizim bunu tek taraflı çöpe atmamız ikna edici olmuyor.” değerlendirmesinde bulundu.

BATICI SÖZLER

Tan komisyondaki konuşmasında özetle şunları kaydetti:

“’Üyesi olduğumuz Batı devletler ailesi’ ifadesini özellikle kullandım. Zira Türkiye Cumhuriyeti NATO müttefiki olduğu gibi, Avrupa Konseyi kurucu üyesi ve Avrupa Birliği’nin de resmen aday ülkesidir. Türkiye’nin ‘çağdaş uygarlıklar düzeyini yakalama’ hamlesi cumhuriyetten önce başlamıştır ama o doğrultuda en önemli sıçramayı da muazzez hatırasını her zaman saygı ve minnetle yad ettiğimiz büyük Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetle gerçekleştirmeyi başarmıştır. Esasen, bugün karşı karşıya bulunduğumuz pek çok sorunun temel nedeni de cumhuriyetimizin hangi tarihsel gelişimin uzantısı olarak kurulduğunu yadsımamızda, organik kimliğimizle sürekli kavga etmemizde, adeta bir kişilik bölünmesinin semptomlarını dış politikaya yansıtmamızda saklıdır.

‘SOYKIRIMA VARAN’ DİYEBİLDİ

“Sözlerime başlarken ifade ettiğim üzere, kuzeyimizde Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimiyle başlayan savaş sürüyor. Güneyimizde ise HAMAS’ın 7 Ekim’de yaptığı kitlesel terör saldırısına İsrail’in orantısız hatta soykırıma varan askeri yanıtıyla başlayan savaş artık Lübnan, Suriye ve Irak’taki hedefleri kapsayarak genişliyor. Aynı bağlamda İsrail ile İran arasındaki gerilim ise karşılıklı saldırı ve misilleme döngüsüyle açık çatışmaya dönüşmüş durumda. Biz, her iki meselede de çözüme katkı sunar görünüyoruz. Ancak yalnızca görünüyoruz! Oysa etkin değiliz ve sözümüze kulak veren de yok. Bir bakıma kendimiz çalıp, yine kendimiz oynuyoruz.

‘BRICS’E RESMİ ÜYELİK BAŞVURUSU YAPTIK MI?’

“23 Ekim’de bu defa Cumhurbaşkanı Erdoğan BRICS Liderler Zirvesi için gittiği Kazan’da Rus mevkidaşı Putin’le görüştü. BRICS’in NATO’ya, Avrupa Birliği’ne alternatif teşkil etmediği anlamında ifadeler kullandı. Geçen gün Brezilya’daki G-20 zirvesinden dönüşündeyse bu defa ABD, İngiltere ve Fransa’nın Ukrayna’ya uzun menzilli silah sevkiyatına tamamen karşı olduğumuzu belirtti. Biz bu arada halen dahi BRICS’e resmen üyelik başvurusu yapıp yapmadığımızı da öğrenemedik. Hatırlayacaksınız, Sayın Fidan 10 Eylül’de nihayet beş yıl aradan sonra Avrupa Birliği’nin genişletilmiş gayriresmi dışişleri bakanları toplantısına katılmıştı. BRICS üyeliğimiz konusunu işte o toplantı dönüşünde dolaşıma sokmuştu. Aradaki bağlantıyı kurmak herhalde gözlemciler açısından zor değil. İşte okunaksız dış politika dediğimiz budur.

 

‘HAMAS YANLISI OLDUK’

“Filistin meselesinde o denli HAMAS yanlısı olduk, o denli Filistin meselesini HAMAS davasına eşitledik ki sözümüz duyulmaz, dinlenmez, ciddiye alınmaz oldu. İşi HAMAS’ı Kuvayı Milliye’yle bir tutmaya, HAMAS’ın Anadolu’yu savunduğunu iddia etmeye dek vardırdık. O arada İsrail’le olan on milyar dolarlık ticareti durdurduğumuzu iddia ettik.

‘MAVİ VATAN DİYEN YOK… BU FENA MI? ASLA!’

“Öte yandan bu meselenin İsrail-İran gerilimi boyutunu görmezden gelemeyiz. Nedense ABD’de Trump’ın başkan seçilmesini bölgemizde Netanyahu hükümeti kadar sitayişle karşılayan sadece AKP hükümeti oldu. Trump’ın İsrail’e kayıtsız şartsız desteğinin süreceği ve İran’a karşı yaptırımları artıracağı herhalde ortada. İsrail, İran’ın Ortadoğu’ya uzanan kollarını Lübnan ve komşumuz Suriye’de kesiyor, artık diğer komşumuz Irak’ta da İran destekli milisleri vurmaya başladı. Kıbrıs ve Yunanistan dosyalarında artan bir hareketlilik gözlüyoruz. Bakınız bugün Mavi Vatan’dan ne dışişleri bakanı ne cumhurbaşkanı söz ediyor. Zira Yunanistan’la Ege’de bahar yaşanıyor. Bu fena mı? Kötü mü? Asla.

AB YOLU KIBRIS’TA

“Biz kabul etmesek de Avrupa Birliği’nin yolu Kıbrıs’tan geçiyor. AB gerçek bir stratejik körlükle bundan yirmi yıl önce adanın güneyindeki yönetimi tüm adayı temsil eden bir devletmiş gibi üyeliğe kabul etmişti. 15 Kasım’da kuruluş yıldönümünde Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in ziyaret ettiği KKTC’yi ise aradan geçen yıllarda bizden başka hiçbir devlete tanıtamadık. Çözüme yönelik BM parametreleri özetle iki toplumlu, iki bölgeli ama yeni bir federasyon öngörüyor.

İKNA EDİCİ DEĞİL

“Bizim bunu tek taraflı çöpe atıp, iki devletli bir çözüm önerisiyle ortaya çıkmamız yahut anlaşılması güç bir eşit egemenlik kavramı geliştirmemiz muhataplarımız, müttefiklerimiz nezdinde ikna edici olmuyor. Kol bükerek, çözümsüzlüğü çözüm gibi tanıtıp, zamana oynayarak yol almaya çabalamak da yine dış politikamızın bütünlüğünü bozuyor. Ege’de ise geleneksel tutumumuz buranın coğrafi kendine özgülüğünden ötürü uluslararası hukuk, yani taraf olmadığımız BM Deniz Hukuk Sözleşmesi uygulanamayacağı için karşılıklı oturup siyasi çözüme ulaşmaktı. Hazır Mitsotakis hükümeti güçlü kamuoyu desteğine sahipken ve şimdi o yönde çaba gösterilirken uluslararası hukuk temelli savlar geliştirmek bir başka çelişki. Genel olarak Kıbrıs’ta ve Yunanistan’la çözüm arayışlarımız da birbirleriyle metodik bakımdan yine çelişkili.”

ÖZGÜR ÖZEL VE NAMIK TAN’IN MAVİ VATAN SİCİLİ!

Namık Tan’ın sözleri, CHP cenahından AB ile süslenmiş taviz görüşünün ilk dile getirilişi değil.

Şurana başlayalım; Avrupa Birliği ve Türkiye arasında 2013’te vize serbestisi kapsamında yeniden başlayan görüşmeler 6 AB kriterinde takılmıştı. Bunlar;

-Terörle mücadele mevzuatında düzenleme.

-⁠Yolsuzlukla mücadele.

-⁠Europol ile işbirliği.

-Kişisel verilerin korunması.

-⁠AB ülkeleri ile adli yardımlaşma ve suçluların iadesi.

-⁠Geri Kabul Anlaşması.

Bunlar içinde “AB ülkeleri ile adli yardımlaşma ve suçluların iadesi” başlığı ise doğrudan Güney Kıbrıs’ı tanımak demek. Hatta AB’nin üye ettiği ve kabul ettiği şekilde adanın tamamını Rumların yönetimindeki sözde ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ olarak tanımak anlamına geliyor. Yani AB’ye üyeliğin şartı, KKTC’den vazgeçmek demek!

Şimdi açıklamaları hatırlayalım:

‘ARTIK KONUŞMAKTAN KAÇMAYALIM’

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ilk sinyali 1 Temmuz’da T24’e röportajında verdi. "Kıbrıs meselesini Cumhuriyet Halk Partisi'nin konuşmaktan kaçtığı meselelerden biri olmaktan çıkarmak gerektiğini" söyleyen Özel, şöyle devam etti:

Kıbrıs'ta bir çözümü savunmanın, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğini savunmanın vatan hainliği gibi nitelendirilebileceği süreçlerin çoktan geride bırakılması gerekiyor. Türkiye, Yunanistan, Kuzey Kıbrıs, Güney Kıbrıs'ın hep birlikte Avrupa Birliği'nde yer alabilmesini oturup konuşmamız lazım. Bu konuda cesaret göstermemiz lazım."

STATÜKO DEDİ

19-20 Temmuz’da KKTC’de bulunan Özel, ilk ziyaretini federasyoncu Cumhuriyetçi Türk Partisi’ne (CTP) yaptı. CHP Genel Başkanı, KKTC hükümet görevlileri ile temaslarında Türkiye’nin garantörlük hakkının kesinliğini vurgularken, federasyon taraftarlarıyla temaslarında iki devletli çözüm politikasına sıcak bakmadığının sinyalini verdi.

CTP’de açıklama yapan Özel TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilen, "İki devletli çözüm adada kalıcı barışı sağlamanın yegane yoludur" ifadesini içeren, "Kıbrıs Barış Harekatı'nın 50. Yılı" tezkeresini şöyle değerlendirdi:

"CHP olarak biz Kıbrıs Türkü'nün evet demediği hiçbir şeye 'evet' demeyiz. Bir kez bunun bilinmesi gerekir. İkincisi, biz her zaman müzakereden ve çözümden yanayız ama bu çözümün adı bugünkü statüko göz önüne alındığında sizin yaptığınız tanımlama mıdır."

 

Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.