|
||
| KUKLACI-SAHNE-OYUN | ||
| Ozan Utku Arıcan | ||
| Manşet Haberi | ||
|
||
| |
||
KUKLACI-SAHNE-OYUN
Bitmek bilmeyen bir oyunu takip etmek ne kadar zor… Olayları tekrar tekrar anlamaya çalışıp, beyin fırtınası yaparak anlamaya çalışıyoruz Her geçen gün benzer şeyler sahnede oynatılıyor. Artık biz izlemekten ve yaşamaktan sıkıldık ama kuklacı bu senaryolardan vazgeçemedi. Öyle görülüyor ki vazgeçmeye niyeti de yok; neticede beslendiği şey kaos. Kaostan güç alarak yüzyıllardır, canavarlarını doyurmakla meşgul. Belki o da yorulmuştur diye bazen düşünmeden edemiyorum. Her gün başka bir plan, vizyon, program yaratmak zorunda.
Yaratmazsa canavarları onu yiyerek yerine yeni bir senarist ve yönetmen bulabilir. Oyun yine devam eder ve insanlık tarihinin içerisinden çıkılamayan tarihsel kanlı sahnesinde oyunlar her zaman oynanmaya devam eder.
Şöyle uzaktan bakınca, şanlı davamızı, tarihi şahsiyetlerin varlığı ve karakterleriyle nasıl güzel bir şekilde ortaya koyduklarını gururla izliyorum. Bazen birbirlerini nasıl da yok ettiklerini, nasıl da kuklacının oyunlarına geldiklerini gördükçe üzülüyorum. Hep iyiye, hep kahramanlığa duyduğumuz, sarıldığımız inançla, aydınlığa kavuşan günlerin hayaliyle ümit ederek yaşamak istiyoruz.
İnsan anlayamıyor, şaşırıyor. İçimizde bu kadar canavarı nasıl yaratabildiler. Oyunun sahneleri bizde nasıl sergilendi, hangi koşullarda gelişmeye başladı. Kimler neden sebep oldular. Dertleri neydi? Büyük biraderlerin, dinazorların, istediği bizim zamanımızı, canımızı, kanımızı, aklımızı, aydınlığımızı, yaşamımızı, varlığımızı, kaynaklarımızı hüp diye yiyip bitirmek. Bu yüzden her yerde ve her toplumda canavarları var. Ve orada sürekli sahneler kuruluyor. Peki ya biz ne yapıyoruz ya da ne yapmalıyız? Geçmişte ne sergilenmiş, nasıl yazılmış, kimler oynamış, nasıl oynamış, nasıl dekore edilmiş diye bakmalıyız. Öğrenenler görebilen, perdenin arkasını aralayarak gerçeğe ulaşıyor. Göremeyenler koltuklarına oturarak, sahnelenen oyunun güzelliğini, oyuncuların ne güzel oynadıklarını, kıyafetlerini, süslerini, seslerini falan düşünerek yollarına devam ediyorlar. Zamanı geldiğinde onlar da oyunun bir parçası haline geliyor ya da sahnede yerini alarak, biraderleri mutlu ediyorlar. Biraderler bunlara yaratılan kaos oyunu içerisinde güzel bir yuva kuruyor. Yaşamlarının kalanında mutlu mesut yaşıyorlar. ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ diyerek hayata gözlerini yumuyorlar. Kimisi büyük oyuncu, star, şowmen, yıldız oluyor. Tarihin tozlu sayfalarında güzel bir yere yerleşiyor. Bu oyun böyle sürüp gidiyor.
Bu dünyanın içerisinde uyananlarda var. Kök söktüren, sahneleri deviren, oyunu yeniden yazanlar... Yok edilenler, çile çekenler, unutturulanlar, adı ağza bile alınmayanlar, nefret edilenler, tehlike olarak görülenler olarak biraderlerin hafızasında, ajandasında her zaman kayıtlıdırlar. Onlar canavarların korkulu rüyasıdır. Perdeyi aralayarak toplumsal uyanışı sağlayabilirse, sahne yıkılır, deyim yerindeyse kafadaki kel görünür, kral çıplak kalır.
Birkaç gündür ‘Bir Pulsuz Dilekçe’yi yeniden okurken, bana bunları ve yazılması çok zor olan bir çok düşünceyi anımsattı. Uğur Mumcu gibi adamlar neden yok edilir! Yazdıklarının faturasını ödediğini okuyunca çok daha iyi anlayabiliyorsunuz. Yolsuzluklar, hırsızlıklar, rüşvetler, satılmışlıklar, sağ-sol hareketlerinin birbirine kırdırılması, istihbarat oyunları vs. bir çok konuya açıklık getirmek için ateşten gömlek giymiş bir adamın onurlu mücadelesi. Onun gibi bir çok insan yetiştirdi bu topraklar, ancak bu yola çıkıp da bedelini ödemeyen kimse yok ve gelecekte de olmayacak!
Kafalarını sahneden çeviremeyenleri hayatım boyunca hep anlamaya çalıştım. Ancak insanlığın bazen anlamadığı ve anlamasını beklediğiniz bir an vardır, o anlar, tarihte çok zor koşullarda gerçekleşiyor. Günümüz dünyasında ise geçmiş bir mazidir, okumaya gerek görmüyorum, vakit kaybı olarak görenlerin sayısı azımsanmayacak ölçüde. Hatta öyle ki yapay zekalarla insanları kitaplardan uzaklaştırıyorlar. Faydasını görüyoruz tabi ki ama, sizin neyi öğrenmeniz gerekiyorsa bilgiyi seçen bir uygulama, gerçeği hiçbir zaman tam anlamıyla önümüze sunmaz. Bugün kurulan dünyanın, sahnenin, yazılan senaryonun alt yapısında, küçümsenmeyecek ölçüde olayların etkisi vardır. Toplumsal uyanışlar ve hareketler olmasaydı, Dünya’da işçi hakları kazanılabilir miydi? Bu demokratik ölçüde dahi mümkün değildir? Ya da bir çok bağımsız ülke, nasıl bağımsızlıklarını kazandılar? Uyuyan ve boyun eğen, bedelini ödemeyen bir toplum bunu kazanabilir mi? ‘ama olur mu öyle şey medeni ülkeler bunlar, onlar olmasa özgürlükler bile olmazdı’ şeklinde tarihsel altyapıdan yoksun insanların söylediği garip fikirlerle hareket edersek; evet özgürlük tabi var, ancak başka bir çatı altında! Yani bu dünyada yaşayan insanlık, tarihten bu güne kadar, sınırlarını, değişimlerini susarak, kenara çekilerek, pusarak yapmadı. Kendi varlığını bile sürdürebilmek için zincirin en üst kısmına zekasıyla yükselmek zorunda kaldı. Yani hiçbir şey, mücadele etmeden, yerinde sayarak, gözlerini kapayarak kazanılmadı. Bunu tarihte en iyi yazan, Türkler’dir. Hayatı ve tarihi mücadele ve derslerle doludur.
O yüzden, aksiyon ve fikir adamları her zaman sancılı yıllar yaşarlar. Başarılı olsalar da dertleri bitmez, tükenmez. Hele ki Anadolu gibi nice uygarlıkların silindiği bir coğrafyada yaşıyorsak. Ancak öyle ki tehlike bu coğrafya da her yerdedir. Savaş, her alandadır. Plan ve programların sayısı çoktur. Burada savaş bazı yerlere göre daha zordur, çetindir. Sahneyi yıkmak, oyunu bozmak, tek çaredir.
Ozan Utku Arıcan Tarihçi/Yazar
|
||
|
||
| Etiketler: KUKLACI-SAHNE-OYUN, |
|
|
||
|

