İnka’lar, Aztek’ler ,Kızılderililer ve Filistin
Zaman sadece bizler açısından değil, yer kürenin her noktasında yaşayan insan soyu ve tüm canlılar açısından önemli. İşgal altındaki Filistin’de 7 Ekim gününden bugüne yaşanan vahşet dikkate alındığında zamanın durduğuna ve saniyeler sanisyelere koşut ölümün Filistin Gazze’de kol gezdiğine ve acımasızca her yaştan insanı parça pincik edip, yok ettiğine tanık oluyoruz.
‘Tanık olmak’ ve izleyici olmak sözcüklerini kullanmak istemiyor hatta bu sözcüklerden iğreniyorum. Çünkü, ölüm ve ölümleri izlemenin anlaşılır bir ifadesi, tanımı yok, olmamalı. Ama şöyle son yıllarda yaşananlara baktığımızda Corono salgınından 6 Şubat depremine ülkemizde ve bölgemizde, uluslararası alanda öylesine olaylara tanık olup, yaşıyoruz ki ölüm ve öldürmek yaşamlarımızın ayrılmaz ve sanki vazgeçilmez bir parçası oldu.
Covıd 19 döneminde sağımız solumuzdaki bir çok insanı , aile bireylerimizi bir bir yitirdik. Kapımızı sorgusuz sualsiz çalan ölüm 6 Şubat depremiyle binlerce canımızı bir anda aldı. Yasımızı tutup, daha kendimize gelemeden yaşanan Rusya-Ukrayna savaşı ve her gün TV ekranlarına taşınan işgal altındaki Filistin ve Gazze’de yaşanan vahşet.! Ölüm ve öldürme fiili ile bir ülke ve toplum, insan soyu rahat bir nefes alamaz. Özellikle çocuklarımızın ve gençlerimizin içine düşürüldükleri durum ve manzara karşısında ruhsal durumlarını bir düşünün ve yok böyle bir dünya, olmamalı da.!
İşgal altındaki Filistin’de yaşanan siyonist ve faşist vahşeti izlerken aklıma Kızılderililer düşüyor.1500 ve 1900’lü yıllara uzanan Amerika kıtasında İnka’lar, Aztekler ve Kızılderililere ‘beyaz adam’ın yani ABD, sömürgeci İngiltere, İspanya ve sözün kısası Batı’nın uyguladığı soy kırım ve katliamlar.
Bugün Siyonist ve işgalci, faşist İsrail Yönetiminin Filistinlilere yaptıkları hafzalanıza sığmıyor ve yaşanan vahşete inanamıyorsanız şöyle 14-15.yüz yıldan 19 yüzyıla kadar kısa yollu bir tarih yolculuğuna çıkıp, yaşananlara bir göz gezdirin.
Çocukluğumuzdan başlayarak gençliğimizde ‘beyaz adam’ ile Kızılderililer arasında yaşandığı iddia edilen vakalara Hollywood filmlerinde beyaz perde de tanık olduk ve yetmedi Teksas-Tommiks kitaplarıyla beyinlerimiz yıkanmaya çalışıldı. Buna karşın beceremediler. Çünkü hiçbir zaman ‘beyaz adam’ ın safında yer almadık, filmlerde, kitaplarda taraf olarak hep Kızılderililer’in yanında durduk.
Emperyalist saldırganlığın ve yayılmacılığın sınırı yoktur. Dünyada Kültür emperyalizmi denilen bir vaka var. Bunu yaşadık ve zamanında emperyalizme karşı ilk mücadeleyi Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde başarıyla vermiş ve defterini bürmüş bir Cumhuriyet’in çocuğu, gençleri olmamıza karşın kapıdan kovduklarımız bacadan girip, kendi emperyalist dünyalarını ‘gerçek’ diye cilalayıp bizlere yutturmaya çalıştı. İçimizdeki mandacı ve muhipler sayesinde bunda da başarılı oldular.
Sömürgeciler ve emperyalizmin insani kaygılar gütmesi ve katliamlardan, vahşet ile soy kırımdan vazgeçmesi mümkün değildir. Saldırganlık ve vahşet, bunların doğasında vardır. Filistin ya da İnka’lara ya da Kızılderililere kadar gitmeye gerek yok. Cumhuriyet’in 100.yılını kutluyoruz. 100 yıl önce bu coğrafya ve topraklarda yaşananları anımsayın. Tecavüz ve kan içicilik, cinayet gündelik bir olaydı.
Acı olan İnka, Aztek ya da Kızılderililerin başına gelenler o günlerde iletişimin, haberleşmenin, sosyal medyanın olmadığı koşullarda yaşandı. Medeniyetler ve on binlerce, milyonlarca insan çoluk çocuk, kadın ve erkek çaresizlik içinde öldürüldü. Esir kılınıp köleleştirildi.
Bugün özgürlük ve demokrasinin beşiği, insan hak ve özgürlüklerinin, modern yaşamın beşiği olarak bize sunulan başta ABD olmak üzere Batı’nın ‘gelişkinliğinin altında’ bu sömürgecilik ve kapitalist emperyalizmin izi ve egemenliği vardır. Bugün siyonistlerin egemenliği ve işgali altında acı içinde her türlü vahşet ve soy kırıma maruz talan Filistin halkı karşısında Batı’nın suskunluğunun gerçek nedeni işte bu tarihsel suç ortaklığıdır.
Şimdilerde bir çok çocuğumuz ve gencimiz ABD ve Batı’lı ülkelere sempati ile bakıp, Batı’nın zenginliklerine bir şekilde ortak olmak, mutluluğu ve huzuru bulmak için aranıyor. Bu aldatmacadır ve sonu hüsrandır.
Kristof Kolomb,1492-1502 arasındaki yolculukları ile Amerika kıtasına ilk adımını atıp, fetih ve sömürgeleştirmede yeni bir yol açtı. Kıta’nın sahiplerini köleleştirip, soy kırımının, bulaşıcı hastalıklar ve savaşlar ile yok edilişinin, soygun ve sömürünün de önünü açtı.Bir çok medeniyet ve uygarlık ,ırk yok edildi.
Esen kalın..