Gerçek kadro ve güvence istiyoruz
İstanbul ve Ankara’da 25 Mayıs'ta bir araya gelen belediye şirket işçileri, 700 bin belediye emekçisinin talebini dile getirdi. “Kadro hakkımızdı, alacağız” pankartı taşıyan işçiler, sistemi "bir kölelik düzeni" olarak nitelendirdi. Belediye işçisinin sesi olmak için alanlara çıkan işçiler, taşeron sitemin sadece adının değiştiğini vurgularken, hükümete ve belediyelere şöyle seslendi: “Sosyal belediyecilik, sadece seçim bildirgelerinde değil, işçinin yanında durarak gösterilmelidir. Kadro ve iş güvencesi istiyoruz.”
‘TAŞERON SİSTEM YENİ ADIYLA DAYATILDI’Belediye şirket işçileri ortak açıklamada şunları kaydetti: “Bizler bu ülkenin görünmeyen ama en çok yükünü çeken emekçileriyiz. Adımız “belediye işçisi”, ama ne kamu işçisiyiz ne de güvenceli çalışan. 2018’de 696 sayılı KHK ile kadro değil, taşeron sistemin yeni adı bize dayatıldı. Gece gündüz halk için çalışıyoruz ama emeğimizin karşılığı yok. Aldığımız ücret ne barınmaya, ne çocuklarımıza süt almaya yetiyor. İşyerlerimizde baskı, mobbing ve sürgün var; iş güvencemiz yok. Toplu sözleşmelerde söz hakkımız yok.
‘GERÇEK KADRO, İŞ GÜVENCESİ, VERGİ ADALETİ…’Taleplerimiz nettir:
-Gerçek Kadro Hakkımızdır. 5393 sayılı Belediye Kanunu değiştirilmeli, tüm işçiler norm kadro kapsamında belediye kadrosuna alınmalıdır.
-İlave tediye ayrımcılığına son. 6772 sayılı yasa kapsamındaki tüm ödemeler ayrım gözetmeden tüm belediye işçilerine verilmelidir.
-İş güvencesi sağlanmalı. Haksız işten çıkarmalar son bulmalı, mahkeme kararları derhal uygulanmalıdır. Mahkemeden işe dönüş kararı alan işçi, bekletilmeden derhal görevine iade edilmelidir. İş güvencesi, her çalışanın temel hakkıdır. İzmir Çiğli, Bayraklı, Ankara Altındağ, Ağrı Patnos, Van, Diyarbakır, İstanbul Beşiktaş, İstanbul Şişli, Muş Sungu, Antalya Konyaaltı, Tekirdağ Büyükşehir, Edirne Uzunköprü belediyelerinde siyasi parti fark etmeksizin belediye şirket işçileri işten atılmıştır.
-Vergi adaleti sağlanmalı. Gelir vergisi yükü yalnızca işçinin sırtına yüklenmemelidir.
-Eşit işe eşit ücret. Cinsiyet ayrımcılığı ve ücret adaletsizliği sona erdirilmeli, kadın işçilere güvenceli ve eşit koşullar sağlanmalıdır.
-Taban ücret yoksulluk sınırı altında olamaz! Açıklanan yoksulluk sınırı, işçilerin net taban ücreti olmalıdır.
Bu talepler yalnızca belediye işçilerinin değil, tüm toplumun ortak mücadelesidir.
HAKLAR SEÇİM VAADLERİNE DEĞİL, SOMUT ADIMLARA DAYANMALI’Hükümete ve belediyelere çağrı yapan işçiler, “Taşeron düzenini sona erdirin, kadro ve iş güvencesi verin. İşçi hakları, seçim vaatlerine değil, somut adımlara dayandırılmalıdır. Sosyal belediyecilik, sadece seçim bildirgelerinde değil, işçinin yanında durarak gösterilmelidir.” dedi.
Halka da seslenen işçiler son olarak şunları dile getirdi:
“Bu mücadele yalnızca işçilerin değil, adalete inanan herkesin mücadelesidir. Belediyeler şahısların şirketi değil, kamunun malıdır. Emek olmadan hizmet olmaz, işçi olmadan belediye işlemez. Birlikte örgütleneceğiz, birlikte kazanacağız.”
Aydınlık’a konuşan işçilerden Kadim Fırat şu ifadeleri kullandı: “Burada bulunmamızın nedeni sömürü çarkına itiraz etmek. 700 bin belediye şirket işçisi Türkiye’nin her yerinde kamusal hizmet veriyor fakat kamu işçisi olma vasfına sahip değil. Düşük ücretlerle, adaletsiz bir dağılımla karşı karşıyayız. Talebimiz; kadrolu ve güvenceli çalışma hakkıdır. Norm kadroya geçmek istiyoruz. Muhalefet partilerinin de yardımcı olmalarını bekliyoruz. Elimizden gelen bütün mücadeleyi sürdüreceğiz.”
‘BİRLEŞİK BİR MÜCADELEYİ ÖRGÜTLEMELİYİZ’İBB’de enerji işçisi ve DİSK/Enerji-Sen İstanbul 1 No’lu Şube Başkanı Olcay Karabulut da şöyle konuştu:
“Bugün belediyelerde çalışan işçiler, kadrolu çalışanlara göre daha düşük ücretlerle ve kısıtlı sosyal haklarla çalışmaya devam etmektedir. Aynı işi yapan arkadaşlarından daha düşük ücret almak, bu işçiler için onur kırıcı bir durum yaratmaktadır. Belediyelerde farklı iş kolları bulunmaktadır. Özel sektörde çalışan işçileri de disiplin altına almaya çalışıyorlar. Örneğin, enerji iş kolunda çalışan biz işçiler, 21 dağıtım şirketinde çalışan meslektaşlarımıza örnek olarak gösteriliyoruz. Kamuda veya belediyelerde çalışan arkadaşlarımız bu ücretleri alırken, 'ben sana bundan daha yüksek ücret vermem' deniyor. Bu durum eğitimde de, güvenlikte de, yemek hizmetlerinde de benzer şekilde yaşanıyor. Hangi iş kolunda çalışırsak çalışalım, birleşik bir mücadeleyi örgütlemek zorundayız.”