Okday Korunan yazdı: Nâzım Hikmet'e ölüm yok

Okday Korunan

Yenilikleri severdin. Yenilikçiydin. Devrimciydin. Yüzündeki alaycı tebessümle yıldızlara yürüdün... Türkçe yazan Türk şair Nazım Hikmet bu kez kalbine yenildin. Doktorlar dinlen dedi dinlemedin. Sen şiirini mısralarında yaşamınla birleştirerek samimiyetle yazan bir kalemdin. Şairlere ölüm yoktu bu yüzden kalbine yenilsen de ölüme hiç yenilmedin, yenilmeyecektin...

GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ ÇOCUKLAR GÜNEŞLİ GÜNLER…  

“Ölümden öte köy var mı? Güzel günler göreceğiz çocuklar güneşli günler,” mısralarını bizlere emanet ederek sonsuza kanat açtın... İçimizdeki çocuğa seslendin. “Onlar ümidin düşmanıdır, bir daha dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,” dedin. Mısralarında zihnimizi uyardın, umutla besledin. Direnme gücü verdin. Yıllar önce Tamburi Cemil Bey için yazdığın “Cemil Ölürken” adlı şiirinde “ nefesinle titreyen fanilerden değildir bu, Ölmeyen bir sanatkâr ölüm döşeğindedir. Gökler geri alıyor yeryüzünden sessini,” diye yazmıştın. “Yaşamayı ciddiye alacaksın, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için hiç ölmeyecekmiş gibi yaşanacak… Bu dünya soğuyacak,” demiştin. Sen mısralarında felsefe yaparken edebiyatın büyüsünü sildin. Gücünü kullandın… Şiire yön verdin.

MAZLUM MİLLETLERİN, EMEĞİN SESİ NAZIM HİKMET…

Nazım Hikmet sen memlekettin. Mazlum milletlerin, emeğin sesi Nazım Hikmet’tin… Ülkene, insanına aşk ile bağlıydın. Dünya insanlarının sevgi ve barış içinde yaşaması düşüncesine gönül vermiştin. Milli demokratik devrim idealinin düşünürü, kalemiydin. Sömürüyü silmek, değişimin kıymetini bilmek üzerinden Türk ve dünya edebiyatına ilham olmuş bir şairdin... Otobiyografi adlı şiirinde; “harbe girmedim, sığınaklara da inmedim gece yarıları, yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında ama sevdalandım altmışıma yakın,” diye yazmıştın. Çanakkale Destanı adlı şiirinde; Çanakkale’den dönen askerin gözünden anlatmıştın savaşın vahşetini ve vatan sevgisini... “Bir tayfanın sırtında güverteye çıktım. Biraz topaldı ama tayfa demir gibi Laz uşağı Bismillah deyip baktım dört tarafa: İstanbul yanar pırıl pırıl. Ah canım İstanbul… Neyse hastaneye girdik. Duvarlar bembeyaz, Elektrikler donanma gibi, Malta taşları tertemiz gıcır gıcır, Tekerlekli araba hazır. Beni üstüne yatırdılar, Rahat. Allah devlete millete zeval vermesin. Devlete dua ettim o saat...” Memleketimden insan manzaralarını kaleme almasaydın nasıl anlatacaktık Anadolu insanının emperyalizme karşı başlattığı o büyük isyanı? Yüzyılın dahi lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün halkıyla bütünleşen mücadelesini gelecek yüzyıllara?

KUVAYİ MİLLİYE BİR NAMUS MÜCADELESİDİR.

Kuvayi Milliye senin mısralarında can bularak aktı geleceğe… Mondros ateşkes antlaşması sonrası Anadolu’da başlayan sivil direniş cephelerde bir destan yazdı. Lozan’da bu destan siyasi başarıya dönüşse de onu geleceğe aktaracak sanatlı bir dile ihtiyaç vardı. O dil senin kaleminde var oldu. Kuvayi Milliye savaş değil bağımsızlık adına bir namus mücadelesiydi.

“GÖKTEN AYET İNMEDİ BİZE ONU BİZ KENDİMİZ VADETTİK ETTİK KENDİMİZE”  

“Akif büyük şair inanmış adam.” derken, Mehmet Akif’e hak ettiği saygı içinde; O, “Korkma, sönmez…” derken. Sen, “Gökten ayet inmedi bize onu biz kendimiz vadettik ettik kendimize” diyecektin. Seni bir köy mezarlığına emanet edemedik... Dil bayrağımız, anamızın ak sütü Türkçemiz ile Türkçe yazan şair Nâzım Hikmet… Namı değer “Şair Baba”, hakkını helal et. Agah Yayınlarından basılan “Zamansız Oyunlar I” de kaleme aldığım “Nazım’ın Kedisi” adlı oyunda büyük şairin Bursa tevkifhanesinde geçen günlerini bir kedinin gözünden yazdım. Ön yargılarla vicdanların nasıl yara aldığına, adaletin ayaklar altına alındığına şahitlik ettim. Değer bilgisini silen toplumların bitmeyecek acı dolu yazgısıdır yerinde saymak. Bilim, sanat, düşün insanlarına sahipsizlik bitirir toplumları... Nazım Hikmet sen tam bağımsız Türkiye idealinin simgesi olarak ölümü elbette yendin. Peki, senin hakkını sana teslim etmeyenler acaba şimdi neredeler?