Dev-Genç'ten ev-gence..!

DEVRİM AŞKIN KARASOY - HANİFE YALÇIN

Türkiye’de 4 milyon ev genci var! Yaşları 15-29 yaş aralığında… Her 3 gençten biri ne istihdama katılıyor ne de eğitimini sürdürüyor. Gençleri bu duruma getiren ekonomik, sosyal, kültürel, psikolojik etkenler var ve bunlar Türkiye’yi, Türkiye’nin geleceğini yakından ilgilendiriyor. Ne oluyor da bu gençler “ev genci”ne dönüşüyor? Psikolog Nükte Balcı sayfamıza konuk oldu, sorularımızı yanıtladı.

HIZLI GELİŞEN, YENİ NESİL SORUN

- Türkiye’de her 3 gençten birinin “ev genci” olmasının altında hangi sebepler yatıyor?

Ev gençleri, ülkemizde ve dünyada yeni karşılaştığımız sosyolojik bir olgu. Türkiye’de, 15-24 yaş aralığında, sayılarının 3 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Ev gençlerinin son zamanlarda ciddi şekilde artmasında ekonomi, istihdam gibi sebeplerle birlikte çocukluktan itibaren yetiştirilme tarzı, geleceğe dair beklentilerdeki dengesizlik, mevcut durumdan zevk alamama gibi etkenler bulunuyor. İş aramaya küsmüş, gelecekten beklentisini kesmiş, idealleri olmayan, ailesinin imkânlarını kullanmak zorunda kalan mutsuz insanlar olarak da tanımlayabiliriz bu gençleri.

Bu kesimin büyük çoğunluğu alanıyla ilgili iş bulamıyor, haftanın 6 günü çalışarak elde ettiği maaşı yeterli görmüyor, bu şartlarda çalışmanın mantıklı olmadığını düşünüyor. Ülkemizde yaşanan ekonomik problemler, istihdam sorunu, plansızlık, üniversitelerden mezun olanlara yeterli iş alanlarının açılamaması, sorunu büyütüyor. Bir başka neden, niteliksiz mesleki eğitim… Ülkemizde gençlerin hâlâ çocuk gibi görülmesi de nedenlerden biri.

SÜREÇ ÇOCUKLUKTAN BAŞLIYOR

- Çocuklarımızı geleceğe hazırlarken nerede yanlışlar yapıyoruz, doğrusunu nasıl yaparız?

Ev gençlerinin, çalışsalar da aileden harçlık almaya devam etmek, eve katkıda bulunamamak gibi nedenlerden psikolojileri olumsuz etkileniyor. Bu, kişilerde yetersizlik ve değersizlik duygusunun yüksek seviyede görülmesine neden oluyor. Zamanla gençlerin depresyona girmelerine neden oluyor. Süreçle ilgili ailelerin rolü öncelikli ve önemli. Aileler çocuklarını ortalama 3 yaşından itibaren gözlemlemeli, yetenekleri ve potansiyellerini göz önünde bulundurarak onlara yönlendirme yapmalıdırlar.

Çocuklarımızın yeteneklerini köreltecek hatalar yapmamalıyız. Yeteneklerin gelişebileceği ve gösterilebileceği uygun koşulları hazırlamalıyız. Buradan, çocuklara abartılı imkânlar sunmayı, her istediğini almayı, her istediğini yapmayı kastetmiyorum. Bu, onların iyiliğine olmaz. Aksine gerçek hayattan izole edilmelerine sebep olur. Çocukların, yaşlarına uygun yaşadıkları zorluklar, krizler ve sıkıntılar onların gerçek hayata hazırlanmasına katkı verir. Problemlerini kendilerinin çözmesine olanak sağlamalıyız.

- Yani olay, ailede mi bitiyor?

Aile önemli ama tek başına değil… Ebeveynlerin çocuklarını her türlü sıkıntıdan koruma çabası yarardan çok zarara yol açıyor. Onları birey olma yolculuğunda hazırlıksız bırakıyor. Aşırı koruyucu ebeveynlik doğru değil. Modern ebeveynler çocuklarını her türlü problemden koruma refleksi ile hareket ediyor. Bu da çocukların zorluklarla yüzleşerek büyümesini engelliyor.

Başka bir konu, bireysellik ve bireycilik… Toplumda değerlerden ziyade bireysel mutluluğun öncelikli olması çocukların sorumluluk alma bilinci yerine haz odaklı anlayışla büyümesine neden oluyor.

Ve tabii eğitim sistemi… Eğitim sisteminin odak noktası çocuğun sadece okul başarısı, not ortalaması olduğu zaman, çocukta hayata dair temel anlayıştan, temel başarıdan uzaklaşma başlıyor.

DİJİTAL BAĞIMLILIK DA ETKİLİ OLUYOR

- Modern hayat, üretimden kopma, ebeveynler, öğretmenler, devlet… Hepimize dersler var anlaşılan?

Evet var, başka şeyler de var… Teknolojik ve dijital dünya örneğin. Dijital dünyada çok vakit geçiren çocuklar dış dünyadan soyutlanıyor. Gerçek hayatla mücadele etme şansından mahrum kalıyor. Çocuğun bir yandan bireysel gelişimini desteklerken diğer yandan toplumsal sorumluluklarını bileceği ve yerine getireceği koşullarla yetişmesini sağlamak temel amaç olmalı. Çocukların özgürlük alanları olmalı ancak kurallarla dengelenmelidir.

Çocuklara küçük yaşlardan itibaren yaşlarına uygun sorumluluklar verilmelidir. Başkalarının duygularını anlama ve toplumla paylaşım içinde olma bilinci kazandırılmalıdır. Ebeveyn hem bir rehber hem sevgi dolu destekçi olmalıdır. Çocukları her türlü zorluktan korumak kısa vadede huzuru sağlasa da uzun vadede zarara yol açabilir. Zorluklar bireyi güçlendiren ve hayata hazırlayan en önemli deneyimlerdir.

Eğitimde ölçü, çocuğun hem birey hem toplumsal bir varlık olarak gelişimini desteklemektir. Ona sınır koyarken özgürlük alanları sağlamak, özgürlük alanı sağlarken de sınırları tanıtmaktır. Birey olarak değerini hatırlatırken toplumsal değerleri unutturmamak en büyük görevimiz olmalıdır.

- Niteliksiz mesleki eğitim konusunda ne söylersiniz?

Aslında bu, başlı başına ve detaylı ele alınması gereken bir konu ama kısaca şunu söyleyebilirim: Mesleki alanların ve ülkenin eğitim sisteminin toplumun ihtiyaçlarına uygun belirlenmesi ve planlanması, gençlerin de bu plana göre teşvik edilmesi gereklidir. Herkesin çocuğu doktor, mühendis olacak; lisans, yüksek lisans diplomaları alacak diye bir şart yok. Ülkemizde meslek erbabı ustalara da ihtiyaç var. Üniversite mezunu işsizler ordusu, ülkemizin önemli ve yakıcı sorunlarından biridir.