Devrim zamanıdır kimse durduramaz

Şule Perinçek

Atatürk, 14 Ocak 1923’te trenle Ankara’dan ayrılır, uzun bir Batı Anadolu gezisine çıkar. Türkiye bir karar arifesindedir.

Türk Devrimi bir ilki başarmaktadır.

Emperyalizme karşı başkaldırmış, haddini bildirmektedir.

Lozan’da görüşmeler sürmektedir. Cumhuriyet’in ilanına doğru adımlar hızlanmıştır. Emperyalizmle sert bir hesaplaşma süreci…

Atatürk’ün bu gezide iki önemli konuşması vardır. Uzun süre sansürlenen Eskişehir ve İstanbul gazetecilerinin sorularını yanıtladığı İzmit konuşması… İlk kez Atatürk’ün Bütün Eserleri’nde ve 1993’te Kaynak Yayınları’nda ayrı kitap olarak “eksiksiz ve yanlışsız” olarak yayımlandı.

Bu gezinin iki çizgi arasındaki süregelen mücadelede ne kadar önemli olduğu bu olgudan da anlaşılıyor.

Türkiye’nin geleceğinin ve devriminin ana hatları bir anlamda çizilmiştir.

ANNESİNİN CENAZESİNE GİTMEZ

Eskişehir’de trendeyken 15 Ocak’ta İzmir’de Zübeyde Hanım’ın yanında bulunan Başyaveri Salih Bozok’tan gelen bir telgrafla annesinin yaşamını yitirdiğini öğrenir.

Atatürk’ün annesine sevgisi ve saygısı bilinir.

Zübeyde Hanım oğlunun asker olmasını istememiş. Ama Mustafa Kemal emrivaki yapmış… (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, c.12, s.160.)

Annesinin değerlendirmesiyle “yedi evliya gücünde padişaha” isyan etmiş… Bu arada her fırsatta, düşmana karşı kazanılan zaferlerden onu da haberdar etmeyi ihmal etmemiş, merak etmemesi için sağlığına ilişkin haberler vermiştir. Örneğin 28 Ağustos 1922’de Zübeyde Hanım’a Batı Cephesi’nden şu telgrafı çekmiştir:

“Buraya geldikten sonra düşmanı kovmak icap ettiğinden, taarruz ederek inayeti badi ile attık ve Afyon Karahisar’ını aldık. Dolayısıyla daha birkaç gün buralarda kalmam lazım gelecektir. Siz müsterih olunuz. İnşallah duanız bereketleriyle bütün memleketi düşmandan kurtarmak kolay olacaktır.” (ATABE, c.13, s.221)

Ya da yine o en sıkışık zamanlarda o bütün sıcaklığı ve muhabbetiyle 5 Mart 1922’de yazdığı gibi “Gelinimiz Seher Hanım İstanbul’a geliyor, kendisi benim buradaki hayatım, meşguliyetim hakkında arzu ettiğiniz her türlü malumatı verecektir… sıhhat ve afiyetim çok iyidir. İşler elhamdülillah fevkalade memnuniyet verici bir halde cereyan ediyor… Bir emriniz olursa bildirirsiniz. Hürmetle ellerinizden öperim, muhterem anacağım.” (ATABE, c.12, s.306)

Haberi aldığı akşam erken kompartımanına çekilir.

Ama yola devam kararından dönülmez.

O zamanın gazetelerinde haber şöyle anlatılır:

“Gazi bu kara haber üzerine bir müddet düşündü. Cenaze merasiminde bulunmak için hemen İzmir’e mi hareket etmeli?.. O halde tespit olunan seyahat programını değiştirmek, İzmit ve İstanbul civarında talim ve terbiye ile meşgul olan ordunun teftişlerini geri bırakmak, kısacası verilen emir ve kararlardan vazgeçmek lazım geliyordu. Başkumandan Paşa, bu yönü gerekli görmedi.

KİMSE DURDURAMAZ

- Vatan vazifesinin yanında hiçbir hissin, hiçbir fikrin hükmü yoktur, dedi. Sonra da İzmir’deki Salih Bey’e şu telgrafnameyi gönderilmek üzere not ettirdi:

- Verdiğiniz elim haber, beni çok üzdü. Merhumenin münasip bir tarzda defin merasimini yaptırınız. Cenabı Hak, millete hayat ve selamet versin.”

Milletimizin hayat ve selameti bugün de her şeyin üzerindedir.

Devrim zamanıdır

Kimse durduramaz

Zorlukları aşacağız.

Karanlıklardan aydınlığa yine büyük devrimlerle çıkacağız.

Atlantik yine kaybedecektir.

Görev yerine getirilecektir.

AĞLAMIYORUZ DİMDİK AYAKTAYIZ ANT İÇİYORUZ

Her 10 Kasım’da yaptığımız gibi.

Ağlamıyoruz.

Dimdik duruyoruz.

Geleceğe bakıyoruz!

Atatürk’ün yaptığı gibi yapıyoruz.

Ancak 27 Ocak’ta, 12 gün sonra gidebildiği Karşıyaka’da Ferik Osman Paşa Camisi’nde anacığının mezarı başında içtiği andı bir kez daha, bir kez daha bütün benliğimizle ve bilincimizle tekrarlıyoruz:

- “Validemin kaybından şüphesiz çok üzgünüm. Fakat bu üzüntümü gideren ve beni teselli eden bir husus vardır ki, o da anamız vatanı mahv ve haraplığa götüren idarenin artık bir daha dönmemek üzere yokluk mezarına götürülmüş olduğunu görmektir. Validem bu toprağın altında, fakat milli hâkimiyet ilelebet devam edecektir.

“Validemin ruhuna ve bütün ecdat ruhuna ahdetmiş olduğum vicdan yeminimi tekrar edeyim. Validemin kabri önünde ve Allah’ın huzurunda yemin ediyorum, bu kadar kan dökerek milletin elde ettiği ve sağlamlaştırdığı hâkimiyetin korunması ve savunulması için icap ederse validemin yanına gitmekte asla tereddüt etmeyeceğim. Milli hâkimiyet uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun!”

Milli hâkimiyet uğrunda canımız

Feda olsun!

Feda olsun!