|
||
Toplumsal çatışma riski büyüyor | ||
Yüksek enflasyon döneminin, toplumsal kaynak aktarımı mekanizması yarattığını belirten Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu, ‘Tüketim harcamalarının yüzde 47’sini üst gelir grubundaki yüzde 20’lik kesim yapıyor. Güçlü firmalar, enflasyon sürecinden daha güçlü çıkıyor.’ dedi | ||
Ekonomi Haberi | ||
|
||
|
||
Ekonomi yönetimi, “iç talepteki güçlü seyri” yüksek enflasyon döneminin en önemli nedenlerinden biri olarak görüyor ve enflasyon karşısında aldığı önlemlerin başını iç talebi baskılamak çekiyor. Son olarak, 21 Eylül günü yapılan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu toplantısının ardından gelen açıklamada enflasyon; talepteki güçlü seyir, ücret maliyetleri ve yüksek kur ile ilişkilendirildi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun paylaştığı bankacılık sektörünün kullandırdığı kredilere baktığımızda ise 2023 yılında kredilerin yüzde 78’ini ticari krediler, yüzde 22’sini bireysel krediler oluşturuyor. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan verilerde de 2019’dan 2022’ye kadar tüm sektörler toplam net kâr artışı yüzde 506. Hâl böyleyken hükümetin enflasyonla mücadelede şirketlerin yüksek kâr artışı veya fiyatlama davranışlarına yönelik herhangi bir müdahale eğilimi bulunmuyor. Yüksek enflasyon ortamında dar gelirli vatandaşların alım gücü düşerken şirketler kârlarını katlıyor. İktisatçı Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım ile yaşadığımız bu süreci toplumsal kaynak aktarım süreci olarak değerlendirdi. Bunun üzerine toplumsal kaynak aktarımı değerlendirmesinin nedenlerini ve nasıl ortaya çıktığını Uzunoğlu’na sorduk.
FİYAT BELİRLEYENLERİN HAKİMİYETİEnflasyon dönemlerinde tekelci piyasalarda büyük kaynak aktarımı yaşandığını ifade eden Uzunoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Enflasyon, fiyatlar genel düzeyinin sürekli yükselmesi anlamında kullanılan bir kavram. Fiyatlar genel düzeyinin yükselmesi, satın alma gücüyle ilgili ciddi bir değişimin olacağına işarettir. Peki bu değişim kimin lehine olur? Genelde fiyatı belirleyenlerin lehine olur. Enflasyon dönemlerinde fiyatı belirleyenler, sabit gelirli kesim üzerinde hakimiyet kurar. Sabit gelirlinin cebinden, fiyatı belirleyenlerin cebine doğru bir kaynak aktarımı söz konusudur. Günümüzde de birçok ülkede artık piyasalar rekabetçi piyasalar değildir. Bu piyasaların tekelleşme eğilimleri yüksektir. Tekelleşmenin olduğu dönemlerde fiyatı belirleyenler, enflasyonu kaynak aktarım mekanizması olarak kullanır. Bu bilinçli bir tercihtir aslında. Enflasyonun düşmesini istemezler. Peki enflasyonun düşmesini istemeyen başka kimdir? Borçlu olanlar. Türkiye'de borçlu olan kesimin kim olduğunu görmek için bankaların kullandırdıkları kredilere bakmamız lazım. Bankaların kullandırdıkları kredilerin yüzde 55’i büyük ölçekli kurumsal firmalara kullandırılmış krediler. Tüketici kredileri ise sadece yüzde 20. Geriye kalan yüzde 25 de KOBİ'lere kullandırılan krediler.”
ŞİRKETLERİN BORÇLARI VATANDAŞIN TASARRUFU ERİYOREnflasyon dönemlerinde bu şirketlerin borçları da reel olarak sildiğini kaydeden Sadi Uzunoğlu, şöyle devam etti: “Mekanizma büyük şirketlerin lehine çalışır. Örneğin negatif reel faiz ortamında birçok vatandaş tasarrufunu bankaya yatırmışsa kayba uğrar. Şirketler ise iki yönden kazanır. Hem borçları reel olarak düşer. Hem de fiyat belirleme güçleri nedeniyle piyasa hakimiyetleri artar. Daha fazla tekelleşirler. Güçlü firmalar enflasyon sürecinden, çok daha güçlü bir şekilde çıkar. Bu işin kazananı bir de kamudur. Çünkü vergi gelirleri artar. Dolayısıyla, olan geniş kesimlere ve sisteme güvenip parasını TL faize yatıranlara olur.” KAYNAK AKTARIMI YAŞANDIYaşadığımız enflasyon sürecinin, bölüşümü ve gelir dağılımını da inanılmaz bir şekilde bozduğunu belirten Uzunoğlu, bozulan gelir dağılımını şu verilerle açıkladı: “Türkiye’de enflasyon, 2017’den beri çift haneli. Bizim enflasyon derdimiz yeni başlamış bir dert değil. Dünyada enflasyon, Ukrayna-Rusya savaşından ve tedarik zincirinin kırılmasından bu yana, 2-3 yıllık bir mevzu. Oysa Türkiye'de 2017 yılından beri devam ediyor. Özellikle 2021’den sonra ‘Kur nereye giderse gitsin, faiz düşürelim, düşük faizle enflasyonu yeneriz.’ mantığı geniş kesimlerin cebinden, ciddi anlamda kaynak aktarımına yol açtı. Gayri safi yurt içi hasıla hesaplamalarında tüketim harcamalarının yüzde 47’sini, üst gelir grubu yüzde 20’lik kesim yapıyor. Ulaşım harcamalarının neredeyse yüzde 70’ini, eğitim harcamalarının da yüzde 62’sini yüzde 20’lik üst gelir grubu yapıyor.”
‘TOPLUMSAL ÇATIŞMA ARTTI’Son olarak yüksek enflasyon dönemlerinde toplumsal uzlaşmanın da bozulduğuna açıklık getiren Sadi Uzunoğlu, şu mesajları verdi: “Enflasyon, ahlakı da bozan bir mekanizmadır. İnsanlarda etik diye bir şey kalmaz. Fiyatlamalarda görüyoruz bunu. Rant, cazip hale gelir. Ekonomi rantiyeye peşkeş çekilir. Kiracı ve ev sahibi çatışmalarını görüyoruz. İnsanlar birbirini öldürüyor. Devlet diyor ki ‘kira artışı yüzde 25’le sınırlı.’ Bu şekilde çözülmez. Böyle bir ortamda evini kim kiraya verecek? Kiraya vermek için kim konut üretecek? Vatandaş emekli olmuş. Emekli maaşıyla bir tane ev almış. Sen diyorsun ki ‘Enflasyonun yüzde 70-80 olduğu dönemde kira gelirini yüzde 25 artıracaksın.’ Ev sahibi de kiracı da haklı. Bu durum toplumsal çatışmayı inanılmaz bir şekilde artırdı. Oysa haksızlık yaratan durum, enflasyonla mücadele edilmenin ikincil bir alana atılmasındadır. Artık enflasyonu düşürmek de çok zor. Çünkü toplumsal uzlaşmayı tekrar sağlamak çok zor.” |
||
|
||
Etiketler: Toplumsal, çatışma, riski, büyüyor, |
|
||
|