Bugüne kadar sayısız yazımda ve bulunduğum her ortamda yaptığı konuşmalarda Siyonist İsrail’e ve ABD emperyalizmine karşıtlığımı hep vurguladım. Bu işin lamı cini yok.! Bu ülkenin çocukları, ister erkek ister kadın olsun,  tarihsel düşmanımız ABD emperyalizmi ile barışık olamaz. Bu ülkenin toprakları istiklal ve istikbal hedefine kitlenmiş Türk milletinin kanlarıyla yoğrulmuş. Emperyalizme karşı durmak ve sonu ne olursa olsun, bedeli ne olursa olsun emperyalizmle vuruşmak bu ülkenin insanlarının kaderi.

13 Haziran’da  komşumuz İran’a yönelik Siyonist İsrail’in ağır hava saldırıları başladı ve tüm yoğunluğu ile sürüyor. İşgal altındaki Filistin’de Gazze’den sonra, Lübnan’a, Suriye’ye, Yemen’e saldıran ve saldırılarını, işgallerini alışkanlık haline dönüştüren Siyonistler, bu kez de İran İslam Cumhuriyeti’ni boğazlamak için devrede.

Her gün ve her saat TV’ler de canlı yayınlarda bu aşağılık dışı soykırım ve saldırıları ibretle izliyoruz. Bir farkla, mevcut yayın kuruluşları içinde özelikle bir tek ‘Ulusal Kanal’ ve yine özellikle, siyasal parti olarak da bir tek Vatan Partisi, "İsrail'e geçit yok, Türkiye-İran-Filistin omuz omuza, İncirlik ve Kürecik TSK denetimine alınsın" slogan ve afişleriyle Siyonist ve emperyalist saldırganlığa karşı net, somut bir ses vererek, duruş sergiledi.

Kutlamak gerekiyor.

Neden ve niçin?

Çünkü, bu somut karşı çıkış ve dik duruşun, Siyonistler ve ABD’li emperyalistler açısından bir diyeti, bir karşılığı, bir faturası var. O yüzden  sadece ‘karşıyım’ demek ve afilli açıklamalar yapmak yetmiyor.

Açıkça belirtelim: Bu ülkenin gençlerine  ve insanlarına, bunların hiç biri sökmez.! Cumhuriyet gençliği, insanları böylesi emperyal  gözdağlarına, tehditlere pabuç bırakmaz. Burnumuzun ucunda kapımızın eşiğinde bir ülkenin halkı boğazlanıyorsa, sessiz kalmamızı kimse bizlerden isteyemez, bekleyemez.

Yazılı ve görsel medya organlarında yorumları izliyoruz. Genelde ürkek, korkak, bulaşık, yapışkan, sümüksü.ağdalı, öz güvenden yoksun, inançsız ve imansız yorumlar. Yaşanan savaşın ilk gününden başlayarak İran ve halkını aciz, dağılmış ve bitmiş gösteren haber ve yorumlar. İhaneti ve vatan hainliğini meşrulaştırmaya çalışan bu haber ve yorumlar bizi şaşırtmıyor.

Neden?

Çünkü,  yıllardır aynı oyun ülkemizde de oynanıp, sahneleniyor.

İran halkı, bu amansız saldırıyı eninde sonunda yenecektir. Bunun için adının İran İslam Cumhuriyeti olmasının veya yönetimde şiilerin bulunmasının hiçbir anlamı yok, Siyonistlerin ya da ABD’li emperyalistlerin ellerinde  teknolojisi harika silahlar kimseyi aldatmasın Biz aynı  düzen ve oyunu Vietnam’da, Afganistan’da  görmedik mi? Tüm saldırganlıkları ve vahşilikleriyle birlikte geldikleri gibi günü geldiğinde çekip gittiler.. Bu kelimeler hoşuma gitti. Geldikleri gibi gidecekler…Bir istimbotta,13 Kasım 1918'de Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul Boğazı'ndaki işgal kuvvetlerine ait savaş gemileri için “Geldikleri gibi giderler”  sözünü mü anımsadınız.

Evet, geldikleri gibi giderler..

Bu iki sözcüğün özünde muazzam bir cesaret, inanç ve kararlılık vardır. İstiklal ateşinin yakıcılığı vardır. Siyonizm v emperyalizmle uzlaşılmaz, bedeli ne olursa olsun mücadele edilip, savaşılır.

Yaşanan İran- İsrail savaşına sebep bu savaş vesilesiyle İranlı Kuzey Azerbaycanlı Türklerin konuşmalarına, seslenişlerine, çığlıklarına tanık oldum .Yaklaşık 10 milyonun üzerinde yaşayan Türkten söz ediyorum. İran ile kardeşliğimizin köklü bir tarihsel ve kültürel derinliğe sahip olması önemli. Sözün kısası, İran’da aynı zamanda kardeşlerimiz de Siyonistler ve ABD emperyalizme tarafından boğazlanıyor.

Peki, Türkiye, ne yapmalı?

Siyonistlerin ve ABD emperyalizminin asıl ve gerçek hedefinin Türkiye olduğu her fırsatta dile getiriliyor. Siyonistler ‘vaad edilmiş topraklar’ üzerinden bu dini hayal ve düşüncelerini, hedeflerini zaten gizlemiyorlar. Emperyalistler ise Sevr’i gerçekleştirme hayallerinden ve Lozan düşmanlığından hiçbir zaman vaz geçmediler.

İncirlik, başa bela ve 15 Temmuz direniş günlerini unutmadık. İncirlik’ten kurtulalım derken üzerine Kürecik Üssü geldi. Türkiye. bu her iki beladan da kurtulmalı ve her iki üs, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrolüne alınmalı. Türkiye’nin ulusal bağımsızlığı ve egemenliği, NATO’dan çıkılarak, güvence altına alınmalı.

Esen kalın…