Tarık Sürmelioğlu tarafından yayınlandı
BİZİM zamanımızda 19 Mayıs’lar Atatürk Stadyumu’nda kutlanırdı.
Hoş, yakın zamana kadar yine öyleydi; sonra caddeye taşıdılar bayramı.
Resmi ve milli bayramların tümü öyle oldu.
Stadyumların çimi önemliydi.
Öyle ya canım, yirmi iki adamın basması başka, binlerce çocuğun gencin aynı anda çiğnemesi başka!
Sonra onun bakımı var, onarımı var, sulaması var, biçmesi var.
Cadde asfalt.
Yürümekle yollar aşınmıyor netekim!
***
ORTAOKUL ve lisede hep mi bize denk gelirdi bayramlarda görevlendirilmek?
Yürüyüş kolunda en arkalara denk gelse de yerimiz, cumhuriyet çocuğu olarak milli hassasiyetlerimizden ödün vermezdik yani. O bayram günü, okul hangi gösteriyi, hangi mevkiyi uygun gördüyse, severek üstlendik görevleri.
Yüzlerimizden okunurdu bayramların neşesi. Umutlu, neşeli, sorumlu çocuklar olurduk hep.
Bazen en arkalarda bayrak, flama taşıyandık. Bazen stadyum koreografilerinde rol üstlenirdik.
Lisede izciydik meselâ; her bayram izci üniformamız ve yeşil siyah renkli izci fularımız eşliğinde resmi geçitlerin tören adım atıcılarıydık. Bordo beyaz renkli fular takanlara özenirdik; yeşil siyah çok açmazdı beni ama olsun.
İzci liderimiz Cengiz Hoca (Cengiz Çekdemir) öyle uygun görmüşse, yapacak bir şey olmazdı.
***
BAYRAMLARDA ödüllük şiirlerim olurdu. Kutlanacak günler veya milli bayramlara dair açılan şiir yarışmalarını ödülsüz geçtiğimi hatırlamıyorum.
Hep bana, hep bana olunca.. Bir gün müdür yardımcısının kapısını çaldım; esas duruştayım karşısında.. O zamanlar öyleydi; şimdi ‘öğretmene şiddet’ ortamındayız. Biz cephe selamına dururduk yolda falan görünce.
Şımarık ve kibirli tonda sordum: “Son yarışmada da birinci olmuşum, siz mi torpil yapıyorsunuz, ben mi çok iyiyim?”
“Yok uleyn çakıcı” dedi, “senden başka kimse girmiyor şiir, kompozisyon işine…”
Sanat okulu neticede.. Kimisi dökümcü, kimisi yapıcı, kimisi tesviyeci, motorcu, metalci, elektrikçi.. Zanaat öğrenmeye gelmiş millet; işin sanat kısmıyla pek dertleri yok!
Öyle işte…
***
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutladık.
Gençlerin bayramı bu; artık genç değiliz.
Ama bu cumhuriyet genç.
Bayram alanlarında umutlu, gülen yüzler görüyoruz.
Coşkuyu, kıvancı, mutluluğu tüm hücrelerimizde hissediyoruz.
Gençliğini geride bırakanların da yüzünde umut ışıkları, bir tebessüm, bir mutluluk hakim.
Bayram kutlamalarının stadyumlardan caddeye indirgenmesine kızıyoruz da..
Bu kez yaşadığımız kentin en önemli caddesinde (Millikuvvetler) ilk kez bayram kutlamaları yaşanıyor.
Kortejleri, eylemleri, siyasi şovları falan çok gördük de Millikuvvetler’de..
Bayram coşkusunun odağı olması ilk.
***
6 EYLÜL’lerde tören geçişleri olurdu; hatırlıyorum. Çocuktuk; Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan geçit resmi, Millikuvvetler istikametinden Anafartalar’a yürürdü. Şimdiki Otel Yılmaz’ın orada durup, tören geçişlerini izlemekten keyif alırdık. Tülütabaklar geçerdi önümüzden, sağa sola salça olarak.
Her çocuk korkardı; biz de korkuyorduk. Onlar, çocuk zihinlerimizin karakoncoloslarıydı bir nevi.
Bu kez halk oyunları, gösteriler, sergiler, bando mızıka, şarkı türkü, piyano bile var yani.
Kendilerine uzatılan mikrofonlara hiç çekinmeden, ürkmeden, korkmadan konuşuyor insanlar.
Mutluluklarını, içlerindeki coşkuyu dışa vuruyorlar.
Hallerinden memnunlar.
19 Mayıs coşkusunu Millikuvvetler Caddesi’nde doya doya yaşatanlara teşekkür ediyorlar.
Uzun yıllardır o renkli coşkuları bu denli dışa vurarak yaşayamamanın da etkisi var bunda.
Milli bayramları yasak savma faslında, kutluyormuş gibi yapmadık mı bunca zaman?
***
BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanı Ahmet Akın’ın 19 Mayıs için özel hazırlattığı reklam tasarımındaki sözlere takıldım.
“Ben mi kurtaracağım memleketi demediği için bugün bayram… Sen de gençsin, hayal et…”
Çok bayram mesajı gördük; gazete sayfalarında, billboardlarda, afişlerde, milli bayramların kutlandığı süslü cümleleri okuduk.
Ahmet Akın’ınki gerçekten farklıydı.
Üreten, mizahçı, esprili ve zeki bir aklın ürünü olmalıydı.
Doksanların başında ‘Langadank’ adında iki seri grafiti kitabı yayımlamıştı, karikatürcü Metin Üstündağ.
Seksenlerin sonu, doksanların başları, dünyada grafiti sanatının öne çıktığı yıllardı.
Ama şimdiki gibi, adını, aşkını, sevgilisini, askerlik tertibini falan renkli boyalarla duvarlara yazmak değildi grafiti; bir mesaj vermek, talebini iletmek, mizahla derdini anlatmak, hâttâ isyanını dile getirmekti.
Yetmişlerde sağ veya sol örgütlerin duvarlara yazdıkları ideolojik içerikli mesajları ayrı tutmak lazım. Doksanlardaki grafiti başka bir şeydi.
Neyse işte.. Metin Üstündağ’ın Landadang’ında şöyle bir metin vardı:
“Bırak abi yaa, bu memleketi sen mi kurtarıcan Mustafa Kemal abi yaa…”
Ahmet Akın’ın “Ben mi kurtaracağım memleketi demediği için bugün bayram, sen de gençsin, hayal et” şeklindeki bayram mesajını okuyunca, Langadank’taki o grafiti geldi aklıma.
Hoşuma da gitti hani; farklı bir çalışma olmuş.
Ama gerçekten de öyle değil mi; Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, İngiliz’e teslim olmuş Osmanlı’nın süngüsü düşmüş birer subayı olmayı tercih etseydi, Anadolu’da kurtuluş fişeğini kim ateşleyecekti?
Bölgeler ve illerde işgali protesto gösterileri, gizli direniş örgütlenmeleri başlamışsa da, Anadolu’da kurtuluş mücadelesinin örgütlü bir yapıya dönüşmesi için bir baş, bir lider kadro gerekmez miydi?
Mustafa Kemal’in kararlılığı, azmi, vatan ve millet sevgisi, askeri dehası, liderlik enerjisi ve gücü değil midir, bize 19 Mayıs’ın 105. yıldönümünü kutlatan?
Bayramımız kutlu olsun.
|
||
|