Önsel olarak şunu ifade etmek isterim: “Ben Necmettin Erbakan’ın kişiliğini, duruşunu ve davasını tasvip eden biri değilim.” Ancak şahsi duygularımın gerçekleri söylememe engel olmasını da istemem. Makalenin konusu Erbakan’ın 28 Şubat’a giden süreçte izlediği ekonomik politikaların Batıcı, modernist ve laik olarak bilinen sermaye tarafından nasıl linç edilmeye çalışılmasıdır. Marksistler genellikle olay ve olgulara ekonomik perspektiften bakmayı yeğlerler. Tabii ki ekonomizm bakış açısına takılmamak koşuluyla bunu kabul ederler. 28 Şubat olayının siyasi ve ekonomik boyutları vardır. Örneğin; 28 Şubat aslında Amerikancı FETÖ’ye karşı yapılmış bir darbeydi. Ancak askerlerin uyarılarının dikkate alınmaması neticesinde 15 Temmuz Darbe Girişimi yaşanmıştır. Çevik Bir NATO’ya yakın iken, Kıvrıkoğlu ekibi Amerikancı yapılanmalara karşı bir duruş sergilemiştir. Çevik Bir 12 Mart’ta solculara işkence yapan bir subay, 12 Eylül’de darbe şefi Kenan Evren’in yaveriydi. Aynı Çevik Bir’in uluslararası tekellerle ve Amerikan-İsrail lobileriyle de ilişkisi vardı. (1) 28 Şubat darbesi aslında FETÖ ve benzeri yapılanmalara karşı yapıldığı için olumluydu ancak yapılmak istenen şey mecrasından çıkarıldı.
Erbakan ekonomi politikalarında kapitalizme karşı değildi. Ekonomide tekelciliğe karşı bir duruş sergilemeye çalıştı. Faizsiz ve köleci düzenin kaldırılması ile adil düzenin sağlanacağını iddia ediyordu. Erbakan’a göre; faizci sistem rant ekonomisi yaratıyordu. Bu düzenin değişmesi için attığı adımlardan birisi de “havuz sistemi” idi. Getirdiği bu sistemle büyük-özel banka sahiplerinin tepkisini çekmiştir. “Orgeneral İsmailHakkı Karadayı’nın Türkbank yolsuzluğuna bulaşan ve tutuklanan Korkmaz Yiğit’in yönetim kurulu başkanı olması, Orgeneral Teoman Koman’ın kırmızı bültenle aranan Cavit Çağlar’ın İnterbank’ında yönetim kurulu üyesi olması elbette tesadüf değildi. Banka yönetimlerinde yer alan isimler bunlarla sınırlı değil. Örneğin; Feyzi Aysun, Sabri Yirmibeşoğlu, M. Muhittin Fisunoğlu, Zahit Atakan, Ekmek Totrakan, Alaettin Güven, Aydın Aksan, Hüsnü Çelenkler, A. Doğan Bayazıt.”(2) Peki havuz sistemi neydi?
“Diyelim ki Tüpraş-Kimya ürünleri satıyor. Satışlarından kâr elde ediyor. Elde ettiği kârı özel bankalara faize yatırıyor. (Örneğin; 70 faizle) Özel bankalar ise devlet bankalarından daha düşük faizli kredi çekiyor ve yüksek faizle yatırımcılara kredi vererek olağanüstü kârlar elde ediyor. Devlet bunun önüne geçmek için kamu gelirlerini bir havuzda toplayıp en yüksek faiz veren özel bankaya yatıracak ve karşılığında düşük faizle kredi çekebilecekti.”(3)
Erbakan’ın büyük sermayenin hoşnutsuzluğuna yol açan uygulamalarından birisi de “Bedelsiz Oto İthali Kararnamesi” idi. Bu uygulamaya göre; Ziraat Bankası’nda 50 bin marklık hesap açtıran gurbetçilerin ülkeye getirdikleri otomobilden vergi alınmayacaktı. Türkiye’de Koç ve OYAK oligopol pozisyonunda olduğu için bu kararnameye tepki göstermişlerdir. Koç’lar Erbakan’ı 120 bin işçinin işsiz kalacağı ve Tofaş’ın kapatılabileceği tehditlerinde bulunmuşlardır. Ancak Erbakan geri adım atmadı. Sonuç olarak ne Tofaş kapatıldı ne de işçiler işsiz kaldı. Ama Koç gibi büyük sermaye grupları Erbakan’ın devrilmesinde başat faktör rolü oynadılar. Üniversiteler, sendikalar, STK’lar, basın, ordu ve yargı eliyle Erbakan köşeye sıkıştırıldı.
Refahyol Hükümeti döneminde memur ve emekli maaşlarına yüzde 110-125 oranında zam yapıldı. Sendikalar bu durumu alkışlamaları gerekirken Erbakan’ın karşısında yer almışlardır. TİSK, TOBB, Türk-İş, Türk Metal, DİSK hep birlikte Erbakan hükümetine cephe almışlardır. Refahyol Hükümeti dağıtıldıktan sonra banka hortumlamaları ve kamu mallarını yağmalama çoğaldı. 2001’deki ekonomik krizin temelleri 28 Şubat’ta atıldı. ABD ise 12 Eylül Darbesini destekler iken, 28 Şubat’ta Erbakan’ın yanında yer almamıştır.
Son kertede sosyalistlerin yapması gereken şey 28 Şubat’ın 12 Eylül Darbesini perdelemesine engel olmaktır. Bilindiği üzere Türkiye’de solu engellemek için 2 tane Amerikan yapımı darbe yapılmıştır. Neticesinde sol ekarte edilmiştir. Solun tamamen güç kaybetmesi günümüzde siyasal iktidarın gücünü konsolide etmesine neden olmuştur. Güçlü bir solun olması siyasal iktidarın bu kadar güç kazanmasına engel olabilirdi. Nitekim bazı generallerin “Biz solu bitirmekle hata yaptık.” dedikleri bilinmektedir.(4) Siyasal İslamcılar 28 Şubat’ta askerin uyarılarını dikkate alsaydı günümüzde aynı hataları yapmazlardı. Ancak siyasal iktidar geçmişten ders çıkarmak yerine tarikat-cemaat tipi şeffaf olmayan yapıları korumaya devam etmektedir.
KAYNAKÇA:
1) Levent Toprak, “Darbe Soruşturmaları ve Devrimci Tutum”, Marksist Tutum, Mayıs 2012, https://marksist.net/levent-toprak/darbe-sorusturmalari-ve-devrimci-tutum
2) Ülkü Nur Zengin, 28 Şubat Sürecinde Sendikaların Rolü, Neyir Matbaacılık, Ankara, 2016, s. 64.
3) Ülkü Nur Zengin, age, s. 63-64.
4) Toprak, agm.