Yunan egemenliğine atılan nükleer bomba
ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in, Türkiye'ye verilecek F-16'ların Ege'de Yunanistan'a karşı kullanılmayacağına dair garanti isteyen Kongre'ye gönderdiği mektupta, ikinci bir harita olduğu ortaya çıktı. Yunan Dimokratia gazetesi, söz konusu haritayı önceki gün birinci sayfasına taşıdı. Blinken'in mektubuna eklenen iki harita olduğunu bildiren gazete, bu haritaların 2023 yılında Kongre Araştırma Servisi tarafından hazırlanan bir rapordan alındığını bildirdi. Bu raporu, “Yunan egemenliğinin temeline atılan bir nükleer bomba” olarak tarif eden gazete, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Kongre Araştırma Servisi'nin bu raporu, sadece Ege'deki Yunan egemenliğinin temellerine değil, Yunanistan'ın anakarasına da atılmış nükleer, hukuki ve askeri bir bomba niteliğindedir ve Helenizmin varlığını maksimum riske atmaktadır!”
TÜRK KITA SAHANLIĞI 230 MİLAydınlık, Blinken'in mektubunda yer alan ilk haritayı geçen günlerde gündeme getirmişti. Blinken, mektubunda “uluslararası tanınmış sınırlar” vurgusu yaparak hem Ege'deki bazı ada, adacık ve kayalıkların egemenliğinin Yunanistan'a ait olmadığını belirtiyor, hem de Atina'nın 10 millik FIR iddiasının geçersizliğini ilan ediyordu.
Mektuptaki ikinci haritada ise Akdeniz bölgesinin yer aldığı görülüyor. Söz konusu haritada, Yunanistan'ın Güney Kıbrıs'la denizden komşu olduğuna dair iddialarına yer verilmezken, Meis adasının deniz alanına ilişkin söylemler de “iddia” olarak sunuluyor. Haritada Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki kıta sahanlığı ise 230 mil olarak çiziliyor. Yunan basını bu harita için “Doğu Akdeniz'in Türkiye'ye ait olduğu kabul ediliyor.” diyor. Her ne kadar harita, Türkiye'nin Mavi Vatan'daki uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını net şekilde betimlemese de, yine de Yunan iddialarının gerçek dışı olduğuna dair önemli mesajlar içeriyor. Her şeyden önce Yunanistan'ın bir takımada devleti olduğu yönündeki iddiaları boşa çıkıyor. Adaların tam yetkili olarak 200 millik deniz alanlarına sahip olduğu iddiası da çöpe atılmış durumda. Ayrıca Türkiye ile Libya arasındaki MEB anlaşmasının da korunduğu görülüyor.
25. MERİDYENE KADAR TÜRKİYE'NİNDimokratia'daki haberi kaleme alan Yunanistan'ın deneyimli gazetecisi Kyra Adam, Kongre Araştırma Servisi'nin raporu ve söz konusu haritalarla ilgili şu değerlendirmelerde bulunuyor:
“Raporda sunulan iki çirkin ve acınası harita yer almaktadır. Harita-1'de yeşil renkle gösterilen adaların askerden arındırılmış olduğu belirtilmektedir. Bu tamamen yanıltıcıdır, çünkü Lozan Antlaşması askersizleştirme konusunda koşullar koymamakta, ancak askerileştirme konusunda hafif kısıtlamalar getirmektedir. Pembe renkle, Yunanistan ve Türkiye arasında ihtilaflı olan ada, adacık ve kayalıklar gösterilmektedir. Dolayısıyla rapor, Kongre'ye pembe renkli ada, adacık ve kayalıkların ne Yunanistan'a ne de Türkiye'ye ait olmadığını söylemekte, böylece Türk uçuşlarının Yunan egemenliğini ihlal etmediğini savunmaktadır. Bu rapor Türkiye tarafından hazırlanmış olsaydı bu kadar insaflı olmazdı, zira Harita-1'de gösterildiği üzere Gavdos, Antipsara ve Kalogeri'nin dahi Yunan egemenliğine ait olmadığı, başıboş adalar olduğu söylenmektedir. Buna ek olarak, Türkiye'nin 25. meridyene kadar -Ege'nin ortasına kadar- her şeyi alması gerektiği belirtilmekte, hatta tam olarak 25. meridyende bulunan Kalogeras dahi egemenliği belirsiz bir başıboş kayalık olarak nitelenmektedir. Bu da raporun, Türkiye'ye olan desteğini kanıtlıyor. “Harita-2'de, Ege'nin ötesinde Akdeniz de Türkiye'ye bırakılmaktadır. Açıklamalarda sadece münhasır ekonomik bölgelerden bahsedilirken, Türkiye'nin MEB'i değil kıta sahanlığı gösterilmektedir. İnsaf! Buradaki maksatlı yaklaşım, Türk kıta sahanlığının Türk kıyılarından itibaren 230 mili aşmasından anlaşılabilir. Çünkü sadece MEB'e atıfta bulunulsaydı, Türk MEB'i 200 deniz milini geçemezdi. Ancak, Türkiye'yi desteklemek için harita sadece Türk kıta sahanlığını göstermektedir. Çünkü deniz hukukuna göre kıta sahanlığı 200 mili aşabilir. Buna ek olarak, haritada Rodos, Kerpe, Kaşot ve Girit adalarının da neredeyse yarısı Türk topraklarına katılmıştır, çünkü haritadaki pembe ve mavi çizgilerle görülebileceği gibi, Türk-Libya MEB'i Rodos'un tamamını, Kaşot'u ve Girit'in doğusunun yarısını işgal etmektedir.”
TÜRK-YUNAN SİYASİ BİRLİĞİYunanistan'da bir kanat tamamen Batı'ya çıpalanmış durumdayken, bir kanat da ABD ile işbirliğini ve NATO üyeliğini sorguluyor. Ancak son zamanlarda öyle bir fikir ortaya atılmaya başlandı ki; ilginç şekilde Yunanlar arasında tartışılıyor. “Helenotürkizm” olarak nitelenen ve iki ülke arasındaki siyasi birliği savunan bu fikre göre, Atina, İstanbul ve Lefkoşa'dan oluşan üç başkentli bir “Doğu Akdeniz İmparatorluğu” kurulabilir. Atatürk-Venizelos dostluğuna dayandırılan bu öneri, aslında 1960'lardan bu yana hem Karamanlis hem de Özal'ın danışmanlığını yapmış olan Yunan tarihçi Dimitri Kiçikis tarafından yoğun şekilde gündeme getiriliyor. Bu fikri savunanlara göre; Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs arasında Doğu Akdeniz bölgesinde bu iki tarihi süper gücün yokluğunun geride bıraktığı siyasi, kültürel ve ekonomik boşluğu dolduran iki dilli bir “Yunan-Türk Konfederasyonu” kurulmalı. Böylece bu konfederasyon Balkanlar, Orta Doğu, Doğu Akdeniz, Kafkaslar ve Orta Asya'yı kapsayan bölgenin en büyük ekonomisine ve ordusuna sahip olacak ve coğrafi konumu nedeniyle kilit küresel süper güçlerden biri olacak. Bugün bir Türk-Yunan Konfederasyonu kurulsaydı, 924 bin 564 kilometrekarelik bir alanı kaplayacak ve yaklaşık 96 miyon nüfusa sahip olacaktı. Yunan sosyal medya kullanıcılarının son günlerde üzerinde tartıştığı bir mesajda da şöyle yazıyor:
“İki devlet arasında siyasi birlik fikri, Eleftherios Venizelos ve Kemal Atatürk zamanından beri zaten mevcuttu. Venizelos 10 Mayıs 1933'te 'Göreceksiniz yıllar sonra Türkiye ile birlikte Doğu Federasyonu'nu kuracağız.' demişti. Daha sonra 'Büyük Dışişleri Komitesi' toplantısındaki tartışmada da bunu üç kez tekrarladı. Miçotakis ailesi, Venizelos ailesinin akrabası ve torunlarıdır. Yani bugün Yunanistan'ı yöneten aynı aile tarafından hiçbir şey tesadüfen yapılmıyor. Venizelos'un yakın çalışma arkadaşlarından milletvekili Leo Makkas, 1931 yılında Türkiye'nin kurucusu ile yaptığı görüşmelere ilişkin anılarında şunları yazmıştır: 'Kemal, iki idari ve bir manevi başkenti olan bir tür geniş Greko-Türk imparatorluğunun havarisiydi.' Aşağıda, 1966 gibi erken bir tarihte önerilen ve 1990'lara kadar bir fikir olarak kalan konfederasyonun haritasını da görebilirsiniz.”