15 Kasım 1983’te Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD) Meclisi’nin iradesiyle kurulan ve kuruluşu KTFD Başkanı merhum Rauf Raif Denktaş tarafından dünyaya ilan edilen KKTC’nin kuruluşunun üzerinden 41 yıl geçmiştir. Geçen süre içinde ABD ve AB tarafından ambargolara maruz bırakılarak 1974 öncesinde olduğu gibi Rumların egemenliği altında yaşamaya zorlanan Kıbrıs Türk halkı ve KKTC, tüm baskı ve haksız ambargolara rağmen varlığını günümüze kadar sürdürmüştür.
Mutlu Barış Harekâtı’ndan beri sulh ve sükûn içinde yaşayan Kıbrıs Türk halkını tekrar Rumlara azınlık olarak bağlamaya çalışan güçler bu amaçla BM’yi araç olarak kullanmaya devam etmekte ve Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC yönetimlerini Rumlarla yeniden masaya oturmaya zorlamaktadır.
TÜRK DEVLETLERİ İRADE GÖSTERMELİ
Kıbrıs konusundaki en önemli kazanım KKTC yönetiminin ve halkının kendi devletlerinde hür ve özgür olarak yaşamaktan başka çare olmadığını ve Rumlarla görüşme masasına oturma taleplerinin arkasında yatan sinsi planın Türklerin Rumlara azınlık olarak bağlanarak zaman içinde yok edilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlük hakkının ortadan kaldırılarak Kıbrıs Türk halkının Rum/Yunan saldırılarına açık hale getirilmesi olduğu gerçeğini artık görmüş olmalarıdır.
Bu kapsamda KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatı(TDT)’na gözlemci üye olarak alınması büyük bir kazanımdır. Teşkilat’a üye ülkelerin artık KKTC’yi resmen tanımaları ve KKTC’de temsilcilik açmaları gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade ettiği gibi “artık her konuda yabancıların telkin ve tavsiyelerine göre hareket etmek alışkanlığından vazgeçilmeli” ve TDT üyeleri bu konuda kendi iradeleriyle karar alma cesaretini göstermelidir.
ATATÜRK’ÜN SÖZLERİ
Yine ulu önderimiz Atatürk’ün aşağıdaki ifadeleri gerek Türkiye Cumhuriyeti gerekse KKTC ve TDT üyesi ülkeler tarafından titizlikle takip edilmelidir:
“Temel ilke Türk Milleti’nin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz. Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden mahrumiyeti, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağı dereceye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. Halbuki Türk'ün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan ötürü ya bağımsızlık ya ölüm! Türk Milleti istiklâlsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.”
KKTC’nin 41. kuruluş yılını içtenlikle kutluyor, 1570’ten günümüze kadar Kıbrıs için şehit olan 75 bin Türk’e Allah’tan rahmet, gazilerimize uzun ömürler diliyorum.