'Kapitülasyonları, imtiyazları yırtıp attık!’
Haber
24 Temmuz 2023 - Pazartesi 03:38 Bu haber 1342 kez okundu
 
'Kapitülasyonları, imtiyazları yırtıp attık!’
Türk Devrimi'nin ideologlarından Mahmut Esad Bozkurt, kapitülasyonlardan kurtulmayı hayati görüyordu. Bozkurt, Lozan’da Avrupa devletlerinin “kayıtsız, şartsız, hür ve bağımsız Türkiye’yi tanıdığını” vurguladı.
Türkiye Haberi
'Kapitülasyonları, imtiyazları yırtıp attık!’

Lozan Antlaşmasının bu yıl 100. yıl dönümü. Bu tarihi antlaşmayı en iyi o günlerin kuşakları ve Türk Devriminin önderleri anlar, anlatır! Bunlardan birisi de Atatürk’ün İktisat (1922-23) ve Adalet Bakanı (1924-30) Mahmut Esat Bozkurt’tur. Bozkurt, Lozan’da doktora öğrencisi iken “Osmanlı Kapitülasyonları Rejimi Üzerine” çalışmış ve tezinde ayrıntısıyla işlemişti. Kapitülasyonların devletin ve milletin başına nasıl bela olduğunu bütün ayrıntılarıyla da yaşamış bir milliyetçi gençti. 1919 yılında arkadaşı Şükrü Saracoğlu ile birlikte Aydın’a dönerek Kuvayı Milliye’de görev almıştı. Daha sonra Meclis’e seçilerek aktif siyasete girmiş ve ölümüne kadar devlet katında millete hizmet etmişti.

 

 

 Bozkurt, Lozan Antlaşmasını kapitülasyonlar açısından ele alır ve önemine işaret eder. Yazı ve konuşmalarında ağırlıklı vurgu budur. Zaten İttihatçıların da belası kapitülasyonlardı. Cihan Harbi başlar başlamaz İttihatçı yönetim, 4 Eylül 1914 günü bunu kaldırdığını ve 1 Ekim 1914 gününden itibaren de geçerli olacağını ilan etti. Kemalist devrimciler de bunun önemine binaen Lozan’da emperyalist devletlerle boğuşarak tek taraflı ekonomik ve adli bağımlılık yaratan bu ayrıcalıkların kaldırılmasını imza altın aldırdı. Zaten Lozan Konferansı bu madde üzerindeki tartışmalar nedeniyle Şubat-Nisan 1923 arası sekteye uğramıştı. Türk milleti canıyla kanıyla bu kazanımı hak etmiş ve imza altına alarak da geleceğini güvence altına almıştı. Aslında o savaşa ‘Kurtuluş Savaşı’ dememizin bir nedeni de ayağımızda pranga gibi duran bu belalardan kurtulma amacıdır… Ne acıdır bugün verilen bazı imtiyazlar bu belayı bir kez daha hatırlatıyor.

 İşte, Kemalist ideolog Mahmut Esat Bozkurt’un 1943 yılında erken ölümüne kadar yaptığı konuşmalar ve yazdığı metinlerde Lozan ve kapitülasyonlar bağlantısı:

‘YENİLMEYEN, ÖLMEYEN BİR MİLLET’

 “Türk milleti, yenilmeyen, ölmeyen, yenilmesi ve ölmesi mümkün olmayan bir millettir. Yeter ki idaresinin başında onu anlayanlar, onun kabiliyetiyle orantılı yüksek adamlar bulunsun. Milletin böyle adamları vardır. Zaferi Mudanya Konferansı takip etti. Batı'nın bir vatansız insan gibi sürmek, koşturmak istediği Türk'e şimdi Kars burçlarından Meriç önlerine kadar uzanan topraklar, tarihler, destanlar yazan aziz bir ülke, soylu ve vakur bir vatan oluyordu. Lozan Konferansı bu esasları ve asırlarla süren mücadelelerin silemediği kapitülasyonları, imtiyazları yırttı. Avrupa, devletler hukuku kavramına sığabilecek bir çapta kayıtsız ve şartsız hür ve bağımsız Türkiye'yi tanıdı. Misakı Milli'nin bu en mühim kısmı da böylelikle gerçekleşmiş oldu. Şark Meselesi'nin cenaze merasimine hazırlananlar, emellerinin gömüldüğünü gördüler.” (Mahmut Esat Bozkurt Toplu Eserleri, C.1, Hazırlayan: Şaduman Halıcı, Kaynak Yayınları, s.193.)

 

 

 “Lozan Antlaşması bütün bu heyecanlı ve ilahi mücadelenin ilk semeresi gibi tecelli etti. İnkılabın daima suikastlar karşısında kalabileceğini bir an için unutmamak, hatırdan çıkarmamak lazımdır. Yılmaz Türk İnkılabı ve onun neticeleri bazılarının hoşlarına gitmeyebilir; bazılarının menfaatlerine dokunmuş olabilir. Türk İhtilali'nin ideali, yalnız ve yalnız Türk halkını, Türk üreticilerini efendi yapmak, onu her şeye kayıtsız ve şartsız hâkim kılmaktır. Türk genci ölümlere karşı bu maksat yolunda güle güle yürüdü. Herhangi bir suikast mutlaka imha olunacaktır. İnkılaba kastetmek, Türk'e, Türk'ün yüksek menfaatlerine kastetmektir. Hatırlatalım ki, ihtilal nazarında bütün gericilerin, bütün sultanların, düzme halifelerin başları, Türk köylüsünün yırtık çadırının bir ipini bile ödeyemez.” (Age, s.201.)

 “Mart 1924: Lozan Konferansı da Türk adliyesi için bir leke demek olan kapitülasyonları kaldırdı. İşte bu iki büyük ve mühim netice artık adliyemizde çağdaş, halkçı, medeni milletlerce kabul edilmiş sistemler dahilinde ıslahat imkanını tamamıyla hazırlanmış bulunuyor. Şimdi adliyemizde yapılacak ilk işler arasında davalarda mümkün olan süratin temini ve adliyede bitecek işleri olanlara bütün kolaylıkların gösterilmesi hususunu düşünmekteyim.” (Age, C.2, s.209.)

 “Lozan Antlaşması'yla kaldırılan kapitülasyonların memleketimizde bırakılması için yabancılar tarafından ileri sürülen gerekçenin en mühim yönü bu nokta olmuştur. Bundan başka Fatih Sultan Mehmet devrinden son zamanlara kadar gayrimüslim tebaa hakkında tatbik edilen istisnai hükümlere de bilhassa bu dini vaziyet sebep olmuştur. Halbuki yeni Türk Medeni Kanunu tasarısının hazırlanması vesilesiyle memleketimizde mevcut azınlıklar Lozan Antlaşması'nın kendilerine kabul ettiği haklardan vazgeçtiklerini Adliye Vekaleti'ne bildirmişlerdir. Yenileşme tarihimizde kıymeti olan bir hadiseyi şuracıkta zikretmek isteriz.” (Age, C.2, s.262.)

 

 

‘KENDİLİKLERİNDEN VAZGEÇTİLER’

 “Arkadaşlar, Lozan Antlaşması icabınca azınlıklara tanınan hukuktan -yüksek heyetinizin yakın zamanda kabul ettiği Medeni Kanun'dan dolayı- bunların kendiliklerinden vazgeçtiklerini beyan eden gerek hahamhanelerden ve gerek patrikhanelerden yüzlerce imzayı içeren toplu dilekçeler Adliye Vekaletinize gelmiştir. Bunlar toplu dilekçelerinde yeni Medeni Kanunumuzun feyzinden istifade ettirilmelerini ve adliyemizin adaletinden istifade etmelerini, buna itimat ettiklerini zikretmekte ve azınlık hukukundan vazgeçmelerinin kabulünü ısrarla rica etmektedirler. Eski sultanlar tarafından verilen eski ve sakat bir ananeden -fakat çağdaş devlet kavramıyla hiçbir şekilde bağdaşmayan bir ananeden- Cumhuriyet'in Medeni Kanunu münasebetiyle azınlıklar kendiliklerinden vazgeçmiş oluyorlar. Bunlar da yayımlanacaktır.” (Age, C.2, s.285.)

 “Lozan Antlaşması icabınca memleketimizde çalışmakta olan adli müşavirlerimizin bana gönderdikleri raporlarda kanunlarımız hakkında aynen şu görüş yer almaktadır: Türkiye adli kanunlarını da tamamlarsa Türk Cumhuriyeti'nin derlemeleri, bütün medeni milletlerin kendileri için tatbikini şiddetle arzu edecekleri düsturlardır.” (Age, C.2, s.317.)

 “Türk milletinin mücadeleleri esnasında dökülen mübarek kanların mühim kısmı Türk Cumhuriyeti adliyesinin bağımsızlığı yolunda döküldü. Fakat bu boşa gitmedi. Lozan Antlaşması'yla taçlandırıldı. İşte o şehitlerin ruhunu yarın sizsinizdir ki işbaşında tatmin edebilirsiniz. İnsanların haklarına kefil olan Türk Cumhuriyeti adliyesi sizlerden bunu bekliyor. Geleceğe şevkle, aşkla yürüyünüz. Mutlaka başarılı olursunuz.” (Age, C.2, s.431.)

 “Fakat hakikat Türk adliyesinin medeni milletler adliyesine eş olarak bağımsızlık davasıdır. Fazla bir şey istediğimiz de yoktur. Bazı Fransız gazetelerinin ve bazı insaflı Fransızların itiraf ettikleri üzere, kapitülasyonlara alışık olanların Lozan Antlaşması icabınca memleketimizde Türklüğün kârına meydana getirilen yeni vaziyete alışmaları zordur. Fakat Türk milleti eski devirlerle alakadar en küçük bir ananenin iadesine razı olamaz. Dikkat etmek lazımdır ki, bu cephede açılacak en ufak bir gedik milletin hakimiyeti hesabına çok acı teamüllere varabilir.” (Age, C.2, s.471.)

LOTUS ZAFERİ

 Lotus zaferi hakkında Cumhuriyet Gazetesine beyanatı: “Lozan Antlaşması'nı vatan kavramı kadar sevmek ve kıskanmak ve öyle müdafaa etmek lazımdır fikrindeyim. Lotus meselesi bu antlaşmanın adli kısmıyla alakadar idi. Türkiye Reisicumhuru Hazretleri bana tam yetki vererek hakkımızın müdafaasını ve kazanılmasını emir buyurdular. Milletimizin hakkı -bilinen tabiriyle- adım adım, karış karış müdafaa edilerek kazanıldı.” (Age, C.2, s.477.)

 “Adliyenin bağımsızlığını temin etmek pahasınadır ki, devletin bağımsızlığı arasında, büyük bağımsızlık mücadelesi yapılmış ve kanlar dökülmüştür. Lozan'da kazandığımız en büyük şey, mahkemelerin bağımsızlığından ibarettir. Mahkemelerin bağımsızlığına, son nakil meselesinde, benim nazarımda değil, belki kamuoyu nazarında, belki dünya nazarında ufak bir şüphe gelebilir endişesiyledir ki, o makale yazılmıştır.” (Age, C.2, s.534.)

‘TÜRK DENİZLERİ TÜRK’ÜN OLDU’

 Deniz Bayramı dolayısıyla: “Lozan Antlaşması'na kadar Türk denizleri Türkün değil, herkesin malıydı; mahsullerini herkes avlardı. Taşıt hakkına herkes sahipti; yabancılar da mal sahipleri kadar; hatta biraz daha fazla... Çünkü bunların çeşitli imtiyazları vardı. Yağma Hasan'ın böreği!.. Mesela İstanbul limanıyla Bandırma arasında Fransız, Yunan bayrağını taşıyan vapurlar işlerdi. Yolcu, eşya, her şey taşırlardı. Türk denizlerini renklerine boyarlardı. İzmir'le İstanbul, İstanbul'la Trabzon, Rize arasında seyahat için mutlaka Fransızların Messageries, Paquet yahut İngilizlerin Khidiv vapurlarına bilet kestirmek lazımdı. Kendi sularımızda, kendi memleketlerimiz arasında yabancı bayrağı altında seyahat!.. Hem de hakaretin bin birine katlanmak şartıyla...” (Age, C.3, s.153.)

 “Bugün, Lozan Antlaşması'yla dünyaya kabul ettirdiğimiz kabotaj hakkımızı kutluyoruz. Bayramımızın anlamı büyüktür: Türk denizleri yeniden Türkün oldu. Bu hakkı bize armağan kılan İstiklal Savaşlarının Türk şehitlerine rahmetler, gazilerine sonsuz saygılar sunarken, Lozan Antlaşması'nın kahramanı Türk Şefi İnönü'yü bir kere daha minnetle anıyoruz.” (Age, C.3, s.156.)

 “İsmet İnönü, bu hususta en çetin mücadeleyi Lozan'da başardı. Türk adliyesi asırlar süren esaretinden Lozan'da kurtuldu. O vakit ki İngiltere'nin inatçı ve mağrur Hariciye Nazırı Lord Curzon Türk hakimini bilgisizlikle, yançekerlikle töhmetlendirdiği zaman, İnönü, Konferans önünde aşağı yukarı şu karşılığı vermişti: "İngiliz ve Müttefik devletler hakimlerinin mütareke günlerinde İstanbul 'da verdikleri kararları gören Türk hakimleri, böyle de hüküm verilirmiş diye kızardılar ve onlar namına utandılar!" Bunun üzerine Curzon'a az daha damla (felç) inecekmiş!” (Age, C.3, s.339.)

 “Lozan Antlaşması'yla kapitülasyonları kaldırdığımız zaman, hak sistemiyle, kanunlarıyla mahkemeleriyle yepyeni bir Türk adalet organı yaratmayı da üzerimize almış bulunuyorduk. Yabancıların da baş eğmesi lazım gelen bu adalet organının karakteri ne olacaktı? Ne olabilirdi? Bunu bir kelimeyle söyleyebiliriz: Laik. Biliriz ki modern devleti eskilerden ayırt eden önemli san budur.” (Age, C.3, s.356.)

 "Türkiye, modern Batı devletlerinin birçoğundan üstün, medeni organlara sahip bir devlettir." Bundan başka, Lozan Antlaşması'yla kaldırılmış olan kapitülasyonlardan bir daha bahsedilmemesi imkanını vermesidir. Çünkü kapitülasyonların kaldırılmasına karşı adalet organlarımızı yepyeni kanunlarla, mahkemelerle ve en kısa bir zamanda yaratmak işini omuzlarımıza almış bulunuyorduk.

LOZAN ANTLAŞMASI’NIN ANLAMI

 “Osmanlı İmparatorluğu'nda bu büyük ıstırabı çeken yalnız Türk unsuru oldu. İsa bile çarmıhında bu kadar azap çekmemişti. Hiç olmazsa onun ıstırabıyla kimse alay etmemişti. Fakat demirlere vurulan adam günün birinde birdenbire silkindi, kollarını saran demirlerini kırdı, kendisini bağlayanların yüzüne fırlattı ve hürriyetini, tam ve kayıtsız bağımsızlığını onlara Lozan Antlaşması'yla tanıttı.” (Age, C.3, s.499.)

 “Türk genci!.. Vatan böyle kurtuldu. Sevr böyle parçalandı. Yeni Türk devleti Lozan Antlaşması'yla böyle tesis edildi. Yeni eseri bütün azametiyle Şef sana emanet etti. Sen bunu bekleyeceksin. Ruhunun kuvvetiyle bekleyeceksin. Ordularına bak, dünyadan büyük bir tarihi, alevden bir bayrak gibi elinde taşıyor. Bu bayrak ve bu tarih hep yükselecek ve hep yazacaktır. Seni yazacak, seni anlatacaktır.” (Age, C.3, s.544.)

 “Bence Lozan Antlaşması'nın anlamı şudur: Devletler arası hak karşısında, bugün İngiliz milleti, Alman milleti, Fransız milleti, Rus milleti, İtalyan milleti, milletlerin en medenilerinden sayılan Birleşik Amerika Devletleri ve İsviçre Devleti ne ise, Türk ulusu da odur. Aynı ödevlere, aynı haklara sahiptir. Ne eksik ne de fazla... Tek bir cümle içinde denebilir ki, Lozan'daki zaferin anlamı, Türk ulusunun modem medeni dünya ile eşit oluşudur. Yedi asrın halledemediği bu büyük işi Lozan'da Milli Şef İnönü kopardı attı. Ve yedi asrın facialarına son verdi.” (Age, C.3, s.654.)

 “Bir gazeteye göre, Ceza Kanunu'nun müzakeresi sırasında güya "Elimden gelse masonları asarım" demişim. Bunlar doğru değildir. Yalnız Lozan Antlaşması'nın müzakeresi sırasında Türk olmayan, fakat Türkiyeli bir büyük rütbeli ve nüfuzlu mason tanırım ki bu memlekette kapitülasyonların kalması için propaganda yapmıştır. Bunun gibilere hakikaten yetkim olsa cezalarını çektirmekte bir an bile tereddüt etmem. Bir tanesi için değil, hatta bin tanesi için bile tereddüt etmem.” (Age, C.4, s.330.)

Kaynak: Editör:
Etiketler: 'Kapitülasyonları,, imtiyazları, yırtıp, attık!’,
Yorumlar
Haber Yazılımı