Tam tersine bu ifade Türklerin ve Kürtlerin ortak vatanlarında birlikte yaşama iradelerine yaptıkları yeri doldurulamaz bir vurgudur.
eni başlatılan süreci izliyoruz. İsmini koymakta zorlananlar var. Vatan Partisi ve ondan etkilenen güçler açısından ayrıca hakikatlere bağlı herkes için başlatılan süreç başarısız olan “açılım” sürecinin ikinci bir denemesi. Bunu söylediğimizde kimi dostlarımız aynı şey mi canım diye itiraz ediyor? Bak açılım demiyorlar, “Terörsüz Türkiye” diyorlar diye ekliyor. Oysa durum ortada.
NEYDİ KÜRT AÇILIMI?
“Kürt açılımı”, “Kürt sorunu”nu ABD patronluğunda PKK ile yol haritaları çizerek ve dahası PKK’nın da katılımıyla yeni Anayasa yaparak sözümona “barışçı” yoldan çözme girişimiydi.
Bugün ortaya yeni paradigma olarak attıkları süreçte bütün bu unsurlar yer almıyor mu? Alıyor.
- Birinci açılımın başladığı koşullarda Kuzey Irak’ta Kukla Devlet pekişmiş ve Irak bölünmüştü. Bugün Suriye’nin bölündüğü koşullardayız.
- Yine Trump’ın iktidara gelmesiyle ABD’den inayet bekleyen bir anlayış var.
- Yine Apo ve PKK ile süreç planlanıyor.
- Yine yeni Anayasa gündemde.
- Yine silahsız çözüm masalları anlatılıyor.
KÜRT SORUNU DEDİKLERİ
Kürt kim? Kürt ve sorun kelimelerinin birleşiminden oluşan bu tamlama bir kavrama dönüşmüş durumda. Oysa bu kavramın içeriğini herkes farklı dolduruyor. Vatan Partisi açısından mesela bu kavram Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Kürtlerin demokratik haklarının çiğnenmemesi ve Türkiye halkının bir millet olarak kaynaşması sürecinde yapılan hataların son bulmasıydı. Dolayısıyla bizim için “Kürt sorunu” demokratik haklar bakımından çözülmüştür. Bugün “Kürt sorunu” olarak ifade edilen talepler Amerika ve İsrail’in Türkiye’yi bölme talepleridir.
Bunun dışındaki bütün “Kürt sorunu” tanımlamaları Amerikancı çizginin çeperindedir. Yine de bütünlük arz etmezler. AK Parti’de bu kavramı kullananlarla PKK’da kullananlar ve CHP’de kullananlar nihayetinde aynı çizginin farklı kolları olsalar da, kavramda uzlaşamazlar. Aynı kelimelerle konuşurlar ama farklı şeyler isterler. Meclis’teki diğer partileri de bunlara ekleyebilirsiniz. PKK’nın kendi içinde ve Kürt milliyetçileri arasında bile ortak bir tanımda buluştuklarını görmek mümkün değildir. Kürt sorunu dedikleri şey kimisi için dört ulus-devlet arasında parçalanmış Kürtlerin devlet ve millet olmaktan mahrum kalmasıdır. Kimileri için eğitim, kültür, dil ve etnik kimlik unsurlarının Anayasa’ya taşınması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus-devlet kimliğinin değiştirilmesidir. Kimileri için Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin geri kalması ve güvenlik problemleri yaratan silahlı bölücü örgütlenmedir. Kimileri için pratikte bütün Türkiye’ye yayılmış olan Kürtlerin statüsünün belirlenmesidir.
KAÇINILMAZ SORU
Şimdi herkes kendi tanımladığı “Kürt sorunu”nu çözmek için bu süreci fırsata çevirmektedir. Her ağızdan öyle sesler çıkmaktadır ki, gerçekler gürültüye getirilmektedir. Oysa bu yeni paradigmayla yola çıkanların her biri “Kürt kimdir?”, “Türk kimdir?” sorusuna yanıt vermelidir. Ben kimim diye de sorabilirsiniz. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar büyük emperyalist tehditler ortasında bu soruyu yanıtlamışlardı. İç cepheyi birleştirmek istiyorsanız bu sorudan kaçamazsınız.
KÜRDÜM VE TÜRKÜM
Türk ve Kürt milli kimlikleri iç içe geçmiştir. Kurtuluş Savaşımıza katılan Kürt aydınları ve ileri gelenleri “Kürdüm ve Türküm” demişlerdir. Türk ve Kürt kimliğinin her ikisini de benimseyen bu ifadenin kökü JönTürk hareketine kadar uzanmaktadır. Örneğin Kürt milliyetçisi örgütlerin de sahiplendiği Abdullah Cevdet’in devrim dönemindeki tanımına bakalım:
“İşte bakın ben Kürdüm. Kürtleri ve Kürtlüğü severim. Fakat madem ki, hukuk ve vazifece eşit Türkiye vatandaşlarındanım, her şeyden evvel Türküm…”
Vatandaş kimliği olarak Türklüğü ve köken olarak da Kürtlüğü kabul eden bu tavrı temsil edenlerin, Kurtuluş Savaşı’na ve Türkiye Cumhuriyeti’ne yararlı olduklarını, bu tavrı reddenlerin ve Kürt milliyetçiliği davası güdenlerin ise fenalıklara neden olduklarını ve emperyalist uşağı olmaktan kurtulamadıklarını söylemek zorundayım.
Kurtuluş Savaşı’nın ardından Lozan’da Musul sorunu çerçevesinde Kürt ve Türk kimliği yine tartışmaya açılmıştır. Lozan Konferansı’nda İngilizlerin Kürtler için sürekli “Türk olmayan” terimini kullanması Kürt illerinden gelen Kürt kökenli mebuslar tarafından nefretle karşılanmıştır. Mardin mebusları namına konuşan Necip Beyi’in söylediklerine bakalım:
“Ben Kürdüm ve bu suretle cihana bir defa daha ilan ediyorum ki, Misakı Milli dahilinde böyle bir tabiri [Türk olmayan tabiri kastediliyor] taşıyan bir fert dahi yoktur. Çünkü camiasında bulunan Türk, Kürt bir bütündür ve tek vücuttur.”
İlgili gündem maddesi görüşülürken kürsüye her çıkan buna benzer ateşli konuşmalar yapmıştır. Biz sadece iki örneği daha söyleyelim:
Kırşehir Mebusu Müfid Efendi:
“Türk demek Kürt demektir, Kürt demek Türk demektir.”
Genç Mebusu Hamdi Bey:
“Türk ve Kürdün ayrı gayrısı yoktur.”
Türküm ve Kürdüm formülü bir gerçekliktir. Bu formülden başka reçeteler aramak Türk’ü ve Kürt’ü birbirinden koparacak fenalıkların içine girmektir. Bir Flaman’ın ay zamanda Belçikalı, Almanca konuşan İsviçrelinin İsviçreli olması gibi. Binbir kavimden gelen Amerikalıların hepsinin etnik kökenleri farklı olsa da Amerikan olarak tanımlanması gibi. Köken olarak çok sayıda milliyetin büyük millet içinde kaynaşması ulus olmanın yegane yoludur. Avrupalıya hak olan niye mazlum uluslara kabahat olarak gösterilmektedir.
Oysa kabahatli olanlar Kürt ve Türk kavimleri içinden çıkıp şu ya da bu yolla emperyalist planlara dahil olanlardadır. Teslimiyet ve ihanet Kürt milliyetçiliği davasının peşinden koşarak olur. Teslimiyet ve ihanet Damat Ferit hükûmeti gibi ‘Büyük Ermenistan’ı engelleyeceğim’ diye Kürdistan’a İngiliz himayesinde özerklik vermeyi düşünmekle olur. Teslimiyet ve ihanet İsrail tehdidini bahane yaparak, büyüme hayalleri kurarak, komşunun ateşiyle ısınarak ve Trump’tan medet umarak başlar. Yoksa kimse Türk ve Kürt olduğunu belirtmekle teslim olmuş ya da aslını inkar etmiş olmaz.
Kürt etnik kimliğinden gelen her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, Anayasa’nın Türk tanımı içindedir. Türkiye yurttaşlığını benimseyenlerin Türkiye vatandaşı olduğunu belirtmek için “Türk’üm” demesinden doğal ne olabilir. Tam tersine bu ifade Türklerin ve Kürtlerin ortak vatanlarında birlikte yaşama iradelerine yaptıkları yeri doldurulamaz bir vurgudur.
O halde bunu meydan okurcasına Diyarbakır surlarının eteklerinden tekrar söyleyeyim. Türk de benim, Kürt de benim.
Gelin bunu Türkiye’nin her yanına yazalım: “Türk de biziz, Kürt de biziz. Hepimiz Türk milletiyiz.”