Bangladeş’teki olaylar kimin eseri.?

Bangladeş’te bir süredir devam eden gösteriler amacına ulaştı. Ülkenin Başbakanı Şeyh Hasina Vecid görevinden istifa etti, Hindistan’a gitti. Ardından Nobel Barış Ödülü sahibi ve hakkında fahiş faiz oranları uyguladığı için hüküm bulunan ancak ne hikmetse “Fakirlerin bankacısı” olarak nam salan Prof. Dr. Muhammed Yusuf hükümeti kurmak için görevlendirildi.

Tüm bunlar yaşanırken sosyal medyaya düşen Bangladeş’in kurucu lideri Bangabandhu Şeyh Muciburrahman’ın heykelinin yıkan eylemciler videosu üzerinden bazı iddialar ortaya atıldı. Bu çeşitli iddiaları “Bangladeş Hükümetini deviren protestolara solcuların önderlik ettiği ve heykeli yıkılan Muciburrahman’ın Hindistan kuklası bir faşist olduğu” şeklinde derleyebiliriz. Peki bu iddialar doğru mudur?   PROTESTOLAR KİMİN ESERİ?

Ülkede, 1971 Bangladeş Bağımsızlık Savaşı’nda savaşanların çocuklarına yönelik kamu kurumlarında yüzde 30 kontenjan kararı alınması ile üniversitelerde protestolar başladı. Bu üniversitelerde yer alan çeşitli siyasi partilerin gençlik örgütlerinin öncülük ettiği bu eylemlere polisin müdahale etmesiyle büyüdü.

Ülkede bu konuyla ilgili yapılan protestolarda onlarca kişi hayatını kaybetti. Sonunda hükümet bu konuda geri adım attı ve kamu kurumlarındaki bu kontenjan kararını yüzde 30’dan yüzde 20’ye indir

 

Aslında bu kontenjan kararı yeni bir karar değil daha önce de yürürlüğe konmaya çalışılmış ancak o zamanki tepkiler neticesinde bu karar geri çekilmişti. Ülkede çeşitli gruplar için yüzde 56’lık bir kontenjan kararı uygulandığını da hatırlatmakta fayda var.

Protestolara yönelik sokağa çıkma yasakları, okulları kapatmak gibi önlemler fayda vermedi. Kontenjanın düşürülmesi kararı kısa bir süre için olayları durdursa da ülke muhalefeti “sözde yaşanan şiddeti protesto etmek” için yeniden sokağa çıktı.

Bangladeş’teki bu olayların başında iki ana kuvvet bulunuyor ve sosyal medya analizcilerine kötü bir haber vermek gerekirse ikisi de antiemperyalist sol kuvvet değil. Kuvvetlerden büyük olan Bangladeş Milliyetçi Partisi (BNP) diğeri ise iktidarda bulunan Halk Partisinin (Awami League) yıllardır mücadele ettiği Cemaat-i İslami Partisi. Özellikle Cemaat-i İslami’nin uzun yıllardır Bangladeş için bir güvenlik sorunu teşkil ettiği biliniyor.

Bangladeş devleti 2000’li yıllardan itibaren bu hareketi dizginlemek için çeşitli operasyonlar yapıyor ve liderlerini cezalandırıyor. Cemaat’in ABD ve çeşitli ülkelerle direkt veya dolaylı olarak bağı olduğu ifade ediliyor. ABD’nin Milliyetçi Parti ile bağlantıya geçtiği ve protestolar için özel destek verdiği biliniyor. Nitekim ABD’nin geçiş hükümeti kurulması ihtimali belirir belirmez destek vermesi konuyu açıklıyor.

7 Ocak 2024 tarihinde düzenlenen genel seçimlerde BNP’nin liderinin başbakanlığa aday olması yasaklandı. Kendisi Hasina Vecid’e yönelik düzenlenen ve 24 kişinin yaşamını yitirdiği suikast davasında suçlu bulunmuştu. Bu sebeple parti de seçime katılmadı. Cemaat-i İslami ile boykot çalışması yürüttü.

Esasında yukarıda bahsettiğimiz protestoların başlangıcı olarak seçim tarihini belirlemek doğru olabilir.

Ülkedeki en büyük iki sol parti olan Bangladeş İşçi Partisi ve Bangladeş Komünist Partisi Marksist Leninist seçimlerde Halk Partisi ile hareket etti ve bu protestolar boyunca itidal çağrıları yaptı. Yani sosyal medyada dillendirilen ilk iddia boşa düştü. Bangladeş solu protestolarda bulunmadı. Yalnızca bu seçim değil daha önce de seçimlere aynı şekilde katılmışlardı.

HALK PARTİSİNİN KARAKTERİ

Bangladeş’in kurucu partisi olan Halk Partisi (Awami League) çeşitli askeri müdahalelere ve hükümetten düşmesine karşın ülkenin kuruluşundan bu yana aralıksız olarak faaliyet gösteriyor. Parti en son 2008 yılında kazandığı seçimlerin ardından Şeyh Hasina Vecid’in başbakanlığında üst üste üç dönem ülkeyi yönetti. Vecid, ülkeyi kuran Şeyh Bangabandhu Muciburrahman’ın da kızıdır.

Halk Partisi 1949 yılında (o dönemde henüz Doğu Pakistan olarak anılan) Bangladeş’te kuruldu. Adından da anlaşılacağı üzere halkçılık iddiasında olan bir partiydi. Yapısında anti emperyalist ve sol öğeler taşıyordu. 1970 yılında Pakistan’da düzenlenen seçimlerde Doğu Pakistan için ayrılan sandalyelerin büyük çoğunluğunu almayı başardı. Doğu Pakistan, batıdaki kısımdan daha kalabalık olduğu için daha fazla temsil hakkına sahipti. Böylelikle Pakistan Meclisinde çoğunluğu sağladı.

Bu süreçte partinin artık başkanı olan Bangabandhu Şeyh Muciburrahman’ın Batı’daki ana Pakistan karası ile arasındaki hiçbir kara bağlantısı olmayan Doğu Pakistan için özerklik talebi ülkenin başındaki Yahya Han tarafından kabul edilmedi. Pakistan’ın iki ana parçası arasında kara sınırının dışında bir dil ve alfabe birliği dahi yoktu. Batı Pakistan’ın dili Urduca iken Doğu Pakistan’da Bengalce konuşuluyordu ve bambaşka bir alfabe ile yazılıyordu.

Han Meclisi süresiz olarak kapattı. Böylelikle Doğu Pakistan’da genel grev başlatıldı. Pakistan ordusu Doğu Pakistan’ın önemli kenti olan Dakka’ya girdi ve Muciburrahman tutuklandı. Bu süreçte birçok Bangladeşli Hindistan’a sığındı. Bu göçmen meselesinin ortaya çıkmasıyla 1971 Hindistan-Pakistan Savaşı başladı. Hindistan kuvvetleri Dakka’ya kadar ilerledi. Pakistan son çare olarak Dakka’dan çekilmek mecburiyetinde kaldı. İki hafta sonra Hindistan da bölgeden çekildi.

Muciburrahman ise Hindistan tarafından kurtarılmadı ya da emanetçi olarak bırakılmadı. Bu yüzden Muciburrahman’ın “Hindistan’ın kuklası” gibi görülmesi yalnızca Bangladeş içindeki Cemaat-i İslami taraftarları açısından bakıldığında kendisine yakıştırılabilecek bir şeydir. Muciburrahman, bu savaş sonrasında Pakistan Cumhurbaşkanı olan Zulfikar Ali Butto tarafından serbest bırakılmıştır ve halkı ile buluşmuştur.

Hindistan’ın savaşa girmesi ise 10 milyon olarak ifade edilen göçmenlerin Doğu Bengal denilen bölgeye sığınmasıyla beraber daralmasının sonucu ve henüz 1965 yılında savaştığı Pakistan’ın içinde olduğu durumu değerlendirme çabasıdır. Hindistan’ın bağımsız bir Bangladeş gibi derdinin olmadığı kendisinin eyaletlerinden olan Batı Bengal nedeniyle olası değildir. Sonuçta bu ülke Batı Bengal’in soydaşları ile birleşme gibi bir ihtimali göze alamayacak kadar hassas bir denge üzerine kurulmuştur.

MUCİBURRAHMAN’DAN FAŞİST ÇIKAR MI?

Bangabandhu Şeyh Muciburrahman’ın devlet başkanlığı maalesef Bangladeş’te bağımsızlık öncesi çıkan karışıklıkları dindirmeye yetmedi. Devlet Başkanı ülkedeki olayları çözmekte pek mahir olamadı. Bu süreçte yaşananlar ise Muciburrahman’ın faşist olduğu yönünde bir propagandayı başlattı.

Ancak ülkeye can suyu verileceği günlerde yaşanan bu iç karışıklığın ne denli yıkıcı olabildiğini anlamaktan öte olan bu yorumlar hayatla bağdaşmıyor. Dönemin olağanüstü bir dönem olduğunu kavrayamayanlar yepyeni bir devletin hayatta kalma mücadelesine kolaylıkla faşizm damgasını vuruyor.

Ayrıca kurucu anayasasında laiklik olan Bangladeş’in kurucu liderinin laik olmadığını söyleyip gülünç duruma düşüyorlar.

Ülkesini belirli bir rotada ilerletmek isteyen Muciburrahman yalnızca 4 yıl iktidarda kalabildi. Ardından asker tarafından devrildi. Kendisi hayatını kaybettikten sonra uzun bir süre ülke demir yumrukla yönetildi ve kaos Bangladeş’ten eksik olmadı.

Birçok büyük firmanın taşeron üretim merkezi olan Bangladeş’in bu kaderini Muciburrahman’ın sözde faşizmi değil askerlerin birbiri arasındaki iktidar savaşının var ettiği görülüyor. Çünkü kurucu liderin yalnızca 4 yıl dayanabilen ekonomik programı literatürde sosyalist en azından kamucu bir program olarak kabul ediliyor.

Bu da Muciburrahman’ın neden bir darbeyle gittiğini ve bugün dahi heykelinin Batıcılara verdiği rahatsızlığı ifade ediyor. Hatta paranın üstünde duran fotoğrafının da kaldırılması dahi tartışılıyor.

Sonuç olarak yeniden ve üstüne basarak ifade etmek gerekir ki Bangladeş’te öğrencilerin başlattığı ve başarıya ulaşan hareketin sömürüye karşı olan anti emperyalist solcuların bir başarısı olduğu ve Mubicurrahman’ın Hindistan kuklası bir faşist olduğu iddiaları gerçekliğin epey uzağındadır.