SURİYE MESELESİNE NASIL BAKMALIYIZ?
Haber
12 Ocak 2025 - Pazar 16:43 Bu haber 341 kez okundu
 
SURİYE MESELESİNE NASIL BAKMALIYIZ?
Ozan Utku ARICAN
Manşet Haberi
    SURİYE MESELESİNE NASIL BAKMALIYIZ?

  SURİYE MESELESİNE NASIL BAKMALIYIZ?

 

   Osmanlı Devleti son yüzyılında bir çok yeri kaybetmişti.  Sırp isyanıyla başlayan süreç, Arap coğrafyasının kaybetmenin yanı sıra, şu anda topraklarımıza dahil olan Kars, Hatay gibi yerleri dahi sonradan uygun koşullar oluştuktan sonra sınırlarına katabildi.  Bu topraklar içerisinde Rumeli’nin yeri ise tartışmasız çok daha özeldi.  Kuruluş döneminde fetihler bu minvalde şekillendi. Doğu fetihleri ise sonra yoğunlaşmaya başladı. Özellikle I.Selim döneminde doğu sorununun ortadan kaldırılması için önemli bir karar verilerek yaklaşık 8 sene içerisinde Mısır’a kadar olan topraklar fethedilmiş, halifelik Osmanlı’ya geçmişti.  Bu fetihler ile birlikte önemli İslam hazineleri ve şehirleri de Osmanlı’nın himayesi altına girdi. Bir kısmı payitahta götürülürken bir kısmı da kutsal topraklarda kaldı. Fahrettin Paşa Medine düştükten sonra son vakte kadar mücadele etse de kalan mirası İstanbul’a getirmek zorunda kalındı.

 

   Bağlılıklarından şüphe edilmeyen Araplar İngilizlerin oyuncağı haline gelmişti. 1.Dünya Savaşı sonrasında bakıldığında Rumeli topraklarının büyük bir kısmını kaybeden Osmanlı Devleti’nin merkezi ve stratejik noktaları İtilaf Devletleri tarafından işgal edilir hale gelmişti. Arap coğrafyası da bundan nasibini almış, devlet stratejik açıdan verdiği yanlış kararlar sonucunda Suriye topraklarına kadar koruyabilme yeteneğini kaybetmiş; hatırlarsak Mustafa Kemal Paşa savunma hattını oluşturarak günümüz sınırlarımızı korumayı başarmıştı. Sonra Paşa,  Mondros Mütarekesi’ne karşı çıktığı için görevden alınarak acilen payitahta çağrılmıştı. Bu yıllarda zannedildiği gibi Arapların hepsi isyan etmedi.  Mondros ile görüldü ki Osmanlı artık sona gelmiş, bir de Sevr belası çıkmıştı.

 

   Pasta paylaşılacaktı. Ancak bir avuç komutan ve Kuva-yı Milliye ile birlikte yürütülen ‘Milli Mücadele’ sonucunda Türkler yine küllerinden doğmayı başarmış, İtilaf Devletleri büyük bir yenilgi ile karşılaşmıştı. Nitekim bu savaşın etkisi Anadolu için yıkıcıydı. Aynı etki Yunanistan ve İngltere’de de hissedildi.  Bir İmparatorluk yok olmuş ancak yerine bir Cumhuriyet kurulmuştu.  Artık başka bir döneme geçildi.  Devlet kısa bir süre içerisinde ikinci kurtuluş savaşı içerisine girdi. Bağımsızlık elde edilse de yeniden ayağa kalkmalıydı. Gerekli olan adımlar atılarak, yaralar sarılmaya başlandı.

 

   Var olan topraklar, devletin asli olarak iyi koruması gereken yerlerdi. Devlet ülkeyi yeni bir maceranın içerisine sokamazdı, bu doğal karşılanmalı. Bunun en bariz örneği Musul ve Kerkük meselesinde görüldü. Hatta Hatay’ın geri alınması için Mustafa Kemal Atatürk uzunca bir süre bekledi. Uygun koşullar oluştuğunda harekete geçti. İşini şansa bırakamazdı.  Nitekim Hatay da, yapılan plebisit sonucunda Türkiye’ye bağlandı.

 

   Bu süre zarfında Atatürk Araplarla da ilişkilerini koparmadı. İntikam hissiyatı içerisinde hareket edebilirdi. Aynı şekilde Yunanistan ile de diplomatik ilişkiler Kurtuluş Savaşı’ndan sonra kurulmaya başlandı.  Ki Atatürk’ün İzmir’in kurtuluşundan sonra Yunan bayrağını dahi yerden kaldırarak o dönem için üstün denebilecek farklı bir siyasi bakış açısıyla hareket ettiği gözden kaçırılmamalıdır.

 

   Peki Atatürk neden Araplar ile ilişkileri kesmedi? 

 

   Çünkü Orta Asya’dan göç etmeye başladıktan sonra Mezopotamya bizim yerleştiğimiz ve yönettiğimiz bölgelerden biri. Suriye toprakları ise bunun bir parçası. Hiçbir devlet böyle bir tarihsel bağı duygusal bir düşünceyle görmezden gelemez ya da vazgeçemez.  Hele bir de Türkler gibi geleneksel anlayışı varsa: “ Türk’ün kanının aktığı yer, vatandır”.  Vatan toprağı satılamaz ve pazarlık edilemez, o toprak için ölünür. Ancak bir ölüm kalım savaşından sonra toprak alınabilir. Nitekim biz bu topraklarda canımızı verdik. Ancak geri çekildik. Bu topraklardan vazgeçmek zorunda kaldık.  Şimdi bu yazıyı okuyanların aklında bir çok soru belirdi.  Ne demeye çalışıyorum. Evet yazılacak ve anlatılacak çok konu var. Bunu okura bırakıyorum.  Ancak şunu da söylemeden geçemeyeceğim. İngilizler ve Amerikalılar orda olduğu sürece Türkiye her daim bu konularla ilgilenmek zorundadır. Tarihi bağların farkında olduğunuz sürece bu sizin de meseleniz olmak zorundadır.

 

Ozan Utku ARICAN

Kaynak: Editör:
Etiketler: , , , , SURİYE, MESELESİNE, NASIL, BAKMALIYIZ?,
Diğer Fotoğraflar
Diğer fotoğrafları büyük görüntülemek için üzerini tıklayın.
    SURİYE MESELESİNE NASIL BAKMALIYIZ?
    SURİYE MESELESİNE NASIL BAKMALIYIZ?
Yorumlar
Haber Yazılımı