|
||
Köy Enstitüleri 83 yaşında: | ||
‘İş içinde eğitim, eğitim içinde iş’ ilkesine dayanan enstitüler, bizim eğitimcilerimizin projesiydi. Bireylerin farklılıklarını ve yeteneklerini göz önüne alan milli bir atılımdı. | ||
Türkiye Haberi | ||
|
||
|
||
ROZERİN DOĞAN Köy enstitüleri, ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihinde kuruldu. Öğrencileri okuma imkanından yoksun köylü çocuklarından oluşuyordu. Tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesi, tarıma elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında kuruldu. Burada yetişecek öğretmenler, köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de modern tarım tekniklerini öğretecekti. Bir aydınlanma atılımıydı. Toplumda yaratacağı değişimin farkında olan dış güçlerin de etkisiyle 28 Haziran 1948'de kapatıldı. Kaynak Yayınları tarafından yayınlanan Rüzgâr Kanatlıydılar / Köy Enstitüleri ve Türkiye adlı kitabın yazarı Hatice Aray’la enstitüleri konuştuk.
Açıldıkları her yerde yepyeni kazanımlar ve değerler katan bu özelin özeli köy enstitülerinin 83. yılı kutlu olsun… 1928 Harf Devrimi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerinin anlaşılmasına, okur yazarlığın gelişmesine, düşünce alanında canlanmaya doğru yol alma hedeflenmiştir. Köy Enstitüleri ile Osmanlıdan bu yana savaşta ve barışta her güçlüğü omuzlayan köy toplumu Türkiye’nin modernleşme yolunda önceliği hak ediyordu.
Atatürk’e göre; köy toplumunu çağdaş uygarlık düzeyine getirmeden ne siyasi ne hukuki ne de sosyal yenilikler amacına ulaşamazdı. Köy enstitüleri işe, üretime ve gerçeğe dayalı bir eğitim sistemi bulunmuştu. Büyük Atatürk’ün, özlediği toplum, çağdaş yaşama uygun kültürel yönden gelişmiş laik bir toplum olmalıydı. O’na göre çağdaş uygarlığın gücü söz ve duygulara değil işe ve gerçeğe dayanıyordu. Köy enstitülerinin yurdun çeşitli yerlerinde açılmasıyla modern Türk kültürünün gelişimine etkisi olmuş laik, demokratik ve sosyal bireyler yetişmiştir. Atatürk’ün özlediği “halka doğru” bir eğitim olan köy enstitüleri köyü ve köylüyü aydınlatmayı hedeflemiştir. Köy enstitüleri yalnız köy eğitiminin değil Türk eğitim sisteminin de temeli olmuştur. ‘ÜRETMEDEN TÜKETMEK OLMAZ’
Babam bir köy enstitülü. “Üretmeden tüketmek olmaz.” diyen bu mucize okulların tüm güzelliklerinin anlatıldığı ve benim de hayranlıkla dinlediğim bir ortamda büyüdüm. Annem hep yazmamı isterdi. Demek o bendeki yeteneği benden önce keşfetmişti.
16 Mart 2016’da Antakya’da her yıl düzenlenen Öğretmen Okulları Kuruluş Yıldönümü o yıl 26 Mart’ta yapıldı. Yaşamda olan öğretmenlerimizin de katıldığı toplantıya o yıl Ankara’dan İş Bilgisi Öğretmenimiz Abdullah Özkucur’un da katılacağı duyurulmuştu. Toplantımızın sonuna doğru Abdullah Özkucur öğretmenimiz şöyle dedi: “Sevgili öğrencilerim, öğretmenliğiniz boyunca birçok yaşanmışlıklar biriktirdiniz. Bunlardan sizi etkileyeni yazarak bana gönderirseniz çok mutlu olurum.” Ben de yazdığım metinleri ona gönderdim. Sonra da kitabım Kaynak Yayınları’ndan çıktı. HER ŞEYİYLE BİZİMDİR, MİLLİDİR
Kesinlikle millidir. ‘Köy enstitüleri, Türk eğitim sisteminin rönesansıdır’ diye özetlenir. Tamamen bizim eğitimci ve düşünürlerimizin ürünüdür. Katıksızdır. Her şeyden önce kişilik eğitimi veren karma eğitimdir. Bireylerin farklılıkları ve yetenekleri önem taşır. Atatürk 30 Ağustos 1925’te Kastamonu’da şöyle söylemiştir: “Bir toplum bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki bir kitlenin bir parçasını ilerletelim diğerini ihmal edelim de kitlenin tamamı ilerlemeye mazhar olabilsin? Mümkün müdür ki bir camianın topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı semalara yükselebilsin? Şüphe yok ki ilerleme adımları dediğim gibi iki cins tarafından beraber arkadaşça atılmak ve iş, ilerleme ve yenileşme sahasında birlikte merhaleler katedilmek lazımdır. Böyle olursa inkılap muvaffakiyetle sonuçlanır.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C: II, S: 226-227)
BİR YAŞAM MODELİ
Köy enstitüleri Atatürk’ün, kadın erkek eşitliği ilkesine dayanıyordu. Laik bir eğitimdi. Akıl ve bilime dayanıyordu. Köy enstitüleri, Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanı, İsmail Hakkı Tonguç’un İlköğretim Genel Müdürlüğünde tam anlamıyla 17 Nisan 1940 yılında yaşama geçirilmiştir. İsmail Hakkı Tonguç’a göre; “Köy enstitüleri bir okul değildir. Bir yaşam ortamı, özlenen bir toplum modelinin yaşadığı bir toplumsal birimdir.” Köy enstitüleri, “iş içinde eğitim, eğitim içinde iş” e dayanıyordu. İsmail Hakkı Tonguç’un baş sözü; “Öğrenciler iş hayatı içinde iş vasıtası ile iş için terbiye edilir.” Bu enstitünün alfabesi idi… Amaç, iş yolu ile yoktan var ederken, Türk toplumunun büyük çoğunluğuna Cumhuriyet’in prensipleri ve idealleri ile uyumlu bir eğitim çeşidini yaymaktı. Bu nedenledir ki köy enstitüleri tamamen milli, tamamen bize ait ve orijinaldir. AYDINLANMA VE TOPLUMSAL BİLİNÇÇok büyük katkıları olmuştur. Klasiklerin Türkçeye çevrilmesi ile yepyeni bir aydınlanma ve toplumsal bir bilinç de yerleşmeye başlamıştır. Hasan Ali Yücel eğitimde, kültür ve sanatta önemli izler bırakan Milli Eğitim Bakanımızdır. Yedi yıl yedi ay yedi gün süren bakanlığı sırasında kültür ve edebiyat alanında çok önemli işlere imza atmıştır. 1930’lu yıllardan beri sanat, edebiyat, felsefe ve bilim üzerine yoğunlaşmış yazılar yazmıştır. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in 18 Şubat 1940’ta Ankara’da Tercüme Heyetinin ilk toplantısında aldığı kararla Dünya Klasikleri Türkçeye çevrilmeye başlanır. 1946 yılına gelindiğinde Dünya Edebiyatı klasiklerinden 500’e yakın eserin Türkçeye çevrisi yapılır. Böylece enstitü öğrencileri, bilinmeyen şeyleri öğrenmenin, merak ettiklerine ulaşmanın yollarına kavuşurlar. KİTABIN SIĞACAĞI CEKET CEBİ
Bunu köy enstitülerine atanan enstitü müdürlerinin ve öğretmenlerinin Cumhuriyet Devrimlerine inanmış, çağın ilerisine güvenle yürüyen gerçekçi eğitimciler olmalarına borçluyuz. Enstitü öğrencilerine öyle güzel bir okuma alışkanlığı verilmiş ki öğrenci kitabını yanından ayırmak istemiyor. Hatta ceplerini kitaplar için büyük yaptırıyor. Adeta kitap okuyucusuna; “Cebinde bana da bir yer ver.” diyor. Kitabın en iyi bir arkadaş olduğu benimsetilirken okumanın amacı, neyi niçin okuduğunun bilinci de aşılanıyor. Temelinde yalnız kendi ülkesini değil tüm dünyayı tanımak yatıyor.
Bence tesadüf değildir. Çünkü köy enstitülerinin açıldığı yerlerde yaşayan çocukların hiçbiri zorla okula alınmamıştır. Köy enstitülerinde karma eğitim vardı. Enstitülere yazılanlar arasında kızlar azınlıkta olsa da zamanla bu fark aşılmıştır. Enstitülerde erkek ve kız öğrenciler arasında ayrım yapılmadan eşit fırsatlar ve sorumluluklar veriliyordu. KÖYLERİNE CUMHURİYET’İN DEĞERLERİNİ TAŞIDILARYetenekleri olan öğrenciler yazın, yayın, kültür ve sanat alanlarında da kendilerini göstermişlerdir. 1940’lı yıllarda köylünün üretimden gelen gücünü yurdun çeşitli yerlerinde açılan köy enstitüleriyle birleştirerek güçlü bir dayanışma örneği sergilemişlerdir. Bu güçlü çalışmalar sürerken birçok şair ve yazarların yetişmesini de sağlamıştır. Dünya Klasiklerinin Türkçeye çevirisi ile beş yıl içinde altı yüz yıllık geri kalmışlığın acısını çıkarırcasına okuma seferberliği başlatılmıştır. Köy enstitüsünden mezun olan öğrenciler köylerine Cumhuriyet’in değerleriyle yetişmiş aydın bir öğretmen olarak dönmüşlerdir.
Köy enstitülerinin verdiği eğitim en gerçekçi en demokratik eğitimdir. Türkiye’nin eğitim davası köy enstitülerinin yaşama geçirilmesiyle çözülmüştür. Köy enstitülerinde verilen eğitimle geri kalmışlığın tüm sorunları çözülmüş, insan hak ve özgürlüklerinin yaşandığı çağın ilerisine yürüyen aydınlık bir Türkiye hedeflenmişti. HAK VE ÖZGÜRLÜKLERE DAYALIKöy enstitüleri laik, karma, hak ve özgürlüklere dayalı, iş içinde eğitim, eğitim içinde iş, prensibine dayalı; Türk toplumunun ihtiyaçlarından doğmuştu. Köy enstitülerinde, öğrenimde öğrenci etkinliğine, öz yönetime, okuma tartışma özgürlüğüne, eğitimde sürekliliğe, programda esneklik ve yeterliliğe, çevre toplumla bütünleşmeye, karma ve laik eğitime, uygulama ve deney okulu çalışmalarına, ekonomik değeri olan üretime dönük bilinçli ve bireysel yeteneklere ve kişiliği geliştirecek iş eğitimine, sistemde sürekli değişim ve yenilemeye, olanak eşitliği ve meslek seçiminde özgürlüğe yer verilmiştir.
En başından beri vardı. Bunu 16 Temmuz 1921’de Ankara’da ilk resmi Maarif Kongresini açarken yaptığı konuşmadan anlıyoruz: “…İşte biz bu kongremizde, yalnız çizilmiş eski yollarda alelade yürümenin tarzı hakkında müdavelei efkar (karşılıklı konuşarak fikir alış- verişi) etmeyi değil belki serdettiğim (öne sürdüğüm) şeraiti (koşulları) sahip yeni bir sanat ve marifet yolu bulup millete göstermek ve o yolda yeni nesli yürütmek için rehber olmak gibi mukaddes bir hizmet bekliyoruz. Maarif Vekaleti’nin halkı tanımış, muhiti ve memleketi takdir etmiş öğretmen ve uzmanlardan oluşan bir ilim ve irfan kongresini Ankara’da toplamayı düşünmüş olmasını ve bu günkü şeraiti müşküliye (koşullu sözleşme) rağmen bu girişiminde muvaffak olmuş bulunmasını kemali takdir ile yad ederim.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.II, S: 19-20) 1935 yılında Saffet Arıkan, Milli Eğitim Bakanı iken İsmail Hakkı Tonguç da İlköğretim Genel Müdürlüğüne atanır. Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’ın “İlköğretime Eğitim Meselesi” adlı 35 sayfalık raporu gerçekleri gözler önüne serer. 1936 yılının nisan ayında Büyük Atatürk’ün çavuş ve onbaşıların. Küçük köyler için eğitmen olarak yetiştirilmesini istemiştir. Bunun için Kayseri, Çorum ve Yozgat’ın köylerinde araştırma yapılmıştır. 1937 yılında Köy Eğitmenleri Yasası çıkar. İsmail Hakkı Tonguç, “Köy enstitülerinin kurulması ile ana ilkeleri aydınlatan muhtıra” olarak nitelendirdiği raporunu Saffet Arıkan’a sunar. Ve ardından İzmir-Kızılçullu ve Eskişehir-Çifteler’ de köy enstitülerinin ön sözü olan Köy Öğretmen Okulları açılır. |
||
|
||
Etiketler: Köy, Enstitüleri, 83, yaşında:, |
|
||
|