Türkiye’nin askeri gücü ve devrimler

PROF. DR. MEHMET AKİF ERDOĞRU

1926-1933 yılları arasında İngiltere’nin Türkiye büyükelçisi olarak görev yapan Clerk, 1932 yılında Ahkara’da yapılan Sumhuriyet Bayramı Kutlamalarına davet edilmiştir. Kendisi bu kutlamalara bizzat katılmıştır. Gözlemlerini bir rapor halinde (Further correspondance respecting Turkey, 1932, FO. 424/276, s. 27-28) Sir John Simon’a (1873-1954) göndermiştir.

İngiliz diplomatlar, başlangıçta, 29 Ekim 1923’te Türkiye’de Cumhuriyet’in ilan edilişini pek önemli bir olay olarak görmemişler ama daha sonraki süreçte Ankara’da yapılan Cumhuriyet Bayramı Törenlerini rapor etmeye başladılar.

Clerk’in 2 Kasım 1932 tarihli bu raporu incelendiği zaman, İngiliz diplomatın Gazi Paşa’yı ve yapılan resmi merasimleri çok dikkatlice gözlemlediği ve tahlil ettiği görülüyor. Onun dikkat ettiği başlıca konular, açılış merasiminin tatmin edici olup olmadığı; Gazi Paşa’nın psikolojisi, törenlere katılan diplomatik temsilcilerin Gazi Paşa ile olan diyalogları, yapılan konuşmalar, bunlara verilen tepkiler ve Gazi Paşa’nın sağlık durumudur.

Clerk, 29 Ekim 1923’te tüm Türkiye’de Cumhuriyetin ilanının kutlandığını belirterek, Ankara’da kutlama faaliyetlerinin eskiden olduğu gibi yapıldığını ve Gazi Paşa’nın Ankara’daki yabancı diplomatları, izcileri ve askerleri kabul ettiğini yazıyor.

Akşam balo düzenlendiğini, her şeyin, donuk şekilde gerçekleştiğini, normalden biraz daha fazla faaliyet yapıldığını söylüyor. Açılış merasimi, tatmin edici şekilde gerçekleşmiştir, Gazi Paşa fazlaca tetikte ve önceki kutlamalara göre daha az resmi davranmıştır.

 

‘DOSTÇA BİR SEMPATİ GÖSTERMEDİ’

Clerk, şunları yazıyor: ‘Bana hoş geldiniz der gibi gülümsedi, Bay Montgomery’nin kırılan parmağı için üzüntülerini belirtti ama dostça bir sempati göstermedi’. Resmikabul tamamlandıktan sonra, askerlerin nasıl teftiş edildiğini görmek için herkes, TBMM binası önünde kurulan stantlara gitmiştir.

Gazi ve İran Dışişleri Bakanı Furugi (Muhammed Ali Furugi, ölümü: 1942), geçit resmi için yerlerini almışlar ama milletvekillerine ayrılan yerleri önceden seçmenler aldığı için milletvekilleri kendilerine yer bulmaya çalışmışlardır. Nihayet resmigeçit başlamıştır.

Ona göre, ‘sağlam Anadolu askerleri donuk yüzlerle’ geçmeye başlamıştır. Yabancı diplomatlara verilen mesaj ‘Türkiye’nin askeri gücünün göz ardı edilemeyeceğiydi’. Yaklaşık 60 uçak, bir nizam içerisinde standın hemen üstünden uçmuştur. Küçük bir Bahriyeli birliği, daha sıcak ve sponten bir yürüyüş yapmıştır.

Clerk, ‘uzun uzadıya saflar halinde yürüyen izciler ise çocuk olmayıp bıyıklı gençlerdi, bunların çocukluklarını biliyorum, dizleri onları ele veriyordu’ demektedir.

Büyükelçi, merasim sırasında oluşan bir kargaşaya dikkati çeker: ‘Tam diplomatlar tören yerinden ayrılırken, bir kalabalık, yürüyen askerlerin arasına girdi, geçit için ayrılmış dar şeride girerek kargaşa neden oldular. Askerlerin safları bozuldu.

Bu karışıklık, Cumhurbaşkanı ve yabancı elçilerin standının önünde yarım saat sürdü. Polis, Jandarma ve Askerler canla başla çalışarak olayı kontrol etmeye ve trafiği açmaya çalıştılar. Bu kargaşayı bağırış çağırışlar izledi’ demektedir.

Clerk, bu kargaşa üzerine, ‘polisin beceriksizliğinden dolayı’ tribündekilerin sinirlendiklerini ve Gazi Paşa’nın da öfkesinin arttığını yazar. Sonuçta bu kalabalık kontrol altına alınmıştır. Diplomatlar ise hükümetin vereceği akşam yemeği için hazırlanmaya gitmişlerdir.

‘YOLDAŞ SURİTZ GERÇEK VE SAMİMİ ARKADAŞIMDIR’

Clerk, 2 Kasım 1932 tarihli raporunda, 29 Ekim 1932 gecesi Gazi Paşa’nın da katıldığı Ankara Palas Otelindeki akşam yemeği ve baloyu da ayrıntılı şekilde anlatır:

‘Gazi, akşam yemeğine tam zamanında geldi ama Gazi, ben, iki kıdemli Türk generali ve M. de Chambrun, günün olaylarını konuştuğumuzdan yemek gecikti. Bu arada bize birkaç kez kokteyl geldi. Gerçekte Gazi yemeğe oturmadan önce bir şeyler atıştırdı. Dalgınlık veya yanlışlıkla beni yemek masasında Gazi’nin yanına oturttular. Yemek masasında düzensizliğin devam ettiğini dehşetle gözlemledim’ demektedir.

Böyle durumlarda Gazi’nin tavrını da şöyle tanımlıyor:

‘Kural olarak böyle durumlarda Gazi, yakınındaki kişilerin resmi konuşmalarının bittiği andaki sessizliği bekledi. Bu sefer, oturduğu an konuşmaya başladı, hiçbir şey yemiyor, ard arda sigara içiyor ve istikrarlı bir şekilde rakı içiyordu.

Bana, yemek masasının karşı tarafında oturan Sovyet elçisini işaret ederek, ‘Yoldaş Suritz (1923-1934 yılları arasında Ankara’daki Yahudi kökenli Sovyet diplomat Yakov Zakharovich Surits (1882-1952), benim gerçek ve samimi arkadaşımdır. Ankara’daki yabancılar arasında en eski arkadaşımdır, onun da tek samimi arkadaşı vardır, o da kısacası ben’ dediğini aktarır.

Clerk’e göre, Gazi, masadaki diğer diplomatlara epeyce iltifat etmiştir, ama Sovyet elçisi ile kendisinin ‘özel iltifata nail olduklarını’ yazar. Gözlemlerini şöyle sürdürür: ‘Her zamanki sessizlikten sonra Gazi konuşmaya başladı. Herkes onun sözlerini dinliyordu. Onun sözleri meslektaşlarım üzerinde etki yapıyordu.

Gazi’yi anlayan o meslektaşlarım durumu fark ettiler. Bana iltifat etmesinin nedeni, Musul Anlaşmasından bu yana Türkiye’ye yönelik İngiliz politikasının Gazi’yi kerhen ikna etmesi olduğunu düşünüyorum’. Görülüyor ki Musul meselesi, İngiltere ile Gazi arasında çözülmemiş bir sorun olarak sürmeye devam ediyordu.

İngiliz büyükelçi Clerk, raporunda şöyle yazıyor: ‘Gazi, sağına döndü, masadaki diğer ülkelerin elçileriyle sıra ile konuştu. Anlaşmayla sonuçlanmış olduğu için Fransa ve M. de Chambrun’un çalışmasını övdü.

Polonya elçisini, dünyanın gelişmesinde önemli rol oynayan büyük bir ülke olduğu ve Polonya’daki yenilenmeden dolayı Polonya elçisini tebrik etti. Türkiye’nin yüceltilmesindeki sayısız hizmetlerinden dolayı Amerikan elçisine teşekkür etti’.

‘TÜRKİYE İNSANLIK KADAR YAŞLIDIR’

İngiliz büyükelçi Clerk, Amerika’da Gazi hakkında bir seri dersler veren Bay Sherill (Amerikalı General Charles Hitchcock Sherrill (1867-1936) ile olan diyaloğunu da aktarır. Gazi, Bay Sherill’e kendisinin Amerikan elçisinden daha fazlası olduğunu; kendisinin Birleşmiş Miletlerdeki Türk elçisi olduğunu ironi yoluyla söylediğini ama Bay Sherill’in buna cevap vermekten kaçındığını belirtir.

Gazi’nin İtalyan elçisi M. Lojacono ile olan diyaloğunu da rapora yansımıştır. Ona göre yeni İtalyan elçisi, Türk kamuoyu ile ilk kez tanışmaktadır. Gazi, Bay Lojacono’ya Türkiye ile ilgili izlenimlerini sormuştur.

İtalyan elçi ise ‘Ankara’ya gelmekten büyük memnuniyet duyduğunu ve ‘iki genç ulus arasındaki karşılıklı çekim ile doğasından büyülendiğini’ ifade etmiştir.

İngiliz elçisi, Gazi’nin İtalyan elçisinin ifade ettiği ‘iki genç ulus (İtalyanlar ve Türkler) ifadesine bozulduğunu yazar ve Gazi’nin İtalyan elçiye şöyle dediğini yazar: ‘Türk ırkı ve Türk milliyetinin Âdem’den beri mevcut olduğu kanıtlanmıştır. Roma’dan gelen hiç kimse, İtalya’dan genç olarak bahsetmeye cesaret edemez. Türkiye ise insanlık kadar yaşlıdır.

Daha sonra Gazi, Turin’de Mussolini’nin yaptığı konuşmayı alkışladı ve dedi ki, İngiliz, Alman, İtalyan ve Fransız temsilcileri, Duce’nin iddialarından memnun olmuştur. Gazi, İtalyan elçinin bu şekilde konuşmasından memnun olmadı’ demektedir.

MUSOLLİNİ’YE ELEŞTİRİLER

İngiliz büyükelçi, Gazi’nin Mussolini’yi eleştirdiği ifadesini de raporuna almıştır: ‘Mussolini’nin yanlış yaptığını söylüyorum. Ülkemin 14 milyonun geleceği bu dört gücün işbirliği yapmasından ve idaresinden etkilenmeyecektir.

Eğer Tüm Güçler birbirleriyle işbirliği yaparlarsa, dünyada barış sağlanabilir ve ben, barış isteyen savaş istemeyen biri olarak, bu yöntemi izlemelerini diliyorum.

Dayanışma ve barışı sağlamak için herkes birleşsin’. İngiliz elçisine göre, bu demeçten sonra, Gazi oturduğu yerden ayağa kalkmış ve dengesi epeyce bozuk bir şekilde, insanlığın birleşmesi için kadeh kaldırmıştır.

TBMM Başkanı Kazım Paşa izin isteyerek yemek masasından ayrılmıştır. Gazi, misafirleri balo salonuna davet etmiştir. Tam o sırada kafasında fesle yanından geçen Mısır elçisi Numan beyi kafasındaki festen dolayı azarlamıştır. Numan Bey, bundan dolayı ağır strese girmiştir.

Ertesi gün, Tevfik Rüştü (Dışişleri Bakanı T. R. Aras, 1883- 1972), olayı yatıştırmıştır. Gazi’nin Cumhuriyet yemeğinde kılık kıyafet devrimini kabul ettirmeye çalıştığı görülmektedir. Daha sonra arka sıralardaki Japon askeri ataşesini selamlamış, elini sıkmış, öpmüş ve Japonlara hayranlık duyduğunu ifade etmiştir.

Mareşal Fevzi Paşa ve Sovyet elçisinin yardımıyla, Gazi, özel locaya götürülmüştür. Kutlamalar, gece saat 4’e kadar sürmüştür. İngiliz büyükelçi Clerk, Ankara Palas Oteli’nin dışında, gece yarısı, duvarların üzerinde oturan Türk hanımlarının da azarlandığını yazar. Ankara’daki elçiler arasında Sovyet elçisinin Gazi’nin en uzun süre ile en samimi adamı olduğu belirtir.

Clerk’in son bir gözlemi de, içkinin Gazi’nin sağlığını olumsuz etkilediği yönündeki gözlemidir: ‘Gazi, utangaç, sıkça içiyor, alkolün etkisiyle zor ve tutarsız konuşuyor. Böyle büyük bir adamın zayıflığına yenik düşmesi, önemsiz bir bilgi…’ demektedir.

Görüldüğü gibi Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları, Gazi için, politikasını doğrudan diyalog ile yabancı elçilere bildirdiği önemli bir gündü. Bunun yanı sıra, bu vesileyle, Türkiye’nin askeri gücü ve devrimler yabancılara anlatılıyordu. Özellikle İran Dışişleri Bakanı Furugi Gazi’den özel iltifat gördü.