Suriye’nin başkenti Şam'a 30 kilometre uzaklıkta bulunan ve çöken rejimin Savunma Bakanlığına bağlı Sednaya Askeri Hapishanesi'nin Mart 2011'deki olayların ardından rejim karşıtları ve rejim karşıtı askeri unsurların tutulduğu üsse dönüştüğü belirtiliyor.
Tüm TV kanallarında yayınlanan Sednaya hapishanesi ile ilgili görüntüleri izleyebilmek ve tutukluların anlatımlarını dinleyebilmek güç olmanın da ötesinde kanınız donuyor.
Sorgusuz sualsiz göz altına alınmış kadın- erkek ve genç-yaşlı insanlar. Tecavüze uğramış kadınlar, ölüme mahkum edilmiş insanlar ve ortalıkta dolaşan bir pres makinası…
İnsanların bu görüntüler ve anlatımlar karşısında şok olması ve tepki göstermesi doğal. Çünkü, işkence, bir insanlık suçu ve insan olan bir insana bu tür davranışları hiçbir koşulda reva görmez, görmemeli.
İşkence ve zulüm denilince hepimizin aklına öncelikle 2.Dünya Savaşı’nda Alman Nazilerinin, faşistlerinin uygulamaları ve katliamları geliyor. Oysa ki, savaşın bitmesi sonrası yıllardan günümüze kadar diktatörler ve faşistlerin dünyanın sayısız ülkesinde cinayet ve katliamları hiç bitmedi.
Uzağa gitmenize gerek yok..12 Eylül faşist darbe koşullarında Türkiye’de sorgusuz sualsiz göz altına alınıp, sorgu evlerinde insanlık dışı yöntemlerle işkenceyle sorgulanan, vahşice öldürülen, sakat bırakılan, zindanlarda çürütülüp, süründürülen onlarca, yüzlerce kadın-erkek insanımızın varlığı günümüzde kaç kişinin gündeminde.12 Eylül 80 darbesinin üzerinden yıllar geçmiş olmasına karşın hala evlatlarını ya da eşlerini arayan Cumartesi Annelerinin sessiz çığlıkları hala kulaklarımızda..
Metris, Mamak ve Diyarbakır cezaevlerinde yaşananlardan ve işkence ile yitip, katledilmiş insanlardan söz ediyoruz. Dönemin askeri cezaevlerinde yaşananlardan söz ediyoruz.
Türk Silahlı Kuvvetleri bu ülkenin güvencesi ve onurudur. Peygamber ocağıdır ve askerimizin adı Mehmet’tir. Ancak, ne yazık ki, ordumuz ABD ile kurulmuş ilişkilerle artık Mustafa Kemal’in ordusu değil.Bu gerçeği yıllarca bu ülkenin aydınları ve gençleri anlatamadı. Ta ki, 15 Temmuz 2016’da ABD ajanı Fetocular üzerlerindeki asker üniformalarıyla, milletin silahını millete doğrultunca duymayan kulaklar duydu, görmeyen gözler gördü. Asker üniformalı teröristlerin darbe girişimi milletin ve yurtsever ordu ve kolluk güçlerinin şanlı direnişiyle bastırıldı. Ne pahasına? 251 şehit ve 2 binden fazla gazi ve yaralı pahasına..
12 Eylül 80 faşist darbesinin üzerinden 44 yıl geçti. 12 Mart faşist askeri darbesinin üzerinden ise 50 yıldan uzun bir süre geçti. Diğer darbe ve darbe girişimlerini saymıyoruz bile…Yazıktır, günahtır.. Türkiye, çok ağır bedeller ödemesine ve nice canlar yitirmiş olmasına karşın bu güne kadar darbeler ve darbecilerle adam gibi hesaplaşamadı. Darbe mağduru benlerce ve milyonlarca aile yaşadığı ve tanık olduğu acılarla, kayıplarla yaşamını sürdürmek zorunda bırakıldı. Siyasal açıdan beğenirsiniz beğenmezsiniz, bir tek Ak Parti, 12 Eylül faşist darbecileriyle yarım yamalak da olsa hesaplaştı.
Şimdi, Halep’ten başlayarak 12 günde ŞAM’ı ele geçiren ve Esed diktatörlüğünü devirmiş HTŞ ile muhalifler, Sednaya hapishanesinde zindanlara gömülü insanları özgürlüğüne kavuşturup, diktatörlüğün kirli ve kanlı çamaşırlarını ortaya seriyor.
Kuşkusuz görüntüleri ibretle ama ülkem adına üzülerek izliyorum. 12 Eylül darbe döneminde Metris, Mamak ve Diyarbakır cezaevlerinde o gencecik delikanlıların ve genç kızların ortak haykırışı ve çığlıkları İNSANLIK ONURU İŞKENCEYİ YENECEK idi.. Kimisi işkence tezgahlarında kaldı kimisi idam tezgahlarında can verdi. Kimileri de ‘buharlaşıp’ yok edildi..
İNSANLIK ONURU İŞKENCEYİ YENECEK..!
Esen kalın..
|
||
|