Tam bağımsızlık için bugün de mevzideyiz! Teslimiyet değil taarruz

Mustafa Kemal Paşa Nutuk’ta Büyük taarruz kararını şöyle açıklar: “Hakikatte ordumuz, ihtiyaçlarını ve noksanlarını tamamlamak üzere bulunuyordu. Ben, daha Haziran ortalarında taarruza karar vermiştim. 

“Denilebilir ki, düşman cephesi, Marmara'dan Menderes'e kadar uzuyordu. 

 

 

“Teşkilatı muhtelif olan düşman iki ordu mukayese edilirse, iki tarafın insan ve tüfek kuvvetleri yaklaşık yekdiğerine denk bulunuyordu. Yalnız Yunan ordusunun makineli tüfek, top, tayyare, nakliye vasıtaları, cephane ve fenni malzeme bakımından, dünyanın serbest ve kendisini destekleyen sanayiine dayanması itibariyle, özel üstünlüğü vardı. Diğer taraftan, bizim ordumuz süvari miktarı itibariyle üstünlüğe sahip bulunuyordu.” 

TAARRUZ PLANININ ESASI 

Paşa taarruz planını ise şöyle anlatır: “Düşündüğümüz, ordularımızın ana kuvvetlerini düşman cephesinin bir cenahında ve mümkün olduğu kadar harici cenahında toplayarak, bir imha meydan muharebesi yapmaktı. Bunun için uygun gördüğümüz vaziyet, ana kuvvetlerimizi düşmanın Afyon Karahisar civarında bulunan sağ cenah grubu güneyinde ve Akarçay ile Dumlupınar hizasına kadar olan sahada toplamaktı. Düşmanın en hassas ve mühim noktası orası idi. Seri ve kati netice almak, düşmanı bu cenahından vurmakla mümkündü. 

Ordunun hazırlıklarının tamamlanmasıyla taarruzun çabuklaştırılmasını emrettikten sonra tekrar Ankara'ya döndüm. Batı Cephesi Kumandanı 6 Ağustos 1922'de ordularına gizli olarak taarruza hazırlık emri verdi. 
Diğer bir mesele de mühimdi. Muhalifler, ordunun çürüdüğünden, kıpırdayacak halde olmadığından, böyle karanlık ve belirsizlik içinde beklemenin felaketle neticeleneceğinden ibaret propagandalarına çok hız vermişlerdi. 

 

 

Gerçi, Meclis'te bu anlayış cereyanının yaptığı yankılar, zaten düşmanlardan çok gizlemek istediğim harekât bakımından faydalı idi. Fakat bu olumsuz propaganda, en yakın ve en inanmış zevat üzerinde dahi kötü tesire başlamış, onlarda da tereddütler uyandırmıştı. 

Ben, birkaç gün sonra hareket ettim. Hareketimi pek sınırlı sayıda birkaç zattan başka bütün Ankara'dan gizledim. Benim kaybolacağımı bilenler, burada imişim gibi davranacaklardı. Hatta benim Çankaya'da çay ziyafeti verdiğimi de gazetelerle ilan edeceklerdi. Bunu bittabi o vakitler işitmişsinizdir. 

TRİKOPİS’İN ESARETİ 

20 Ağustos 1922 günü öğleden sonra saat dörtte Batı Cephesi Karargâhı'nda, yani Akşehir'de bulunuyordum. Kısa bir müzakereyi müteakip 26 Ağustos 1922 sabahı düşmana taarruz için Cephe Kumandanı'na emir verdim. 

Taarruzumuz, strateji ve aynı zamanda bir taktik baskını halinde icra olunacaktı. Bunun mümkün olabilmesi için yığınak ve tertibatın gizli kalmasına ehemmiyet vermek lazımdı. Bu sebeple, bütün harekât gece icra edilecek, kıtalar gündüzleri köylerde ve ağaçlıklar altında istirahat edeceklerdi. Taarruz mıntıkasında yolların ıslahı vesaire gibi faaliyetlerle düşmanın nazarı dikkatini çekmemek için, diğer bazı mıntıkalarda da aynı suretle sahte faaliyetlerde bulunulacaktı. 

 

 

Efendiler, 26, 27 Ağustos günlerinde, yani iki gün zarfında düşmanın Karahisar'ın güneyinde 50 ve doğusunda 20-30 kilometre uzunluğunda bulunan müstahkem cephelerini düşürdük. Mağlup olan düşman ordusunun bütün kuvvetlerini, 30 Ağustos'a kadar Aslıhanlar civarında kuşattık. 30 Ağustos'ta icra ettiğimiz muharebe neticesinde (buna Başkumandan Muharebesi unvanı verilmiştir) düşmanın ana kuvvetlerini imha ve esir ettik. Düşman ordusu başkumandanlığını yapan General Trikopis de esirler arasına dahil oldu. Demek ki, tasavvur ettiğimiz kati netice beş günde alınmış oldu. 

Efendiler, Başkumandan Muharebesi'nin neticesine kadar her gün büyük muvaffakiyetlerle gelişen taarruzumuzu resmi tebliğlerde gayet ehemmiyetsiz harekâttan ibaret gösteriyorduk. 

Maksadımız, vaziyeti mümkün olduğu kadar cihandan gizlemekti. Çünkü, düşman ordusunu tamamen imha edeceğimizden emin idik. Bunu anlayıp, düşman ordusunu felaketten kurtarmak isteyeceklerin yeni teşebbüslerine meydan vermemeyi münasip görmüş idik. Hakikaten, bizim hareketimizi hissettikleri zaman ve taarruzumuzu müteakip müracaatlar vaki olmuştur. 

Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle neticelendirilmiş olan bu harekât, Türk ordusunun, Türk subaylar ve kumanda heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tespit eden muazzam bir eserdir. 

Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve bağımsızlık fikrinin ölümsüz abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evladı, bir ordunun başkumandanı olduğumdan, ilelebet mesut ve bahtiyarım.” (ATABE Nutuk, C.20, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2007, s.195.) 

TARİHİ MECLİS KONUŞMASI 

Mustafa Kemal Paşa 4 Ekim 1922 tarihinde TBMM’de yaptığı uzun konuşmada Büyük Taarruz’u bütün ayrıntılarıyla anlatır ve konuşmasının sonuna doğru zaferin elde ediliş nedenini şöyle tarif eder:

“Arkadaşlar, milletimiz, tek bir adam gibi, gösterdiği sarsılmaz vahdet ve gayret sayesinde bu muvaffakiyeti kazanmıştır. 

“Yiğitlik meydanında ölenlerin analarına ve babalarına taziyeler değil, fakat tebriklerimizi gönderelim. 

“Tafsil ettiğim gibi, düşman ordusu tümüyle imha edilmiştir. Yunan ordusunun en son neferinden dahi Anadolu'muz temizlenmiştir. (Alkışlar.) Kahraman askerlerimizin süngülerinden canlarını kurtaranlar, cihana karşı ebediyen utanç duyacak bir süratle ancak firar etmişlerdir. (Şiddetli alkışlar.) Bu firariler, asker değil, fakat haydutlar, canilerdir. Demin de arz ettiğim gibi, her geçtikleri yerde müdafaasız bir halde bulunan kadınlarımızı, çocuklarımızı, ihtiyarlarımızı kesmişler ve yakmışlar (kahrolsun! sesleri), (lanet! sesleri), birçok mamur yerlerimizi ateşlere vermişler ve harabezara çevirmişlerdir.” (ATABE, c.13, s.376-377.)