Reklamı Geç
HABER DETAY
Kurtuluşun üzerine..
Gazeteci- Yazar Engin Arıcan yazdı..
20 Eylül 2023 - Çarşamba 19:59
2049 defa okunmuş.
Manşet

Acının ve hüznün bin bir türlü hali ve dili var..

 

Bandırma’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 101. yıl dönümünü geçtiğimiz günlerde adam gibi anıp, şad edip, kutlayamadık. Lafa gelince birçoğumuz mangalda kül bırakmıyoruz. Ama yaşadığımız kentin101 yıl önce esaretten ve işgalden kurtuluşu aklımıza bile gelmiyor.

 

Kurtuluşu göstermelik kutlamalara, seremonilere, törenlere, kitâbi konuşma ve nutuklara indirgemenin de bir anlamı yok.’Kurtuluş’ kendi içinde ağır bir tümce. Neden ve nasıl kurtulduk sorularının yanıtını verebilmek 101 yıl sonra hala basmakalıp cümleler ve söylemlerle bir anlamda geçiştiriliyor ise fazla yazılacak ve söylenecek bir şey kalmıyor.

 

Kurtuluş gününden önce yetkili ve ilgili bir çok arkadaşı aradım ve bu yıl kutlamalar kapsamında ne yapılacağını ve ne düşündüklerini sordum. Anlamsız polemiklere mahal vermemek için isimleri şimdilik bende kalsın ama hiç birinden ikna edici, doyurucu bir yanıt alamadım. Geçtiğimiz yıl tanıma ve birlikte çalışma olanağı bulduğum 17  Eylül Üniversitesi Tarih Bölümü Yüksek Lisans  öğrencesi  sevgili  Sema Odacıl’ın ilçenin dünden bugüne  kurtuluş bayramları ile ilgili kapsamlı bir kitap çalışması olduğunu ve Bandırma Belediyesi’nin desteği ile kitabının basılarak, kitabın sunumunun ve tanıtımının yapılacağını öğrendim. Hem Odacıl adına hem kentim adına sevindim

 

Başka..?

Başka hiç bir şey yok.!

 

Biliyorum ki birileri aşırı girişkenlik gösterip, çok konuşunca bu rahatsızlıklara neden oluyor. Oysa ki böylesi bir durum Bandırma’nın doğasına aykırı. Çünkü, hep dillendirdiğim gibi Bandırma sus pus bir kent değil ve olmamalı. Bu kent, beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz ama özgürce konuşup, özgürce tartışmalı.

 

Geriye dönük baktığımda gördüğüm manzara korkunç ve dehşet verici. O kadar çok insanı kent olarak kendi içimizde bir şekilde yiyip, tüketmişiz ki, pes doğrusu… Üzüntüm ve hüznüm bundan ve oturup, düşünmemiz, konuşmamız, sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum.

 

Kurtuluş Günleri ve bir dizi etkinliğin planlayıcısı ve program organizatörü arkadaş ile görüştüm. Ortada bir bıkkınlık ve yorgunluk, aynı ve benzer şeyleri yinelemekten doğan olumsuz bir hava var. Hak da vermiyor değilim. Yeni şeyler söylemenin ve yeni şeyler yapmanın zamanı ama en önemlisi Kurtuluş ile ilgili söylenecek ve yapılacak daha çok şey var. Bunu başlangıçtan bu yana sezen ve öngören etrafımızda bir çok insan var ve bunlardan biri Ecevit Karakoyun. Şdi bu kim ki,vasfı ne ki denecek. Benim için  ise Bandırmalı olması yeterli.Yaptığınız bir şey, konu ne olursa olsun, anlamını ve diriliğini, heyecanını zaman içinde yitirmeye başlıyor ise ortaya ‘yeni’ adına  bir şeyler ortaya koymak, toplumun ilgi ve dikkatini çekmek zorundasınız. Biraz bunu yazımızda sorgulayalım.

 

Birincisi, belli günler, haftalarla hatta bayramlarla ilgili artık gelenekselleşen ve popülist kimliği ile öne çıkan kutlama ve etkinlikler, yad etmeler  aktüel ve magazinci bir anlayışla, birkaç şantöz ya da dansöz, birkaç yazar-çizer ve akademisyenin taşınmasıyla artık aşılıp, amacına ulaşamıyor. Örneğin,bu yıl Festivalle ve Kurtuluş Günleri birbirine karıştı. Bir sıkışmışlık var ve yaşanıyor. Bir de olayın ve konunun aşırı siyasallaşması aynı şekilde siyasal bir sonuç vermiyor. Getirdiğiniz sanatçının ya da şarkıcının, bir diğer belediye, bir üstünde sanatçı ve şarkıcı taşıyarak bir anlamda sesinizi bastırıp kesebiliyor. Bu nedenle kutlama ve törelerden, bayramlardan popülizmi aşıp, bu anlayışı kırmak, milyonlarca ve milyarlarca lirayı gelişi güzel savurmaya son vermeliyiz.

 

Ayrıca yaşananların en somut örneği Kurtuluş Günleri kapsamında uzun bir süredir yaşanan amaç sapması oluşturuyor. Kentin 101 yıl öncesi kurtuluşunu kutluyor ve yad ediyorsanız  Ayyıldız Tepe ve Son Kurşun Anıtı’nı ve bu minvalde bu alanda yaşananları görmezden gelemezsiniz. Biz, SonKurşun Anıtı ve Ayyıldız Tepe ekseninde yaşanan tartışmalara ve yürütülen çalışmalara sırtımızı döndük. Nedeni yine konuyu aşırı siyasallaştırmamızdan ve “ Sakın ha..Bu alana AK Parti ve Büyükşehir girmesin” gibi absürd ve ilkel  düşüncelerden kaynaklanıyor. Oysa ki, bizim sırtımızı döndüğümüz Ayyıldız Tepe ve Son Kurşun Anıtı ile ilgili proje çalışmalarını Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Yücel Yılmaz, başarıyla tamamlayıp, sonuçlandırdı. Oysa ki, bu konudaki faaliyetler zamanında ciddiye alınıp önemsenseydi belki de Anıt çalışmalarının bu 17 Eylül’de açılışını hep birlikte yapıp, hep birlikte açılış kurdelesını kesecektik. Bandırma da ekmek su, hava gibi düzenlenmiş  bir yeşil alana, eğlence ve dinlenme alanına kavuşmuş olacaktı. Keza, bu projenin gerçekleşmesi Başkan Yılmaz’ın öngördüğü teleferik projesinin de gerçekleştirilmesiyle Malta projesiyle bütünleştirilip Bandırma için bambaşka olanaklar ve fırsatlar yaratılabilirdi ama tren kaçtı.!

 

Bir çok kez yazdım ve görünen o ki yazmaya devam edeceğim. Aynı şey Bandırma- Erdek karayolu üzerinde Ordunat alanı ile de ilgili. Anlamsız ve içi boş polemiklere girmeyeceğim. Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz ve Bandırma Belediye Başkanı Tosun’un diyalog yoluyla samimiyetle aşabilecekleri bir konu kör düğümüne çevrildi ve proje A büyükşehrin kucağında kaldı. Yarın, büyükşehir konuyu sahiplenip, raftan indirip, yapımını gerçekleştirirse aval aval bakınacağız.

 

Kurtuluş Günleri kapsamında düzenlenen Kitap Günleri etkinlikleri de apayrı bir konu ve sorun. Başından beri bu konuda özellikle yerel yazar ve çizerlere büyük haksızlık ve ayrımcılıklar yaşandığına bizzat ben  tanığım. Özellikle başta İstanbul olmak üzere belli metropollerden taşınan belli aktüel ve magazinel sanatçı ve yazarlar, TV’ciler ile kentin sanatçı ve yazarlarının karşı karşıya getirilmesi başlı başına bir adaletsizlik ve haksız rekabet içeriyor. Örneğin, bir yazar olarak bu etkinliğe katılmak bana hiçbir şekilde cazip gelmiyor ve figüran olarak kullanıldığımızı hissettiriyor. Başkan Tosun’a ve belediye çalışanlarına bu gibi konularda kızamıyorum ve iyi niyetleri konusunda en küçük şüphem de yok. Böyle gelmiş ama böyle gitmeli diye de bir düşüncem de yok. Yanlışa ve yakışıksız uygulamalara uymanın, basmakalıp düşüncelere ortak olmanın da anlamı olduğunu düşünmüyorum.

 

Şimdilik bu kadar. Esen kalın..


Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.