|
||
Neler oluyor hayatta ..!? | ||
Gazeteci-Yazar Engin Arıcan yazdı.. | ||
Manşet Haberi | ||
|
||
|
||
Dünyanın, bölgenin ve ülkemizin gündemi ortada ve kafalar karma karışık. Olayların ve gündemin böylesine karışık ve sıcak olduğu bir ortamda, kafaların böylesine karışık olması doğal.
Ne bekliyoruz?
Herşey konusunda hazır ve doğruları içeren bir reçete mi? Bu olası değil ama şu bir gerçek; Tüm bu karmaşaya rağmen Türk insanı karmaşa ne kadar yoğun olursa olsun, yaşanan olayları anlamaya, kendisine göre bir analiz ve sentez yapma çabası içerisinde.
Türkiye, zor ve sancılı bir süreç yaşıyor. En öncelikli ve temel sorunu ise ekonomi! Türkiye açısından ekonomik sorunların, örneğin hayat pahalılığına, fahiş fiyatlara, yüksek enflasyona yabancı değiliz ama böylesini ne gördük ne de yaşadık. Ekonomik sorunların ağırlığı başta Cumhur İttifakı’nı ve iktidar partisi AK Partiyi zorluyor. Özellikle milyonlarca emeklinin alım gücünün düşüklüğü ve maaş artışlarındaki dengesizlik, düşüklük iktidar açısından tehlike çanlarının çalmasını beraberinde getiriyor.
Paylaşım ve sosyal adalet sorunu sadece emeklilerin değil tüm toplumun sorunu. Öyle ki, bireyler ekonomik her gelişmeyi ilgi ile takip ediyor. Yani duyarsız ve ilgisiz bir toplum söz konusu değil. Geçmiş yıllarda iktidar sahipleri, 31 Mart yerel seçimleri gibi, yerel seçimlerde ciddi bir oy kaybına uğrayıp, belediyeleri büyük ölçüde kayıp ettiği vakit, kaçınılmaz olarak erken seçim tartışmaları yaşanır ve paşa paşa erken seçime gidilirdi. Şimdi siyasetin dengeleri de dili de değişti ve iktidar partisi erken seçim lafını bile duymak istemiyor. Hoş, toplumun da erken seçim yönünde ağır bir baskısı da söz konusu değil. Özellikle CHP’nin ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bu konudaki seslenişleri ve siyasi baskısı yabana atılamaz ve önemsenmeli!
Bir gerçek var; Yaşadığımız ekonomik sorunların ana nedeni Neo liberal ekonomik politikalar. Neo liberalizmle ne iktidar partisi AK Parti’nin ne de CHP’nin bir derdi ve davası yok. Bu siyasi tablo tüm diğer partiler için de geçerli. Açıkça ve cesaretle ifade etmek gerekiyor ki, Neo liberalizmle ve politikalarla hesaplaşacak yegane siyasi gücün başında beğensek de beğenmesek de başta komünistler ve sosyalist sol geliyor. Aldıkları oy yüzdesi belli. İkincisi, Kemalistler, Atatürkçüler.! Mustafa Kemal Türkiyesi bu hesaplaşmayı yaptı ve yaşadık. Bu hesaplaşmanın geçmişte somut örnekleri var. Mustafa Kemal döneminde izlenen ekonomik model de karma ekonomi olarak özetlenen kamu/devletçi ekonomik politikalar döneminde Türkiye bunu başardı. Zor değil. Açın, okuyun, bakın ve inceleyin, zor değil. Ben, bir anti kapitalistim ve doğal olarak da neo liberalizmin karşısındayım.
Bugün Neo liberal politikalara karşı ekonomik model olarak önerilen Çin’in başardığını yıllar önce Türkiye, 30’lu yıllarda Mustafa Kemal’in öncülüğünde yaptı ve başardı. Türkiye, açlığa, yoksulluk ve yoksunluğa, Neo liberalizme muhtaç bir ülke değildir. Altı Ok’un ana ekseninde Anti-Emperyalizm ile ulusal bağımsızlık, devletçilik ve halkçılık vardır. Lafazanlığı ve Gardrop Atürkçülüğü’nü bırakıp olayın özüne bakalım. Yürek ve cesaretimiz var ise..! 3 gün sonra Kemalistleri ‘komünist bunlar’ diye ‘paketlemezler ise şaşırmayın.! Bunu da geçmiş yıllarda yaşadık. Aziz Nesin ve Sebahattin Ali gibi yüzlerce binlerce insanımızın, aydınımızın yaşamı buna örnek değil mi?
Cumhur İttifakı ve AK Parti-MHP de neo Liberalizm konusunda bu kısır döngüyü aşamıyor, adeta batıyor. Komünistlerin, sosyalistlerin sesine kulak vermeyebilirsiniz ama hiç değilse, Gerçek Atatürkçülerin sesine kulak verin.!
Son günlerde Harb Okulu mezunu genç Teğmenler üzerinden bir tartışma yaşanıyor. Genç Teğmenlerin ’Mustafa Kemal’in Askerleriyiz’ haykırışı çok kişinin dengesini bozdu, neşesini kaçırdı. Kuşkusuz askerliğin birincil koşulu yüksek mesleki disiplindir ve bayram değil seyran değil, kim kimi niye öptü.!?
Ama sonuç olarak bu Teğmenler, aynı zamanda Mete’nin, Fatih’in, Alparslan’ın askerleridir. Ben de bir gazeteci ve yazar olmanın yanı sıra bir insan, bir Türk evladı olarak Mustafa Kemal’in Askeriyim ve bundan onur duyarım. Bugün için Cumhur Başkanı Erdoğan, TSK’nin Başkomutanıdır ki, bundan da onur duyarım. Yani bu yaşananlar anlamsız ve garip, İçi boş bir polemiktir.
Türkiye YüzYılı içi boş ve anlamsız polemiklerle içi doldurulacak bir yüz yıl değildir. Anlamsızdır, yazıktır. İşte tam bu noktada ‘iç’ ve ‘dış cephe’ konusuna geliyoruz. Bakın, Mustafa Kemal bu konuda ne diyor, ne düşünüyor:
“Tam üç vasıtanın yeter derecede hazırlanmış olduğunu görmek lüzumunu duyuyorum. Birinci vasıta; en önemlisi ve esas olanı, doğrudan doğruya milletin kendisidir. Milletin hayat ve istiklâli için kalbinde, vicdanında belirmiş, gelişmiş arzu ve emellerin sağlamlığıdır. Millet, içindeki bu arzuyu ne kadar kuvvetle ifade ederse, bu arzu ve emelinin gerçekleşmesi için ne kadar çok iman ve azim gösterirse, düşmanlara karşı başarı için o kadar kuvvetli bir vasıtaya sahip olduğumuza inanırım.
İkinci vasıta; milleti temsil eden Meclis’in millî arzuyu ortaya koymakta ve bunun icaplarını inanarak yerine getirmekte göstereceği azim ve yiğitliktir. Meclis ne kadar çok dayanışma ve birlik halinde millî arzuyu tecelli ettirirse, düşmana karşı o kadar kuvvetli bir üstünlük vasıtasına sahip oluruz.
Üçüncü vasıta; milletin silahlı evlâtlarından ibaret olup düşman karşısında toplanmış bulunan ordumuzdur. Efendiler dedim, bu üç çeşit vasıta veya kuvvetin düşmana karşı meydana getirdiği cepheler, iki şekilde düşünülebilir. Kolay anlaşılmak için şöyle diyelim: iç cephe, dış cephe… Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin meydana getirdiği cephedir. Dış cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, yenilebilir. Fakat bu durum hiçbir vakit bir memleketi, bir milleti yok edemez. Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, milleti esir ettiren, iç cephenin çökmesidir. Bu hakikati bizden daha iyi bilen düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bu güne kadar bunu başarmışlardır da. Gerçekten, “kaleyi içinden almak” dışından zorlamaktan çok kolaydır. Bu maksatla içimize kadar girebilen bozguncu mikroplar, ajanların bulunduğunu iddia etmek yerinde olur.”( Nutuk, Cilt II, Kültür Bakanlığı Yayını, 1000 Temel Eser, No. 68, Millî eğitim Basımevi, İstanbul, 1975, Sf. 238 – 239.)
İşte, Siyonist işgalcilerin azgın bir köpek gibi Filistin ve Filistin’lilere saldırdığı günümüzde ABD’li emperyalistlerin yol vermesiyle Türkiye’yi de içine alan hesapları ortada. Bölücü terör örgütü PKK ve YPG’ye hamilikleri biliniyor. Başta Yunanistan’ın ve AB’nin tavrı ortada ve bitmeyen, bitirilmeyen bir hesap var. Bu Sevr özlemcilerinin Efendileri ABD ile İngiltere, Fransa’nın yıllanmış özlemiyle ülkemize ve Orta Doğu halklarına saldırganlıkların her gün yeni yeni hamlelerle öne çıktığı koşullarda biz içerde nelerle uğraşıyoruz. Millet bu gerçeği de biliyor ve görüyor. İktidar ve muhalefeti bu yönleriyle de ölçüp, tartıyor.
Dillendirelim ya da dillendirmeyelim ama Türkiye’nin 40 yıllık başının belası PKK terörü bitti ve son demlerini yaşıyor. Türkiye, yeni bir döneme, terörden uzak günlere hazırlanıyor. Milyarlarca dolara. Binlerce insanımızın canına mal olmuş terör dönemi kapanıyor, kapatılıyor. Bu olayın siyasal ve sosyolojik, psikolojik, askeri, stratejik sonuçları çok yönlü olacaktır. Farkında değilmişiz gibi davranıyoruz ama gerçeğin bu olmadığını hepimiz biliyoruz. Vazgeçtik kendimizden ama çocuklarımız huzurlu ve güvenli bir ülkede yaşayacaklardır ve bunun güvencesi de başta TSK yani Ordumuzdur!
Türkiye’de gündem sıkıntısı ve sorunu bulunmuyor.AK Parti iktidarının özellikle Milli Savunma, İçişleri, Dış İşleri, Kültür ve Turizm, Sanayi, Sağlık, Çevre, ve Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlıkları muhteşem ve başarılı işler yapıyor. Özellikle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile MİT Başkanı İbrahim Kalın’ı hem terörle mücadele hem de ülkenin dış politikası konusunda tebrik edip. kutlamak gerekiyor. Mısın Devlet Başkanı Sisi’nin ülkeyi ziyareti ve Suriye Devlet Başkanı Esad’ın önümüzdeki günlerde ülkemizi ziyaret etmesinin anlamı ve kazanımları büyük. Türkiye yerinde sayan bir ülke değil.
İtiş kakışın, kavga ve gürültünün, ayrışmanın hiçbir anlamı yok ve millet bunu görmek istemiyor. Yerel düzeyde ise hala yazılacak, söylenecek çok şeyin olduğunu sanmıyorum. Çünkü, 5-6 aylık bir iktidardan söz ediyoruz. Tabiri caiz ise Başkan Mirza ve arkadaşları ise hala oturdukları koltukları ısıtmakla meşguller. Ayrıca Mirza ve ekibinin boş durduğunu iddia edebilmek güç. Zamana ihtiyaçları var ve sabırlı olmak gerekiyor.
Şimdilik bu kadar. Esen kalın… |
||
|
||
Etiketler: Neler, oluyor, hayatta, ..!?, |
|
||
|