Devletsiz Alevi olur mu?

ALİ RIZA ÖZKAN

Esasen çok geç kalmış bir yazı yazdığımı baştan kabul ediyorum.

 

Okur, kusuruma bakmaz, inşallah.

Konu şu:

Bir devletin egemenlik sınırları içerisinde yaşıyorlar.

 

Bu devletin üyesi/yurttaşlarıdırlar.

Vergilerini ödüyorlar, bu devletin belirlediği ve sunduğu eğitimden faydalanıyorlar, bu devletin topraklarında ev satın alıyorlar, yollarında araba sürüyorlar.

Bu devletin yönetimini belirlemek için seçimlerde aday oluyorlar, oy kullanıyorlar.

Bu devletin bağımsızlığını ve egemenliğini terör, işgal ve sair saldırılardan korumak için namusları ve şerefleri üzerine yemin ederek askerlik görevini yapıyorlar.

Ve daha pek çok görev, sorumluluk alarak bu devlete karşı yükümlülüklerini yerine getirerek ve meslekleriyle de devlete “hizmet” ediyorlar.

Konu inanç olunca bağırıyorlar: “Devletin Alevisi olmayayacağız!”

Devletin polisinin görevi bellidir: Suçluyu yakalamak, suçu önlemek.

Devletin inşaat mühendisinin görevi bellidir: Yol, baraj, konut yapmak.

Devletin öğretmeninin görevi bellidir: Öğrencileri belirlenen müfredata göre eğitmek.

Peki, “devletin Alevisi”nin görevi nedir?

Böyle bir “kategori” var mıdır, mümkün müdür?

Biliyoruz ki, IŞİD ve benzeri dinci terörist örgütler için “devletin Müslümanı olunmaz”!

Türkiye’de yaptıkları kara propagandada Türkiye Cumhuriyeti “tağut” yani, yıkılması gereken devlettir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin camisinde ibadet edilmez!

Türkiye Cumhuriyeti’nin maaşını verdiği imamın arkasında namaz kılınmaz!

Bu sözde Alevi Bektaşi örgütler de IŞİD benzeri bir yaklaşım içinde olabilirler mi?

Devlet Müslümanı bozuyorsa, Aleviyi de bozar, demek mi istiyorlar?

HER TÜRLÜ BOZGUNCULUĞA GÖZ YUMDULAR

Alevilik bir inanç yolu ise, bu yol yeni kurulmadığına göre, kaynakları, ulu erenleri, ritüelleri bellidir.
O halde, “devletin Alevisi” ne yapacaktır?

Kaynaklar mı değiştirilecek, ulu erenlerden mi vaz geçilecek, ritüeller terk edilip yenileri mi uygulanacak?

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yıllık tarihi içerisinde Alevi Bektaşiler pek çok ayrımcılıkla karşılaştılar, üzerlerine kanlı iktidar senaryoları da yazıldı.

Ama, Alevi Bektaşileri “başka/farklı bir Alevi Bektaşi yapmak üzere” devlet girişimi görmedik, duymadık.

ALEVİ BEKTAŞİLİĞİN KAYNAKLARINA SALDIRIYORLAR

Peki, tabelasında Alevi yazan şu “anlı-şanlı” örgütler Alevilik Bektaşilik konusunda ne kadar hassaslar acaba, gelin test edelim:

Aleviliğin kaynakları konusunda yüzlerce yıl mutabakat olduğu halde, özellikle de son 30 yılda Aleviliği Luvilere, “on dört bin yıl” öncesine, Hristiyan tarikatlara, son dönemde de Göbeklitepe’ye bağlamaya çalışan meczuplara karşı bu örgütlerden herhangi bir itiraz duydunuz mu?

Ben duymadım!

Kendilerine Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş Veli, Alevi, Bektaşi isimleri takan bu örgütler “devletin Alevisi olmayacağız” derken, neden Luvilerin, Göbeklitepe’nin, Hristiyan tarikatların, “on dört bin yılın” Alevisi değiliz, diyemediler?

ALEVİ BEKTAŞİLERNİN ULU ERENLERİNE SALDIRIYORLAR

Gelelim, Alevilerin ulu erenlerine…

Yine son dönemde, Alevi Bektaşilerin ulu erenleri üzerine de ciddi bir dezenformasyon çalışması yapılıyor.
Verdiği eğitimlerde, yabancılara Aleviliği anlatırken ve konuşmalarında Hakk, Muhammed, Ali’yi ve Bektaşilik yolunun kurucusu Hacı Bektaş Veli’yi bir kez dahi anmayan bir meczup olan Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Eğitim Sorumlusu Yılmaz Kahraman örneğin, neden kimsenin tepkisini çekmiyor?

Kahraman’ın verdiği eğitimin sonucu olarak, örneğin Berlin örgütünde YK üyeliği yapan bir başka meczup ise, Aleviliğin Hacı Bektaş Veli ile alakasının olmadığını iddia edebiliyor!

Şah İsmail Hatâî’nin 500. ölüm yıl dönümünde aynı AABF’nin herhangi bir etkinlik yapmayışı tesadüf müdür?

7 Ulu Ozanlar hakkında yaratılmak istenen şüphe ve inkârcılığa karşı “devletin Alevisi olmayacağız” diyenlerden herhangi bir itiraz duydunuz mu?

Ben duymadım!

ALEVİ BEKTAŞİLERİN ERKÂNLARINA SALDIRIYORLAR

Yasal meşruiyeti ilk kez 2022 yılında ele alınsa da, son 30 yılda devletin Alevilerin ibadethanelerine karşı bir girişimi olmadı.

Gayrı-meşru olsa da, Türkiye’nin her yerinde cemevleri kuruldu, valilikler, bakanlıklar ve belediyeler de cemevlerine çeşitli maddi desteklerde bulundular.

Ancak, hepimizin gözü önünde erkânlarımızı değiştirmek için toplantılar yapıldı.

Hem de, Hacıbektaş ilçesinde!

Hem de postnişinin önünde!

Akıl yoksunu birisi çıkıp, “erkânlarımızı islâmî unsurlardan temizliyoruz” diye demeç verebildi!

Peki, “devletin Alevisi olmayacağız” diyerek, “yeri-göğü inleten” gösteriler, kurultaylar, basın açıklamaları yapan bu örgütlerden herhangi birisi “Cem ibadetimiz Allah, Muhammed, Ali ile başlar, tevhid ile yürür” dedi mi?

Demedi!

Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu yetkilileri “İslamdan kurtulduk, AİHM İslam dışı olduğumuzu tanıdı” diye kampanya düzenlerken, “devletin Alevisi olmayacağız” diyen nümayişperver örgütler itiraz etti mi?
Etmediler!

Tersine, desteklediler! İslam dışı bu örgüt neredeyse bir ay süren kampanya yaparken, bu örgütün bağlı olduğu konfederasyonun “üç maymunu oynayan” başkanı Hüseyin Mat, makam koltuğunun arkasına astığı Hz. Aliden utandı mı?

Bilmiyoruz, çünkü hâlâ susuyor!

TÜM ASİMİLASYON SENARYOLARINDA GÖREV ALDILAR

Alevi Bektaşilerin üzerine oynanan tüm asilimasyon senaryolarına sessiz kalan, hatta çoğu kez bu senaryolarda rol alan bu örgütlerin, “devletin Alevisi olmayacağız” derken, yaptıklarının sadece hedef saptırmadan ibaret olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz.

Bu örgütlerin Alevi Bektaşi toplumunun birliği diye bir sorunu olmadığını Hacı Bektaş Veli anma etkinlikleri nedeniyle Hacıbektaş belediyesinin öncülüğünde yapılan son toplantılar açıkça gösterdi.

Bir kez daha hafızamıza kaydettik!

Ama, bu toplantılarda yeni bir duruma daha tanık olduk.

Öğreniyoruz ki, daha önce, “belediyenin, hatta Halk TV’nin bile Alevisi” olmaya razı olan bu örgütler, şimdi İçişleri Bakanlığı’nın ve Kültür Bakanlığı’nın Alevisi olmaya razı olmuşlar!

Ancak, bu kez “Alevisi olmayacakları tek kurum” Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı olarak açıklanmış!

“Kırmızı çizgi”yi öğrenmiş olduk!

Mealen, “Kültür Bakanlığının ve İçişleri Bakanlığının Alevisi oluruz, ama Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın Alevisi olmayız”, diyorlar, şeklinde yorumladım duyduklarımı.
Allah size akıl-fikir versin!

HACIBEKTAŞ BELEDİYESİ NE YAPIYOR?

Bu duam, en çok da Hacıbektaş gibi bir ilçeyi yönetmek üzere seçilen Ali Kaim Bey’e gelsin.
DEM destekçisi bazı örgütleri biraraya getirerek Hacı Bektaş Veli anma etkinliklerini düzenleyebileceğini sanan yeni başkan, anlaşılan ilçenin ve Alevi Bektaşi toplumunun gerçeklerine oldukça uzak!
Bizim zorlamamızla birkaç Alevi Bektaşi kuruluşunu göstermelik olarak etkinlik programına katsalar da, belli oldu ki, yeni başkan “iki saz, iki semah, bir de çıplak ayaklı yürüyüş” ile anma etkinliklerini “halletmeye” kararlı!

Türkiye’nin bizim için en önemli ilçesinde “Kültür Bakanlığı’ndan destek alırız, ama Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’ndan asla!” diyecek kadar devletten ve yerel yönetimden habersiz birisinin başkanlık yapması, Alevi Bektaşiler için büyük bir şanssızlıktır!

Sevgili hemşehrim ve dostum Yusuf Hayaloğlu’nun dizeleri geliyor aklıma:

“Nerden baksan tutarsızlık
Nerden baksan ahmakça”…

DEVLETİN ALEVİSİ ‘IN’, BAŞKANLIĞIN ALEVİSİ ‘OUT’!

Öte yandan, Alevi Bektaşiler üzerinden din tüccarlığı yapan kimi çevrelerin “Devletin Alevisi olmayacağız” çizgisinden “Başkanlığın Alevisi olmayacağız” çizgisine doğru yaşadıkları “evrim”, insanlık için bir umut sayılabilir!

Öyle ya; “devletin Alevisi olmayacağız” diyenlerin tamamı, devletin en üst düzeyde temsilcileri ile “örgüt ve toplum sorunları üzerine verimli görüşmeler” yapma yarışına girmiş durumdalar!

Peki, bu durum inkârcı ittifakın dağıldığının işareti midir?

Yoksa, “Devletin Alevisi olmayacağız” sloganları atarken, aynı zamanda önceki AK Partili İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan milyonlarca TL maddi destek aldıklarının ortaya çıkması üzerine yakalandıkları “nahoş” durumu telafi etmek üzere, bir taktik geri çekilme midir?

Veya, devletin en üst tepeleriyle gizli görüşmeler yapmanın, moda deyimle, “sürdürülebilirliği” noktasında şanslarını mı deniyorlar?

Bilemeyiz. Bu noktada tespit yapmamız için erken.

Ama, şunu söyleyebiliriz ki, “paranın, menfaatin, çıkar ilişkilerinin değiştiremeyeceği şey yoktur”, diyenler, Alevi Bektaşileri yönettiğini (!) iddia eden kimi kesimler konusunda da haklı çıkmışlar.

Biz, durduğumuz yerdeyiz!
Gerçeğin demine Hû!

Seher vakti şah kervanı gidiyor
Onun katarından ayırma bizi
Kanberi önünde katar yediyor
Onun katarından ayırma bizi

Muhammet Ali’dir cihan evveli
Bir Arap geliyor eli develi
Rum’u irşat etti Bektaş-ı Veli
Onun katarından ayırma bizi

Gül kokusu Muhammet’in teridir
Ah ettikçe karlı dağlar eritir
Hatice, Fatma Hakk’ın yaridir
Onun katarından ayırma bizi

Cebrail de kanadını açınca
Rahmet suyun yeryüzüne saçınca
Hasan, Hüseyin curasından içince
Onun katarından ayırma bizi

İmam Zeynel bekler zindan içini
Umarım bağışlar mücrim suçunu
Bakır Cafer yükletince göçünü
Onun katarından ayırma bizi

Kâzım Musa, Rıza Hakk’ın nurudur
Taki, Naki, Askeri Mehdi sırrıdır
Selman’ın yerinde deste gülüdür
Onun katarından ayırma bizi

Kul Himmet’im aydur Mehdi nic’oldu
On iki imamların tahtı nic’oldu
Pirin eşiğine giden hacı oldu
Onun katarından ayırma bizi