72 sömürge, bitmeyen yangın: Fransa.!

Bugünlerde dünya kamuoyunun ana gündem maddesi Fransa’da yaşanan hadiseler. Esasen Fransa’da sokak hareketleri, protestolar alışılagelmiş bir durum.

Örneğin geçtiğimiz yıllarda Sarı Yelekliler olarak adlandırılan grup, büyük kentlerde hayatı felç eden gösterileri düzenledi.

Ancak Fransa’da başlayıp komşu ülkelere de yayılan son gösteriler öncekilerden bir hayli farklılık gösteriyor. 2010 yılının sonlarında Tunus’ta bir seyyar satıcının “haksızlığa uğradıktan” sonra kendisini yakmasıyla başlayan olaylara benzer gelişmeler Fransa’da yaşanıyor.

 

[Fransa sokaklarında kaos yaşanıyor. Fotoğraf: AA]

 

17 yaşındaki Cezayir kökenli gencin polis kurşunuyla ölümünün ardından başlayan protestolarda 1 hafta geride kaldı.

Büyük bir kaos ve kargaşanın hakim olduğu Fransız şehirlerinde güvenlik hala sağlanabilmiş değil. Hükümetin tehdide varan açıklamalarına rağmen akşam saatlerinde sokaklara çıkan binlerce genç yakıp, yıkmaya devam ediyor.

Göstericilere dair henüz çok şey bilinmiyor. Ancak öfkenin ortaya çıkış nedeni ve sosyal medyadan yapılan paylaşımlar da gösteriyor ki, protestocuların ezici bir çoğunluğu Fransız sömürgelerinden ülkeye göç etmiş kişilerin çocukları ya da torunları.

Yani sokağa yansıyan öfke, nevzuhur bir göçmen öfkesi değil. Bilakis uzun yıllardır Fransa’da yaşayan eski sömürgelerden gelmiş kişilerin öfkesi.

Peki, neden bu öfke?

Bu sorunun cevabını Fransa’nın karanlık tarihinde bulabilmek mümkün. Zira yıllarca Afrika başta olmak üzere onlarca ülkeyi sömüren Fransa, ne yaptığı katliamlarla yüzleşti ne de sömürgeci bakış açısından kurtulabildi.

Öte yandan, bu denli büyük bir öfkeye sebep olacak bir başka neden de, ulus bilincinin bir hayli yüksek olduğu Fransa’da İngiltere, Kanada ya da ABD’de olduğu gibi bir entegrasyon sürecinin olmaması olarak gösteriliyor.

Sürekli dışlanan, ikinci sınıf vatandaş olarak görülen, devlet ya da özel sektörde ayrımcılığa maruz kalanların birikmiş öfkesi.

 

[Cezayir asıllı bir gencin öldürülmesinin ardından öfke dinmiyor. Fotoğraf: AA]

 

Şimdi gelin Fransa’nın sömürgecilik geçmişine birlikte bakalım…

Sömürgecilik faaliyetlerinin ortaya çıkmasında 15'inci yüzyılda Rönesans’la birlikte başlayan Avrupalılık bilincinin yadsınamaz bir etkisi vardır. Öyle ki, bir sonraki asırda coğrafi keşiflerin başlaması ve Sanayi Devrimi’nin olması, sömürgecilik faaliyetlerinin ete kemiğe bürünmesine yol açtı.

Fransa’nın sömürge topraklar arayış sürecini iki ana bölümde değerlendirmek mümkün. 16'ncı yüzyıldan itibaren Kuzey Amerika, Antil Adaları, Doğu Hindistan’ın bir bölümü ve Afrika’nın bir kısmı Fransa’nın nüfuz alanına girdi.

 

[Fransa, koloni haline getirdiği ülkelerde birçok katliama imza attı. Fotoğraf: AA]

 

1830’dan itibaren ise 19'uncu yüzyıl, Fransa için kudretli bir imparatorluk rüyasının gerçekleştiği önemli bir dönem oldu. Fransa bu yüzyılda Hindiçin (Laos, Kamboçya, Vietnam), Yeni Kaledonya, Fransız Polonezyası gibi yeni sömürgeler elde etti ve Osmanlı Devleti’nin zafiyet içinde bulunmasından da faydalanarak İngiltere ile birlikte Afrika’da mutlak söz sahibi oldu.

Cezayir (1830), Gabon (1839), Moritanya (1854), Senegal (1854), Gine (1855), Fildişi Sahili (1855), Kongo (1859), Mali (1883), Madagaskar (1896), Benin (1899), Burkina Faso (1896), Togo (1884-Almanya, 1918-Fransa), Çad (1900) ve Nijer (1900) gibi pek çok ülke Fransa’nın kontrolüne geçti.

Fransa ele geçirdiği bu ülkeleri ya doğrudan sömürgeleştirme yoluna gitti ya da Tunus (1881), Fas (1912), Laos (1893), Kamboçya (1863), Vietnam (1862) gibi protectorat (himaye) görüntüsünde kontrol altına aldı.

Unutulmayan katliamlar

Fransa, 1524'te başlattığı sömürgecilik faaliyetleriyle Afrika'nın batısında ve kuzeyinde 20'den fazla ülkede hakimiyet kurdu. Afrika'nın yüzde 35'i, 300 yıl boyunca Fransa'nın kontrolünde kaldı.

Senegal, Fildişi Sahili ve Benin gibi ülkeler o yıllarda Fransa'nın köle ticaret merkezleri olarak kullanıldı ve bölgedeki tüm kaynaklar sömürüldü.

Fransa'nın Afrika'daki kara tarihi

Bölgede 5 asır süren kolonyal dönemde ve özellikle İkinci Dünya Savaşı'nın ardından bağımsızlık mücadelesine girişen ülkelerde bu ayaklanmalar şiddetle bastırıldı ve 2 milyondan fazla Afrikalı hayatını kaybetti.

Öte yandan Fransa'nın dünya savaşlarında bağımsızlık vaadiyle kendi saflarında savaştırdığı ülke halklarının başlattığı ayaklanmalar da şiddetle bastırıldı. Bölgede beş asır süren sömürge dönemi ve bağımsızlık savaşları 2 milyondan fazla Afrikalının hayatına mal oldu.

İkinci Dünya Savaşı bitmeden kısa zaman önce bağımsızlık vaadiyle Fransa saflarında savaşan Cezayirlilerin başlattığı gösterilerde binlerce Cezayirli, Fransız askerleri tarafından öldürüldü. Tarihe "8 Mayıs 1945 Setif ve Guelma" katliamı olarak geçen olaylardan Cezayir'in bağımsızlığını kazandığı 1962'ye kadar şiddet olayları sistematik şekilde devam etti.

Cezayir Bağımsızlık Savaşı'nda 1 milyon kişi Fransızlar yüzünden hayatını kaybetti.

Fransa'nın, 1830'dan beri Cezayir toplumunu kültürel anlamda da bir soykırımla baş başa bıraktığı biliniyor. Cezayir'in kendi mahalli kimliğinin dışında 300 yıllık Osmanlı tarihinin de büyük ölçüde ortadan kaldırılmasına neden olan Fransa, ülkede birçok kültürel ve dini eseri kendi tasarrufunda istediği gibi dönüştürdü.

Tarihin en büyük soykırımında Fransa'nın rolü

Fransa siyasi nüfuz sahibi olduğu ülkelerde de büyük insan hakları ihlalleri gerçekleştirdi.

İnsanlık tarihin en büyük soykırımlarından kabul edilen, 800 bin kişinin öldüğü 1994 Ruanda soykırımında da Fransa'nın rolü olduğu ortaya çıktı.

Ruanda soykırımından hemen önce bölgedeki Fransız askerlerinin aldıkları istihbaratları değerlendirmeyerek bölgeden ayrıldığı, bazı Fransız askerlerinin ise bizzat katliamlara destek verdiği uluslararası raporlara yansıdı.

Fransa, 23 Haziran'da ülkenin güneybatısında sığınmacılar için güvenli bölge oluşturmak amacıyla Turkuaz Operasyonu'nu başlattı. Ancak Ruanda'da soykırımı engellemek yerine soykırımı yapan Hutu hükümetine silah ve bilgi sağladığı tespit edilen Fransa'nın aleyhine halen devam eden birçok uluslararası dava bulunuyor.
Fransa'nın eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand, Le Figaro gazetesine 1998'de verdiği mülakatta, "O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil" ifadesini kullanması hala uluslararası kamuoyunca bilinen bir gerçek.

Fransız Mediapart internet sitesi, şubatta yayımladığı, "Ruanda soykırımı: Fransa'nın yalanları ortaya çıktı" başlıklı, Fransız Dış İstihbarat Birimi DGSE'ye ait bir belgeye dayandırdığı haberinde, Fransa'nın, Hutu milislerince yaklaşık 800 bin Tutsinin öldürüldüğü Ruanda soykırımının asıl sorumlularını gizlediğini yazmıştı.

Fransa, on yıllarca sömürdüğü ülkelerden hemen vazgeçmedi. Bağımsızlık isteyen halklar büyük bedeller ödedi.

Bugünlerde de her ne kadar eski gücü olmasa da Fransa, Afrika ülkelerini sömürmeye devam ediyor. Gelin birlikte Afrika’daki Fransız çıkarlarına yakından bakalım.

 

[Angola Cumhurbaşkanı Joao Lourenco ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron. Fotoğraf: Reuters]

 

Eski sömürgeleri olan Afrika ülkeleriyle hiçbir zaman bağlarını koparmayan ve koparmak istemeyen Fransa, Soğuk Savaş sonrası bölgede aktif olan aktörlere karşı da agresif bir tutum sergiliyor.

İkinci Dünya Savaşı sonrası klasik sömürgecilik anlayışına son vermek zorunda kalan Fransa, bağımsızlıklarını kazanan ülkelerle yeni sömürgecilik döneminde Fransızcanın ülkenin resmi dili ve eğitim dili olması, zorunlu resmi eğitim konularında baskın tutum sahibiydi.

Bununla birlikte, “Fransızca Konuşan Ülkeler Topluluğu”nu kurarak eski sömürgelerinin Fransa ile bağlarının kopmasına engel olmaya çalışan Fransa'nın bu konuda başarılı da olduğunu söylemek mümkün. Halihazırda Afrika’da 54 ülkenin 27’sinin resmi dili Fransızca.

 

[Eski Fransız sömürgelerinde hala çocuklar anadillerinden önce Fransızcayı öğreniyor. Fotoğraf: AFP]

 

Diğer yandan bağımsızlığını kazanmadan önce Fransız sömürgelerinin Fransa’nın toplam ihracatındaki payı yüzde 60’dan fazlaydı. Bu oran ileriki senelerde ciddi oranda düştü.

Vazgeçilemeyen derin ekonomik çıkarlar

Fransa, uzun yıllar Afrika ülkelerinde mutlak egemen güçtü. Bağımsızlık mücadeleleri ve SSCB’nin desteğiyle başlayan gerileme uzun yıllar devam etti. Geçen 60 yıllık sürede Afrika’da Fransa’dan boşalan yerlere Rusya ve Çin yerleşti.

Özellikle bölgenin silah ithalatı Rusya’dan olurken, hızla kentleşen ülkeler için altyapı projelerini finanse etme rolünü de Çin aldı.

Peki, Fransız ekonomik çıkarları zedelendi mi?

Bu sorunun cevabını rakamlarda aramak daha gerçekçi olur. Şöyle ki, sömürge imparatorluğu 1950 yılında Fransız dış ticaret hacminin yüzde 60'ını temsil ediyordu. Afrika'nın Fransa'nın ihracatındaki payı 1970 yılında yüzde 8,7 iken, 2015'te yüzde 5'e düştü.

Ancak tüm bu gerilemelere rağmen, bölgede ciddi anlamda bir Fransız ekonomik çıkarının olduğu şüphesiz.

Buna en iyi örnek, Afrika ülkeleri ulusal para rezervlerininin Fransa Merkez Bankası'na yatırılmasıdır.

Zira Fransa 1961’den beri 14 Afrika ülkesinin ulusal rezervlerini elinde tutuyor. Benin, Burkina Faso, Gine-Bissau, Fildişi Sahili, Mali, Nijer, Senegal, Togo, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Kongo-Brazzaville, Ekvator Ginesi ve Gabon.

Böylelikle Fransız hazinesi, Afrika’dan yıllık bazda yaklaşık 500 milyar dolar kazanç ve getiri elde ediyor.

 

[Mali'de Fransa karşıtı gösterilerden bir kare. Fotoğraf: AA]

 

Sömürge parası CFA frangı

Euro ile sabitlenen CFA frangı, Kamerun, Benin, Gabon, Kongo Cumhuriyeti, Çad, Togo ve Orta Afrika Cumhuriyeti'ni de içeren eski Fransız sömürgesi 14 Afrika ülkesinde kullanılıyordu.

Fransa, 26 Aralık 1945'te CFA frangını, sömürge düzenini devam ettirmek için para birimi olarak tedavüle sokmuştu.

Batı Afrika Ekonomik ve Parasal Birliği (UEMOA) ile Orta Afrika Ekonomik ve Parasal Topluluğu'na (CEMAC) üye toplam 14 Afrika ülkesi sömürge döneminden bu yana frank CFA'yı para birimi olarak kullanıyor.

Batı Afrika Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) üyesi 15 ülke 2020 yılı temmuz ayı itibarıyla sömürge döneminden kalma 74 yıllık Fransız sömürge parası CFA frangını kaldırarak ortak para birimine geçme kararı aldı.

Ancak Fransa bu durumdan oldukça rahatsız. 1970 ile 2006 arasında, Fransızların Afrika'ya ihracatı 13'ten 28 milyar dolara yükselirken, Afrika pazarının büyüklüğü dört katına çıktı, bu da Fransa'nın para birimi üzerindeki hakimiyetini sürdürme arzusunu tetikleyen önemli bir neden olarak öne çıkıyor.

Kıtadaki Fransız şirketlerinin faaliyetleri

Fransız şirketleri Afrika ülkelerinde petrol, altın, gümüş ve uranyum gibi maden ocaklarını işletirken; bir yandan da bu ülkelerdeki telefon, elektrik, su, ulaşım, inşaat ve sağlık gibi hizmetleri yürütüyor.

Mali

Fransız şirketlerin petrole ve doğal gaza ilgisi bir hayli fazla. Fransız enerji devi Total şirketinin, doğal gaz ve petrol üretiminin yüzde 28'i Afrika'ya dayanıyor.

Mali'de 70’den fazla istasyonu bulunan Total, Serval operasyonu başaldıktan sonra Taoudéni havzalarında petrol arama faaliyetlerine başladı.

Fransız nükleer enerji şirketi Orano Group ve madencilik şirketi Compagnie minière de l'Ogooué ülkedeki altın, bakır, gümüş ve özellikle de uranyum madenlerinin büyük çoğunluğunu işletiyor.

 

[ Afrika'da bir Total tankeri. Fotoğraf: Reuters]

 

Nijer

Başkent Niamey'in Arlit bölgesinde çıkarılan uranyumun yüzde 87'si Fransa'nın nükleer enerji şirketi Orano Group'a ait (Areva) Nijer'deki uranyumun işletme haklarını 46 yıllığına elinde tutuyor.

Buradan çıkartılan uranyum, Fransa'nın elektrik ihtiyacının yaklaşık üçte birini karşılıyor.

Fransa, sahip olduğu 59 nükleer enerji santrali ile yılda yaklaşık 3 milyar euro kar elde ediyor. Nükleer enerji santralleri için gerekli ham madde olan uranyum madenini de Nijer ve Mali'den sağlıyor.

Çad

Total, ülkede 50’den fazla benzin istasyonuna sahip. Ayrıca Exxonmobil şirketiyle ortaklaşa ülkedeki petrolün yaklaşık yüzde 60’ını çıkarıyor.

Libya

Libya’da faaliyet gösteren Total şirketi, Libya Ulusal Petrol Şirketi (NOC) ortaklığında petrol kaynaklarını çıkarıyor.

Total, 2015 ve 2016 yıllarında Libya’da günlük 14 bin varil petrol çıkarırken, 2017’de günlük varil üretimi 31 bine yükseldi.

Total'in, Libya’nın açık deniz alanlarında bulunan Al Jurf’un işletilmeyen bölgesinde yüzde 75 hissesi bulunuyor.