Tolstoy’un en sevdiğim kitaplarından bir tanesi, İnsan Ne ile Yaşar… Bu uzun öyküde, Tolstoy insanlığın iyi kötü tüm hâllerini anlatıyor. Metnin bütününde, yaşamının son bölümünde düşüncelerine hâkim olan mistifikasyonun derin etkileri görülüyor.
Bu nedenle topluma ait olan bireyin ahlâki sorununa indirgeniyor.
Adanmışlık
Adanmışlık, yoğun emek, başkasının mutluluğuyla mutlu olmak… erdem basamaklarında sıralayabileceğimiz tüm bu özellikler, öykünün kahramanı olan varlığın karakterinde idealize ediliyor. İnsan olmayan bir varlık üzerinden erdemli bir yaşam modeli sunuluyor. Gittikçe yoğunlaşın bir mistik anlayışın içerisinde buluyoruz kendimizi.
Hatalar ve cezalar, insanın nasıl bir tutum aldığına bağlı olarak hayata yön veren gerçekler.
Tolstoy, doğruları melek kahramanı üzerinden belirliyor. Sevgiye işaret ediyor.
Sabretmek ve doğruyu bulmak; emek ve adanmışlık, yetinmeyi bilmek… tüm bunlar insana, idealize edilmiş bir varlığın öyküsüyle öğretiliyor.
Öğretiliyor diyorum; çünkü öyle anlıyorum ki Tolstoy insanların erdemli olmayı kendi yetileriyle başaramayacaklarını düşünüyor. Onlara bir yol gösterici ve güçlü olaylar erdemli olmayı öğretebilir.
“İnsana neye ihtiyacı olduğunu bilme yeteneği verilmedi” (s.42 )
Buna rağmen insanı en yalın hâliyle anlatır, gerçekte olduğu gibi; çünkü ezilenleri görmektedir.
Onları kurtarmak, aydınlatmak düşüncesine sahiptir: her ne kadar bunu pratikte gerçekleştirmeye niyetlenmediği gerekçesiyle kıyasıya eleştirilse de…
İnsan Sevgisi
Sadece, varlıklı bir insanın konforundan usanmışlık değildir, onun yoksul kitlelere olan ilgisi; bir vicdan meselesidir; ama daha çok insanlığı bilme, tanıma ve kavrama ihtiyacından ileri gelmektedir. İnsanı sevmektedir.
Kapitalizmin henüz erken diyebileceğimiz dönemlerinde yaşamış olması, ona belki de ezen ezilen meselesini ve yoksulluğu bir ahlâkî yücelme düşüncesiyle aşabileceğini düşündürdü.
Oysa insanlık neye ihtiyacı olduğunu ya da yaşamın zenginliğine ulaşmak için neye gereksinim duyduğunu, ancak yoksulluğun aşıldığı büyük bolluk ve özgürlük dönemine geçildiğinde kavrayabilir, tıpkı resim de yapabileceğini keşfetmesi gibi…
Yoksulluk bireysel bir mesele değildir; o nedenle hiçbir ahlâkî çözüm ya da erdemli davranış ezilen büyük insanlığı kurtuluşa götürmez; yoksulluk ve insanlığı erdemli varlıklar olmaktan çıkaran yozlaşma da bir toplumsal sorundur. Ezilenlerin toplumsal mücadelesiyle ortadan kaldırılabilecek bir sorun…
|
||
|