Reklamı Geç
HABER DETAY
Batı’nın çöken ekonomik modelini meşrulaştırma çabası
Emperyalizmin ekonomi tarafında borazanlığını yapan neoliberallerin temel tezi ‘serbest piyasa’nın her derde deva olduğudur. Nobel ödüllü tezde buna sık sık vurgu yapılmış.
18 Ekim 2024 - Cuma 01:29
618 defa okunmuş.
Ekonomi

Bu hafta içinde İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi'nde düzenlenen basın toplantısında, Nobel Ekonomi Ödülü'nün kazananları açıklandı. Açıklamada, 2024 Nobel Ekonomi Ödülü'nü Prof. Dr. Doran Acemoğlu, Prof. Dr. Simon Johnson ve Prof. Dr. James Robinson'un kazandığı bildirildi. Ödül "Kurumların nasıl oluştuğu ve refahı nasıl etkilediği üzerine yapılan çalışmalar" başlıklı teze verildi.

Batı’nın sözde ileri kurumlarının İsrail’in bir yıldan beri uyguladığı soykırıma karşı iflas ettiği bir dönemde böyle bir teze ödül verilmesi manidardır. Batı’nın ekonomik, ahlaki, siyasi çöküş sürecine girdiği son yıllarda Nobel Komitesi kendi kendine propaganda yapan bu tezi parlatarak ideolojik üstünlüğü sağlama çabası içindedir. Önce ödül alan tezin özetine bakalım.

NOBEL TEZİ SÖMÜRGECİLİĞİ PERDELEME İŞLEVİ GÖRÜYOR

Nobel ödülü alan tez, dünyanın en zengin yüzde 20'sinin en fakir yüzde 20'sinden yaklaşık 30 kat daha zengin olduğunu söylüyor. Dahası, gelir uçurumu kalıcı olduğunu, en fakir ülkeler daha da zenginleşmiş olsa da, en müreffeh olanlara yetişemediğini iddia ediyor.

Acemoğlu, Johnson ve Robinson bu farkı geri ülkelerle gelişmiş ülkelerin kurumlarındaki farklılıklara bağlıyor ve bunun yüzyıllar önce dünyanın farklı yerlerindeki Avrupalı ​​sömürgecilerin davranışlarındaki farklılıklardan kaynaklandığını öne sürüyor.

Teze göre yerli nüfus ne kadar yoğunsa, gelişmeye direnç o kadar fazla oluyor ve oraya taşınan Avrupalı ​​yerleşimci sayısı da o kadar azalıyor. Öte yandan, büyük yerli nüfus -bir kez yenildiğinde (?)- ucuz işgücü için kazançlı fırsatlar sunuyor.

Bu, kurumların daha geniş nüfus pahasına küçük bir seçkinler kesimine fayda sağlamaya odaklandığı anlamına geliyor. O koşullarda seçim yoktu ve sınırlı siyasi haklar vardı. Teze göre daha seyrek nüfuslu ve daha az direnç gösteren yerlere daha fazla sömürgeci yerleşti, sıkı çalışmayı teşvik eden ve siyasi haklar için taleplere yol açan kapsayıcı kurumlar kurdu.

BATI’NIN BİLDİĞİMİZ TEZLERİ ALLANIP PULLANMIŞ

Bu tez ortaçağda yeni yazılmaya başlayan bir çalışmanın sığlığı ve yüzeyselliğini taşıyor. Ortaçağda istatistik ve diğer bilim dalları gelişmemişken öne sürülen tezlerin sığ olması doğaldı. Bugün böylesine geniş bilgi ve zengin veri seti varken böylesine sığ bir tezin gelişmesi bunda bir kasıt olduğunu bize gösteriyor.

Tez birkaç veriden yola çıkarak genelleştirme hatasına düşmüş. Ayrıca tezin genelinde Batı’nın ırkçı, üstünlükçü, sömürgeci söylemi çok açık olarak görülüyor. Acemoğlu’nun iki hafta önce verdiği röportajda Türkiye’nin Doğu Avrupa’nın da gerisinde olduğunu iddia etmesi bilim adamı objektifliğinden ne kadar uzak olduğunu bize gösteriyor.

AB’nin işgücü kaynağı olmaktan öteye gidemeyen Doğu Avrupa ekonomisini Türkiye ekonomisinden üstün görmek ancak Batı’nın gözlükleriyle mümkün olabilir.

BATI’NIN KURUMLARI SOYKIRIM, YAĞMA, VAHŞET ÜSTÜNE KURULUDUR

Aşağıda 2017 Davos Zirvesi’nde paylaşılan grafiğe baktığımızda on dokuzuncu yüzyıla kadar dünyanın en zengin iki ülkesi olan Hindistan ve Çin’in daha sonraki yüzyılda hızla çöktüğü, adeta yok olduğu görülüyor.

Aynı dönemde Batı ekonomileri hızla yükseldi. Bu yükselişin Nobel ödüllü tezde ifade edildiği gibi yerel halkın çoğunluğu ve Avrupalı sömürgecilerin oluşturduğu kurumlarla alakası yoktur. Bu dönem sömürgecilerin dünyaya açıldığı, Çin ve Hindistan başta olmak üzere ülkeleri yağmaya giriştiği, altın ve diğer ne kadar zenginlik varsa el koyduğu dönemdir.

Aynı dönemde çok sayıda yerli Amerikalı, Afrikalı ve Asyalı insan köleleştirilip Batı’nın işletmelerinde çalıştırıldı. Amerika, Afrika ve Asya kıtalarında sayısız soykırım gerçekleştirildi. Latin Amerika’da sözde din özde altın uğruna yerlilerin adeta haritadan silinmesi, ABD’de yerli nüfusun yok edilmesi, Afrika’da köleleştirilen milyonlarca insanın göç ettirilmesi veya yok edilmesi gibi sayısız suçu var emperyalizmin.

Batı’nın ilk sermayesi işte tüm bunların bileşiminden oluştu.

ABD’nin kurucularından sözde özgürlükçü Thomas Jefferson’ın dahi köleleri vardı. Nobel ödüllü tezin yücelttiği sözde ‘kurumlar’ soykırım ile kurulmuştur. Yağma yetmemiş Batı’nın çizdiği çerçevenin dışına kim çıkmak istediyse onu da işgal, darbe, siyasi-ekonomik baskı, iç karışıklık, komplo gibi sayısız yöntemle bastırmıştır.

Nerede terör varsa nerde savaş varsa istisnasız hepsinde emperyalizmin parmağının olması tesadüf değildir. Böylece yağmalanan zenginliklerin sürekliliği sağlanmış ve yağmalanan ülkeler baskı altında tutularak Batı’ya bağımlı hale getirilmiştir.

O kadar ki sadece sömürge paylaşımı için dünya tarihinin gördüğü en kanlı savaşlar olan Birinci ve ikinci Dünya Savaşları yine emperyalizmin ‘muhteşem demokratik, gelişmiş kurumları’ eliyle çıkarılmıştır. Yani ortada olan şey emperyalizmin diktatörlüğüdür, kurumların ne kadar ‘demokratik’ veya ‘kurallı olduğu’ değil.

BİR ŞEHİR EFSANESİ: BATI SERBEST PİYASA İLE GELİŞTİ

Emperyalizmin ekonomi tarafında borazanlığını yapan neoliberallerin temel tezi ‘serbest piyasa’nın her derde deva olduğudur. Nobel ödüllü tezde buna sık sık vurgu yapılmış. Oysa Batı’nın yükseliş sürecinde liberal dönem çok sınırlı ve kısıtlı bir süre için yaşanmış ve kapitalizm hızla tekelleşmiştir. Her bir emperyalist ülke yağmaladığı zenginlikleri sıkı devlet denetimi altında korumuştur.

Sanayi şirketleri yüksek gümrük vergileri, destek, teşvik ve hibelerle koruma altına alınmıştır. Bir zamanlar sömürge olan ABD bağımsızlığını kazandıktan sonra hızla gelişmesinde hem yağmaya katılması hem de devletin büyük koruması ve planlaması etken olmuştur. Emperyalist devletler kendileri için bu politikaları uygularken sömürgelerinin içini boşaltmıştır.

Burada oluşturduğu çarpık ekonomik model ile bağımsız bir ekonominin oluşmaması için kendine bağlı bir iş dünyası oluşturmuş ve kendisine bağımlı bir altyapının oluşması için uygun altyapı geliştirmiştir. Emperyalizm sömürgelerde bağımsızlık hareketlerini şiddetle bastırmış bağımsızlığını kazanan ülkeleri ise ‘serbest piyasa’, ‘yapısal reform’ adı altında kendilerine bağımlılıklarını devam ettirmelerini sağlamak için baskı yapmıştır.

NEOLİBERALLERİN SON ÇIRPINIŞLARI FAYDA ETMEYECEK

Sonuç olarak; Nobel ödüllerinin hangilerinin insanlığa hangilerinin emperyalizme hizmet edenlere verildiği konusu hep tartışılmıştır ve tartışılacaktır. Acemoğlu ve çalışma arkadaşlarına verilen ödül emperyalizmin propaganda aygıtının akademik boyutuna destek vermeyi amaçlıyor.

Neoliberal kapitalizmin çöküşe geçtiği ve yeni bir dünyanın kurulduğu günümüzde beyhude bir çaba ile akademideki neoliberal tahakküm ayakta tutulmaya çalışılıyor. Gerek son yıllarda yaşanan somut pratik gerekse neoliberal tezlerin herbiri çürüyüp tarihin çöp sepetine gitmesi sürecin durdurulamaz bir şekilde Batı’nın aleyhinde geliştiğini gösteriyor.

Türkiye’de bu ödülü alkışlayanlara baktığımızda hemen hemen hepsinin neoliberal döküntülerin son kalıntıları olduğunu görüyoruz. Türkiye’de dönüşümün sancıları yaşanıyor, dünyada olduğu gibi Türkiye’de neoliberal çetenin tarihin çöplüğüne gitmesi yakındır.


Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.