Ata'nın Samsun'a geçişi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 yıl sonra restorasyon çalışması biten Yıldız Sarayının açılışını yaptı. Erdoğan açılışta yaptığı konuşmada, Atatürk’ün Samsun’a gitmeden önce Vahdettin ile yaptığı görüşmelere atıfta bulunarak, “Yıldız Sarayı'nın milli mücadelemizde de özel bir yeri bulunuyor. Gazi Mustafa Kemal, Bandırma Vapuru ile çıkmadan önce buraya gelmiş ve Sultan Vahdettin’le görüşmüştür.” dedi.
Erdoğan’ın sözleri, Atatürk-Vahdettin ilişkisini ve o dönemdeki iki çizgi mücadelesini gündeme getirdi. Son yıllarda gelişen, “Atatürk’ü Samsun’a Vahdettin, vatanı kurtarsın diye gönderdi.” tezlerini hatırlattı. Peki bu tez doğru mu?
‘YASA DIŞI’ MUSTAFA KEMALMustafa Kemal Paşa, Suriye Cephesi'nden geldikten sonra ülkenin içinde bulunduğu duruma karşı çareler aramaya başladı. Bir arkadaşıyla gazete çıkardı. Ardından da önde gelen isimlerle temasa geçti. Milli bir hükümet peşindeydi. 6 aylık bu çabasından bir sonuç alamadı. Tek çare Anadolu'ya geçmekti. Bunun için de çaba harcadı. Sonunda muradına erdi. Karadeniz bölgesindeki asayişsizliği -işgalci devletleri ve Saray'ı memnun edecek şekilde- hal etmesi istendi. Onun ise kafasında büyük işler vardı. Görüştüğü Cevat Çobanlı Paşa onun için “Kemal, galiba sen bir şeyler yapacaksın” demişti.
Evet o yapacaktı. Bunun alt yapısını da hazırladı. Ordudaki arkadaşlarıyla sürekli temas halindeydi. Resmi görevle 16 Mayıs 1919 akşamı İstanbul'dan yola çıktı. Bir süre sonra niyeti anlaşıldı ve “Geri gel” telgrafları 5 Haziran’dan itibaren yağmaya başladı. İngilizler niyetini anlamış ve İstanbul’a geri çağrılması konusunda sürekli baskı yapıyordu. O ise 8 Temmuz’a kadar çeşitli bahanelerle bunu erteledi. Kendi deyimiyle bu oyun o gece bitti ve gereğini yaptı.
7/8 Temmuz 1919 gecesi istifa ederek hak hareketinin başına geçti. Hatta bu süreçte İngilizler işi sağlama almak için Samsun’a zırhlı gönderdiler… Artık Osmanlı'nın gözünde 'Yasa dışı' birisiydi. Bu yasa dışılık, 23 Nisan 1920 gününe kadar sürdü. Artık yeni devletin yasal adamı atılmış oldu. Bu dönemdeki yazışmalarını bile askeri haberleşme ağı üzerinden şifreli ve bazen takma isimlerle yaptığı belgelerle ispatlı. 23 Nisan günü ise Türkiye Cumhuriyeti'ni fiilen kurmuş oldu. Bu süreçte bütün Anadolu'yu yanına çekti ve ayağa kaldırdı. Aydın Kuvayı Milliye Komutan bile İstanbul'a çektiği telgrafta “Vatanımın selameti için birliğimle birlikte isyan ettim.” diyordu.
YORUM VAR BELGE YOKMustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmadan önce Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit ile yaptığı son görüşmeler, “Paşa’yı Samsun’a Vahdettin gönderdi. Bu bir devlet operasyonuydu ve amacı da Milli Mücadeleyi başlatarak devleti işgalden kurtarmaktı.” yorumuna neden oldu. Hatta buna “Devlet operasyonu” diyenler de oldu. Tarih yalanı kaldırır ancak yalanlar er geç belgelere çarpar. Çünkü bu yorumu destekleyecek bilgi ve belgeye rastlanmadı. Aksine bu tarihten sonra izlenen bütün gelişmelere baktığımızda Sultan Vahdettin’in destek değil, köstek olduğunu görüyoruz.
‘BOĞAZİÇİNİ TERK EDERKEN’Mustafa Kemal Paşa, Samsun'a çıkarken hissettiklerini 6 Mayıs 1924 günü Yunus Nadi ile yaptığı söyleşide şöyle anlatır: “Benim İstanbul’dan Samsun’a götüren vapur Boğaziçi’ni terk ederken Karadeniz’e girerken, İstanbul ufuklarına baktım ve orada her türlü müdafaadan men edilmiş, kalp ve vicdanları kan ağlayan, dimağları yanan İstanbul halkı için ağladım, gözlerim yaşardı. Fakat bu sevgili kardeşlerin mutlaka kurtulacağına o kadar emendim ki, bu emniyet benim için avunma sebebi oldu.” (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C.16, Kaynak Yayınları, s.259)
İÇİNDE SAKLADIĞI SIRMustafa Kemal, 1926 yılında Milliyet gazetesine o günlerdeki düşüncelerini şöyle anlatır: “Bir gün Fethi Bey ve dört müşterek arkadaşımızla birlikte, bir hayli münakaşadan sonra, ihtilalci bir komite kurmaya karar verdik. Ve ihtilalci tedbirler düşünmeye başladık; padişahı değiştirmek, kabineyi düşürmek, yeni bir kabine kurarak daha azimli hareketlere başvurmak gibi... (...) Bununla beraber bu temaslarımda devam ediyordum. İçlerinden bir kısmında saf bir vatanperverlik hissinin coşkusundan başka ne fikir, ne de tedbir kabiliyeti vardı. Bir kısmının hâlâ hasis politikacılık menfaatlerinden başka düşündükleri yoktu. Kendi kendime şu kararı verdim: Uygun bir zaman ve fırsatta İstanbul'dan kaybolmak, basit bir tertiple Anadolu içine girmek, bir müddet isimsiz çalıştıktan sonra, bütünü Türk milletine felaketi haber vermek! İçimde çok dikkatle gizlediğim bu sırrı vakti gelmedikçe kimseye söylemedim. Böyle bir karar vermemişim gibi, herhangi temaslara devam ettim.(...) İşte benim Mütareke sırasında dört beş ay İstanbul’da kalışım sırf bunun içindir.” (ATABE, C.3, s.80- 81)
‘ORDUMUZ SERSERİ SÜRÜSÜ İLAN EDİLDİ’Mustafa Kemal Paşa, 20 Mart 1923 günü Konya Türk Ocağı'nda Vahdettin'e değinir: “Osmanlı hükümdarı Vahdettin’in harekâtı gözünüzün önündedir. Onun emriyledir ki, bile bile ölüme götürülen milleti kurtarmak isteyenler asi ilan edildi. Onun emriyle millet ve vatanı kurtarmak için kan döken aziz ordumuzun serseriler sürüsü olduğuna dair fetvalar veren ulema kıyafetli kimseler çıktı. Onlar bu fetvaları Yunan tayyareleriyle ordumuzun içine atıyorlardı. Ulema içinde böyle hainleri himayeye, aşağılık hareketlerini şeriata tatbik eden, din kisvesi ve şeriat sözleriyle milleti küçük düşüren ve aldatan âlimlerin –onlar için bu tabiri kullanmak istemem- böyle şerre alet olan insanların yüzündendir ki, dört halifeden sonra din daima siyaset vasıtası, menfaat vasıtası, istibdat vasıtası yapıldı.” (ATABE, C. 15, s.242)
‘ADİ MAHLUK’Gazi Mustafa Kemal Paşa, Vahdettin’in yurdu terk etmesi üzerine de şunları söyler: “Gerçekten, her ne sebep ve suretle olursa olsun, Vahdettin gibi hürriyet ve hayatını milleti içinde tehlikede görebilecek kadar adi bir mahlûkun, bir dakika bile olsa, bir milletin başında bulunduğunu düşünmek ne hazindir! Şükretmelidir ki, bu alçak, mirasına konduğu saltanat makamından, millet tarafından düşürüldükten sonra, alçaklığını tamamlamış bulunuyor.” (Mustafa Kemal, Nutuk, Temel Yayınları, İstanbul, 2003, s.518- 519.)
SALTANATIN KALDIRILDIĞI GÜNGazi Paşa, 1 Kasım 1922 günü TBMM’de Saltanatın kaldırılması hakkında çıkarılan kanun hakkında "Ne yazık ki, bu milletin hükümdar diye, sultan diye, padişah diye, halife diye başında bulundurduğu Vahdettin... (Allah kahretsin sesleri.) Bu alçakça hareketiyle yalnız kendinin layık olduğu bir muameleyi kabul etmiş olmaktan başka hiçbir şey yapmış olmadı. Vahdettin, bu hareketle kendini öldürdü ve temsil eylediği idare şeklinin yıkılışını zaruri kıldı. Fakat efendiler, millet hiçbir vakit bu hıyanetkârane hareketin kurbanı olmaya razı olamazdı" der. (ATABE, C.14, s.85- 86.)