Atatürk’ün “Devrimimiz henüz bitmedi. Müzik ve güzel sanatlarda devrimimiz henüz başlamadı.” sözleri, bir Şostakoviç dinletisinden önce konser salonunda atılan içi boş bir nutuk değildi. Devrim, kültür alanında da ilerleyecekti.
Çeşitli okullarda eğitimin niteliğini denetleyen Atatürk, 28 Haziran 1933’te Ankara Erkek Lisesi’nde sınavlar sırasında bulunduğunda, sınava bizzat katılarak öğrencilere sorular sordu.
Anadolu Medeniyetleri, Ankara Savaşı, Milli Mücadele gibi konuların yanı sıra devlet sosyalizmi de sınav konuları arasındaydı.
Atatürk, Cumhuriyet’in kuruluşunun 10’uncu yılına yetişmek üzere, Kurtuluş Savaşı’nı, bu süreçte gelişen Türk-Sovyet dostluğunu ve Türk Devrimi’ni anlatan bir filmin Sovyetler Birliği ile ortak bir proje olarak yapılması için Maarif Vekili Reşit Galip Bey’i görevlendirir.
25 Kasım 1932’de davet üzerine Türkiye’ye ekibiyle gelen Sovyet yönetmen Nathan Zarkhi, 3 Aralık 1932 tarihinde Milliyet gazetesi muhabirinin yaptığı röportajda “Filmle ilgili Ankara’da Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Falih Rıfkı Atay, Aka Gündüz ve Reşit Galip beyle görüşmeler yaptığını, Polatlı civarında harp sahasını gezdiğini, senaryosunu Moskova’da yazacağını, Muhsin Ertuğrul ve Sovyet yönetmen Yutkeviç’in birlikte yönetecekleri filmde yıldız kullanmayacaklarını, halktan oluşturdukları bir kadro ile çekilecek filmde Suriye cephesinden dönen subay ya da öğretmen bir gencin işgal altındaki İstanbul’u görünce yer altı faaliyetine girişmesini, İngilizlerin kendisini aramaya başladığında Anadolu’ya geçişini, arka planda da bir aşk öyküsünün yer alacağını, savaş sahnelerinin Türkiye’de, iç mekânların Moskova’da film stüdyosunda çekileceğini” anlatır.
1933 yılı Eylül ayında Türkiye’ye, Yönetmen Yutkeviç ve film ekibiyle dönen Nathan Zarkhi, 5 Eylül 1933 tahihinde Milliyet gazetesine “Senaryoyu Yutkeviç’le birlikte Rusça yazıp Fransızca çevirisini Maarif Vekaleti’ne verdiklerini, ekim ayında çekmeyi düşündükleri Türk Devrimi’ni anlatan ‘Öldürmeyen Adam’ adını verdikleri filmin onayını beklediklerini” belirtir. Gerekli onay verilip, Atatürk’ün Cumhuriyet’in 10’uncu yıl dönümlerindeki Yutkeviç tarafından çekilen görüntülerinin de kullanılacağı Türk Devrimi’nin filmi “Öldürmeyen Adam”ın çekimleri, Reşit Galip Bey yerine Maarif Vekili olan Yusuf Hikmet Bayur tarafından aşırı ihtilalcilik içerdiğinden engellenir.
TÜRKİYE’NİN KALBİ ANKARA FİLMİ
Atatürk kendi kurduğu devletin makamlarına meşruiyetçi olması nedeniyle müdahale etmez. Bu arada Sovyetler Birliği’nden tüm ekipmanlarıyla gelen film ekibi ve Yutkeviç, boş kalmamak için alınan izinle “Türkiye’nin Kalbi Ankara” filmini çeker. 17 Mart 1934 tarihinde bitmiş haliyle yetkililere teslim edilir. Film önce Çankaya Köşkü’nde Yönetmen Yutkeviç’in de katılımıyla Atatürk tarafından beğeniyle izlenir. Ardından sinemalarda bir süre halka gösterilir.
Atatürk’ün ölümünden sonra bu film İçişleri Bakanlığının yasaklı filmler listesinde yaşanan karşıdevrimin utanç simgesi olarak elli yıl boyunca yer alır.
2012 yılında filmi onarıp, Kültür Bakanlığı denetimine yeniden sokarak “Türkiye’nin Kalbi Ankara” üzerindeki gerici yasağı kaldırttık. Önce DVD olarak ardından değerli ağabeyimiz, sinemacı Arif Keskiner’in (Çiçek Arif) sunumuyla Türk Devrimi’nin kanalı Ulusal Kanal’da yayımlandı.
Ankara’da bulunan Sovyet sinemacıları, Atatürk’e Komsomol, Okraina ardından Sovyet Büyükelçisi Suriç yoldaşın davetinde ise Zlatye Gori, Vstrechnyi Dniyerperstrai adlı filmleri gösterilirken, Yutkeviç’i yanına oturtarak tebrik eder.
Şagay Sovyet-İleri, Sovyetler adlı Sovyetler Birliği’nin devrimci atılımını anlatan yapımı büyükelçilikte birlikte izlerler.
Filmin devrimci ruhundan etkilenen Atatürk, Türk Devrimi’nin atılımını anlatacak kalabalık halk kitlelerinin, kadınların gençleri uyardığı ve kendi geleceği için mücadelenin başına geçtiğini vurgulayan “Yeni Türkiye Geliyor” adlı bir filmin senaryosunu da Nathan Zarkhi’nin yazması için talimat verir. (Ekran dergisi 15 Aralık 1933).
BAYUR BİR KEZ DAHA ENGELLER
Karşıdevrim, yuvalandığı Maarif Vekâleti makamında işlevini yerine getirir, daha önce Atatürk’ün çevrilmesini istediği Türk Devrimi’nin filmi “Öldürmeyen Adam” filmini aşırı ihtilalci olduğu gerekçesiyle engelleyen Maarif Vekili Yusuf Hikmet Bayur, bu kez Atatürk’ün isteği “Yeni Türkiye Geliyor” filminin yapımını engeller.
Atatürk’ün yakın çevresinde bulunan Yusuf Hikmet Bayur, 1946’da asli yerini bularak Demokrat Parti’ye girer. Ötesinde, Türkiye’de kesintisiz süren karşıdevrim sürecinin bir evresinden sorumlu olarak Yassıada mahkemelerinde yargılanarak mahkûm olur.
Kurduğu partide yuvalanan karşıdevrimin büyük devrimciye olan gizli hıncı Atatürk’ün ölümünden hemen sonra gözle görülen bir olguya dönüşür.
Karşıdevrim, bireysel yönelim değil, ideolojik bir damar olarak ortaya çıkmıştır Cumhuriyet Halk Fırkası içinde.
Karşıdevrim, tarihsel süreçlerde Kemalist, sosyalist devrimci, sosyal-demokrat ve demokrat kimliği ile ortaya çıktı.
Atatürk’ün projelerine yönelik bürokrasinin engellemeleri, ölümünden sonra büyük devrimcinin Türk Devrimi’ni sürdürecek temel politikalarını da engelleyerek devam etti.
Karşıdevrim 11 Kasım 1938’de Atatürk’ün bağımsızlıkçı ve Sovyet dostu dış politikalarına bağlı Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras’ı istifa görünümüyle görevden alarak, ülkeden uzaklaştırıp Londra’ya büyükelçi olarak yolladı. Altı ay içinde Türkiye; 12 Mayıs 1939’da İngiltere, 23 Haziran’da Fransa ile daha sonra “Üçlü İttifak Anlaşması”na dönüşecek deklarasyonlara imza attı. Yeni Hariciye Vekili Şükrü Saraçoğlu ise İngiltere Büyükelçisi’ne “Türkiye’nin bütün nüfuzunu Batı devletlerinin hizmetine verdiğini” belirtir.
ATATÜRK’ÜN CENAZESİ ÜÇ SİNEMADA GÖSTERİLDİ
Atatürk öldüğünde Türk film şirketleri İpek Film, HA-KA Film (Halil Kâmil), Marmara Film-Cezmi Ar İstanbul ve Ankara’daki cenaze merasimin tamamını çekip 23 Kasım’dan itibaren mevcut tüm sinemalarda göstermeye başladı. Yabancı ajanslar Pathe, BBC vb. çektikleri cenaze görüntülerini dünya sinemalarında film öncesi dünya haberlerinde gösterimini yaparken CHP Sinema Şubesi ise çektiği cenaze töreninin sadece Ankara’da yapılan bölümünü 29 Kasım’da üç Ankara sinemasıyla gösterimini sınırlı tuttu.
Film Ankara’da 29 Kasım 1938’de gösterime girmesine rağmen Şubat 1939’da Anadolu’dan gelen taleplere CHP Genel Merkezi, filmin stüdyo işlerinin tamamlanmadığını, tamamlandığında gönderileceğini bildiriyordu. Maarif Vekaleti’nden başlayıp CHP Genel Merkezi’ne uzanan, karşıdevrim unsurlarının klasik oyalayarak soğutma ve erteleme yöntemi sürüyordu.
CHP Sungurlu teşkilatının, Çorum Halkevi’nin talep mektubu ve telgrafına CHP Genel Merkezi’nin resmi yanıtının görseli, bu yazının ekinde, karşıdevrim faaliyetinin bir ilk olarak yayımlanan belgesidir.
Atatürk’ün büyük devrimci kişiliği ve Türk Devrimi’nin başarısı ezilen dünyada yeni bir bağımsızlık dalgasına esin kaynağı oldu. Hindistan halkı Kurtuluş Savaşımıza yaptığı maddi katkılarının yanı sıra İngiliz emperyalizmine karşı verdikleri mücadelede Atatürk bir esin kaynağı ve sembol oldu.
HİNTLİLERİN ATATÜRK FİLMİ ÖNERİSİNE SESSİZ KALDILAR
Atatürk’ün ölümünden sonra çeşitli Amerikan film stüdyolarının bir Atatürk filmi çekmek için girişimlerde bulunması üzerine, Türkiye’ye gelen Hindistan’ın en büyük prodüksiyonlarına imza atan ünlü Sagar Film yetkilileri, yerli filmcileri de devreye sokarak Dışişleri Bakanlığına resmi bir yazıyla film için izin başvurusunda bulundu. Sadece izin istedi...
Sagar Film, tarihi belge niteliğindeki izin dilekçesinde kendi çalışmalarını ve yetkinliklerini belirttikten sonra, Hindistan’da bir sinema filmi için en büyük bütçenin 2 milyon rupi olduğunu, Atatürk filmi için üç misli bir bütçeyi, gerektiği takdirde 6 milyon rupilik bütçeyi de aşabileceklerini, çünkü Atatürk’e Hindistan’da büyük saygı duyulduğunu, tüm Hintlilerin O’nu kendi liderleri gibi benimsediklerini, çekimi bir yıl olarak öngördüklerini ve filmin büyük ilgi göreceğini anlatır.
Hindistan’ın efsane film şirketine, devlet kurallarına ve terbiyesine aykırı bir biçimde, yanıt verilmez. Sessizlik...
Sagar Film yetkilileri, yeni girişimleri de sonuçsuz kalınca, şaşkın vaziyette Atatürk’ün kurduğu devrimci Cumhuriyet’in içten, trajik bir karşıdevrim yaşadığını anlayamadan Hindistan’a dönerler.
Karşıdevrim, Atatürk’ün Türk Devrimi’ne ilişkin projelerini engellerken devrimlerine karşı yıkıcılığın O’nu unutturmaktan geçtiğinin bilinciyle davranmaktadır.
Karşıdevrimin nişanesi olan anlamlı dilekçe, yazının ekinde sunulmaktadır.
KAHİRE’DEKİ O KONFERANS
Yer: Kahire
Tarih: 4-6 Aralık 1943
Durum: II. Dünya Savaşı süresince Nazi Almanya’sının silah sanayine krom, demir cevheri vb. sağlayıp Alman denizaltılarının Karadeniz’e çıkıp Sovyet gemilerini vurmasına izin veren “tarafsız” dış politika, mimarisini yenileyerek, yenilmekte olan Almanya’dan uzaklaşıp, önce İngiltere’ye, savaşta iyice yıprandığında, İngiltere’nin yerine geçecek daha diri emperyalist ABD’ye doğru manevra yaptığı gazetelerde ve aşağıda yayınlanan diyaloglardan olduğu kadar İnönü’nün beden dilinden de yansımaktadır.
Resim, Atatürk’ün bağımsızlıkçı dış politikasının tamamen terk edildiğinin, ABD mandasına girişin resmidir.
İnönü: “Memnuniyetle. ABD’den gelen fikirlere karşı büyük sempatimiz vardır. Daima sizinle beraber olacağız. Siz dünya nizamı ve sulh için bu şekilde çalışırsanız muhakkak memnuniyet verici neticeler elde edersiniz ve bütün insaniyet de size medyun olur. Bu konferansta gösterdiğiniz hüsnüniyetten dolayı da size ayrıca müteşekkirim. Maalesef hareket ediyorsunuz. Fakat tekrar görüşeceğimizi ümid ederim.”
Roosevelt: “Ben sizin meselenizi tamamiyle anlıyorum. Ümid ederim ki 2-3 ay zarfında Almanlar çok daha az kuvvetli olacaklar ve Türkiye de savaş bitmeden önce muharebeye girecektir.
İnönü: “Çok teşekkür ederim. Yarın ne netice alacağımızı bilmiyorum. Amerika’nın ve şahsen sizin yüksek hislerinize emniyetim vardır. Bizi 2 ay içinde savaşa sokmak istiyorlar.”
(...)
Roosevelt: “Siz hazırlığa derhal başlayınız ve bunu angaje olmadan da yapınız.”
İnönü: “Sizin şahsiyetinizin, bana ve Türk Milletine telkin ettiği sevgiden ve hayranlıktan dolayıdır ki ben buraya geldim. Ümid ederim bizi bırakmazsınız.”
Roosevelt: “Hayır, asla. Nasıl büyükbabam sözünü tutarak Yunanlılara bir harp gemisi göndererek yardım ettiyse, ben de sizi bırakmayacağım.”
Evet bir daha bırakmadılar...
Bu nedenle, tarihin hangi evresinde bulunduğumuz, bu koşullarda nerede bulunmamız gerektiği ve tarihsel görevimizin Atatürk’ün yıkıma uğratılan Cumhuriyet Devrimi’ni tamamlamak olduğu bilincimizdedir.
Kararlıyız...
Yeminliyiz...
Devrimciyiz!