Küçükbaş hayvancılık aile işletmeciliği ile gelişir
Türkiye uzun yıllardır et sorununu çözemedi. Son yıllarda aşırı artan et fiyatları vatandaşı bezdirdi. Hele ki asgari ücretin altında maaş alan emeklileri… Emekliler ucuz et satan kuruluşların önünde uzun kuyruklar oluşturuyor. Konunun uzmanları et sorununun süt sorunu, dolayısıyla hayvancılık sorunuyla ilgili olduğunu belirtiyorlar. Aydınlık da uzun süredir uzmanlarla konuşarak çözümü masaya yatırıyor. Konunun muhataplarından birisi de aile çapında hayvancılık yapanlar. Türkiye’de kırsalda bu çapta üretim yaygındı. Şimdi ise büyük çiftliklerde profesyonelce yapılıyor. Ancak bu sorunu çözmüyor.
‘BU İŞ AİLECE YAPILIR’Pekiyi, bu iş nasıl çözülür? İşte bunun cevabını bize, 8 yaşından bu yana küçükbaş hayvancılık yapan Ali Gök verdi. Gök, şimdi emekli. Hem de turizm sektöründen. Bir zamanlar ailece 400’ün üzerinde koyun baktıklarını, dededen, babadan kalma bu usulün krizlerde küçülmeleri nedeniyle sürdürülemediğini belirtti.
Ali Gök, “2001 krizinde 1,5 milyar liralık destekleme kredisi almıştım. Krizde borcum 7-8 milyar lira oldu. Bu bana büyük darbe oldu. İflas ettim. Sonra küçüldük.” diyor.
Gök, Aydın’ın Koçarlı ilçesine bağlı kırsal Bıyıklı Mahallesi’nde yaşıyor. 61 yaşında. Lise mezunu. İngilizce ve Fransızca biliyor. Kendi deyimiyle uzun yıllar kışın koyun çobanlığı, yazın da Kuşadası’nda otel hizmetlisi olarak çalışmış. Ben de onu yakından tanıyorum. Okuyan ve araştıran bir insan. Sık sık memleket sorunlarını da konuşuyoruz. Bu sefer hayvancılığı konuştuk. Gök söze, “Bu iş ailece yapılır. Küçükbaş hayvancılık böyle gelişir. Çiftliklerde bu iş hazır yemle yapılmaz. Maliyetli olur. En doğrusu koyun ve keçinin dağ bayır yayılmasıdır. Böyle olursa para kazandırır. Hem de eti ve sütü sağlıklı olur. Ayrıca hayvan soğuğu sever. Serin yerde verimli olur. Hayvan sıcakta yanar. Verimi düşer. Hatta yavru verme dönemi de değişir.” diyerek başladı.
Ve kendi tecrübesini anlattı: “Bizim aileyi Bıyıklı’da herkes tanır. Dededen, babadan koyuncuyuz. 400’ün üzerinde koyunumuz vardı. 8 yaşında bu işe başladım. Annem beni hayvanların içinde doğurmuş. Hem okudum hem de dağda koyun güttüm. Ailece yaptık ve iyi para kazanıyorduk. Ancak zamanla koyunları güdecek insan bulamadık. Zor iştir. Herkes buna sabır gösteremez. Parası iyidir ancak hayatın da dağda bayırda geçer. Buna katlanacaksın.
“Zamanla koyun sayımız azalınca ben okulu bitirdikten sonra Bursa ve Kuşadası’nda turizm işine yöneldim. 1983 yılından sonra bu iş iyi para kazandırmaya başladı. Ben de sigortalı olarak çalıştım. Kendimi de geliştirdim. İki dil biliyorum. Avrupa ülkelerine de gittim. Dünyam açıldı. Ancak hayvancılıktan da kopmadım. Kışın geldim köyde bu işe omuz verdim. Şimdi bu işi sürdürecek genç bulamıyoruz. Arazi var adam yok… 8 yıldır da tamamen bıraktım.
“Bir zamanlar bu dağlarda (Bıyıklı- Koçarlı hattında) 20 bin koyun otlatılırdı. Şimdi toplasan bin koyun yok. Hayvancılığı öldürdüler. Aileler küçüldü. Gençler zora gelmiyor, bu işi yapmak istemiyor. Herkes işin kolayına kaçıyor. Şehirde rahat iş peşinde koşuyorlar. Böyle olunca da hayvancılık büyük çiftliklerde hazır yemle yapılmaya başlandı.
“Koyunun kapanması doğaya aykırı. Geç doğurur. Sıcakta gelişmez. Kuzu kışın gelişir. Soğuk havada. 100-110 günde kuzu gelişir. En makbul olan 3,5 ayda yetişir ve satarsın seni rahatlatır. Sonra sağım süt o da ekstresi olur. Süt fiyatı belli rakamda olursa sürdürülür.”
Ali Gök’ün hayvancılığın geliştirilmesi konusunda önerisi ise şöyle: “Bir çobanın kendini idame ettirmesi için en az 70 koyun ve iki koç ile işe başlaması gerekiyor. Yani devletin 15-20 koyun yardımı vermesi yeterli değil. Hatırı sayılır bir destekleme ya da kuzu başı destekleme olursa bu iş yapılır. Bu bölgede eylül ile ocak arasında sonbahar çok sıkıntılıdır. Hayvanı örtü altına alacaksın. Saman ve yemi ağıla stoklayacaksın. Bu sırada hayvanı elinde tutarsa çoğaltır. Ayrıca sürüyü çoğaltması için ona yeni yavrular eklemesi gerekir. Kasım- aralık ayında sıkıntısız geçirmesi için bunlar olmazsa olmaz. 12 aylık dönemde, 70 koyunun yünü, sütü geliri kaleme vurduğun zaman kendisini kurtaracak seviyeye gelir. Bu da bir çobana, ailesine bakma olanağı sağlar. Bu döngüyü sağlarsanız bu iş sürdürülür. Bunu desteklerle sağlamak gerekiyor. Para kazandırmayan iş yapılmaz. Vatandaş geçimini burada görecek ki bu işe soyunacak.”
‘İTHAL ÇOBANLA OLMAZ’Hayvancılık sorununun ithal çobanla da çözülemeyeceğini belirten Gök sözlerine şöyle devam etti: “Çoban bu işin parçasıdır. Asli unsur değildir. O sana nefes aldırır. İşin patronu sensin. Bu iş ailece yapılır. Böyle olursa bilgi ve tecrübe nesilden nesile aktarılır. Hayvan sahibi ve çoban yeri gelecek bir veteriner olacak, yeri gelecek hayvanı evladı gibi görerek onun dilinden anlayacak. Ben dağda çok hayvanı sezaryenle doğurttum. 5 doğumdan biri ölümle sonuçlandı ancak çok hayvanın canını da kurtardım. Ayrıca onun hastalığını da bilecek ve anında müdahale edeceksiniz. Böyle olursa bu iş verimli olur. Yoksa dağda veterineri nasıl bulacaksın. Annesi olmayan kuzuya süt bulamadığında yumurta kırıp içireceksin. Böyle incelikleri var.”